İstanbul’da, bebek acil hastalarını önceden anlaştıkları özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk edip ölümlerine neden olan çeteyle ilgili Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu’ndan ilk açıklama geldi. “Adli süreç devam ediyor. Gereği yapılıyor” diyen Memişoğlu, 2 hastanenin de faaliyetlerinin askıya alındığını duyurdu.
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ise soruşturma kapsamında bugüne kadar gözaltına alınan 47 şüpheliden 22’sinin tutuklandığını bildirdi.
Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve İstanbul Tabip Odası da bugüne kadar 10 bebeğin ölüme sebep oldukları iddiası ile haklarında soruşturma sürdürülen ‘yenidoğan çetesi’ hakkında açıklama yaptılar. Yapılan açıklamada uygulanan sağlık politikalarının bir sonucu olarak bu skandalın ortaya çıktığına vurgu yapıldı.
TTB: Yenidoğan Çetesi Olayı, Sağlıkta Piyasacı Dönüşümün Vahim Sonuçlarından Biridir; Çözüm ise Kamucu, Eşit, Ulaşılabilir, Ücretsiz, Nitelikli Bir Sağlık Sistemindedir
Türkiye Tabipleri Birliği Merkez Konseyi’nden konuya dair yapılan açıklama şöyle:
“İstanbul’da çok sayıda bebeğin, aralarında hekimlerin ve sağlık çalışanlarının da olduğu bir çete tarafından tıbbi gereklilik olmadığı halde anlaşma yapılmış özel hastanelerin yenidoğan yoğun bakım ünitelerine yönlendirildiğine, bu sayede Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan ve ailelerden haksız gelir elde edildiğine ve daha vahimi bebeklerin bir kısmının yoğun bakım takipleri sırasında hayatını kaybettiğine ilişkin haberleri Türk Tabipleri Birliği olarak yakından takip etmekteyiz. Öncelikle, yetkili tabip odamız olan İstanbul Tabip Odası’nın konuyla ilgili inceleme başlattığını, süreci hızlı ve titizlikle yürütmekte olduğunu kamuoyu ile paylaşmak isteriz.
Olayla ilgili kamuoyuna yansıyan ayrıntıların hekimlik değerleri bir yana, insanlık ile bağdaşmayacak nitelikte olduğu ve sorumluların en ağır şekilde cezalandırılması gerektiği açıktır.
Bizce çok açık olan bir diğer husus ise; bu olayın, yıllardır kamuoyunu ve yetkilileri uyardığımız bir gerçeği, Sağlıkta Dönüşüm Programı doğrultusunda uygulanan politikaların halkın yararına olmadığı ve sağlık sisteminde yıkıcı sonuçları olduğu gerçeğini inkar edilemeyecek şekilde ortaya koymuş olmasıdır. Sağlık hizmetini sıradanlaştıran, niteliğe değil niceliğe önem veren, hastaneleri ticarethane ve hastaları müşteri haline getiren, sağlığı piyasa kurallarına teslim eden Sağlıkta Dönüşüm Programı sağlık sistemimizi çürütmüştür.
Sağlık Bakanlığı’nı halk sağlığına, hekimlik değerlerine ve sağlık çalışanlarına zarar veren, ülke kaynaklarını boşa harcayan ve bu son olayda gördüğümüz gibi insanlık değerlerinin ayaklar altına alınmasına neden olan politikaları bir an önce terk etmeye çağırıyoruz.
Halkın eşit, ulaşılabilir, ücretsiz ve nitelikli sağlık hizmeti alabilmesi için koruyucu hekimlik ve birinci basamağın güçlendirildiği, sağlık çalışanlarının iyi koşullarda güvenli ve güvenceli çalışabildiği, verilen hizmetin sayısının değil niteliğinin ve topluma katkısının değerlendirildiği bir sağlık sistemi hayata geçirilmelidir. Ülkemizin maddi ve insan kaynakları bunu yapmaya yeterlidir.”
İstanbul Tabip Odası ise “Yenidoğan Çetesi’ Olayında Büyük Resme Bakmak” başlıklı bir açıklama yayımlayarak, sorunun kaynağına dikkat çekti:
“İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu olarak konu ile ilgili yaptığımız değerlendirme şu şekildedir: Bu vahim olayın sorumluları hukuki, idari ve mesleki açıdan soruşturulacak ve yargılanacaktır. Hukuki açıdan yargılama sürecinin başladığı anlaşılmaktadır. İdari yönden soruşturma, Sağlık Müdürlüğü ve Sosyal Güvenlik Kurumu sorumluluğundadır. Hekimlik uygulamaları açısından ise soruşturma (hakkında suçlamada bulunulan hekimler için) Türk Tabipleri Birliği Disiplin Yönetmeliği çerçevesinde İstanbul Tabip Odası tarafından yürütülecektir.
Ancak bizce mesele yalnızca hukuki ve idari bir suçla sınırlı değildir. Bu olay aynı zamanda sağlık sisteminin iflas ettiğini gösteren, bu gerçeği tokat gibi yüzümüze çarpacak nitelikte ve kapsamda bir olaydır. Sağlığın alınır satılır bir meta, hastaların müşteri, sağlık kuruluşlarının ise ticarethane durumuna getirilmesinin sonucudur. Bunun sonucu olarak amacın yalnızca kâr etmek ve bunu maksimize etmek olduğu bir sağlık piyasası içinde, etik ve kanun dışı işlemler işin doğası gereği daha sık görülür hâle gelmiştir.
Bu olayda sorumluluğu bulunan kişilerin/kurumların yapılacak yargılama sonucunda hak ettikleri cezaları alması elbette en büyük isteğimizdir. Ancak yoğun bakım üniteleri çok ağır koşullarda çalışılan birimlerden biridir. Burada fedakârca çalışan sağlık çalışanlarının tamamını töhmet altında bırakacak değerlendirmelerden uzak durulması gerektiği akılda bulundurulması gerekmektedir.
Bu gibi olayların yaşanmaması için uygulanmakta olan sağlığı piyasa dinamiklerine terk eden, özelleştirmeyi amaçlayan ve amacı kâr etmek olan politikalar terk edilmeli, sağlık giderleri genel bütçeden karşılanmalı, bütçeden sağlığa ayrılan pay artırılmalıdır. Sağlık sistemi kamusal olarak herkese eşit, ücretsiz, ulaşılabilir, nitelikli hizmet sunacak şekilde yeniden düzenlenmelidir. Aksi hâlde, ne yazık ki bu yaşadığımız sonuncu vahim olay olmayacaktır.”