DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisinin grup toplantısında yeni çözüm sürecine ilişkin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a, “Tarihi bir sınavla yüz yüzesiniz. Kürt meselesinin çözümü ve Türkiye barışı konusundaki sözlerinizi önemli buluyoruz. Barış için adım atma sorumluluğu Cumhurbaşkanı olarak sizdedir. Bu sorumluluğu siz kullanabilirsiniz. Gelin, barış için sorumluluk alın ve sizden önceki cumhurbaşkanlarının olduğu sayfada değil, farklı bir sayfada yer alın. Çünkü bu sorun, 42 başbakan ve 13 cumhurbaşkanı gördü ve çözülmedi. Bu sorunu çözmek sizin elinizdedir” diye seslendi. Bakırhan, İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu’na da “Sayın Dervişoğlu ve onun gibi düşünenlere de seslenmek istiyorum; siyasi çıkar ve oy uğruna barış ihtimaline pusu kurmaktan vazgeçin” çağrısında bulundu.
“Geriye kalan yüzyılda Oğuz Atay’ın dediği gibi, ‘Korkuyu beklerken’ durumu ortaya çıktı”
Cumhuriyetin bir yüzyılını geride bıraktık. Geride bıraktığımız cumhuriyette Türkler de dahil olmak üzere halklar, inançlar, çeşitli gruplar çok ciddi bir travma yaşadı. Geriye kalan yüzyılda Oğuz Atay’ın dediği gibi, ‘Korkuyu beklerken’ durumu ortaya çıktı. Tam da geçen yüzyılda her şeyden korkan ülkeyi korkuyla yöneten bir anlayışla yönetildik. Cumhuriyet demokrasiden korktuğu için demokratikleşemedi. Cumhuriyet hedeflerine ulaşamadı çok gerisinde kaldı. Herkesin cumhuriyeti maalesef olamadı. Küçük Bir azınlığın cumhuriyeti oldu. Küçük bir azınlığa hizmet etti. Aslında cumhuriyetin özü demokrasidir demokrasi maalesef olamadı.
“Yüzyıl önce de cumhuriyet kurulunca da ‘beka’ diyorlardı, yüzyıl geçti hala ‘beka’ diyorlar”
Cumhuriyetin ilk yüzyılı her birimizi tanığı, sanığı mazlumlarıyız. En çok da bu yüzyılda Kürtler büyük bir zulme uğradı. Hükümetler, iktidarlar değişse de cumhuriyet ve Kürtlerin ilişkisi bir türlü değişmiyor. İnkar ve baskı üzerine kurulu bir şekilde devam ediyor. Bu ülke yüzyıldır ölümlere kutuplaşmalara trilyon dolarlar harcadı buna rağmen elde var bir çözülmeyen Kürt sorunu, olmayan bir demokrasi yüzyıl sonra bize kaldı. Yüzyıl önce de cumhuriyet kurulunca da ‘beka’ diyorlardı, yüzyıl geçti hala ‘beka’ diyorlar.
Cumhuriyet başta, Kürtlerle, Alevilerle dışladığı tüm halklarla ve inançlarla en önemlisi demokrasi ve özgürlüklerle barışmak zorundadır. İkinci bir yüzyılın başlangıcını cumhuriyet barışmakla sağlayabilir. Ülkenin huzura kavuşması refah içinde yaşaması için Kürtlerin özgürleşmesi ülkenin demokrasisinin gelişmesi gerekiyor.
Kuruluşta beraber kan döktük alın teri döktük ama Cumhuriyeti eşit yaşadığımız bir zemin haline getiremedik o zaman beraber alın terimizin aktığı ovaları, toprakları demokratik bir cumhuriyete ulaştırmak gibi görev ve sorumluluk hepimizin önünde duruyor. En başta da hükümetin, iktidarın önünde duruyor.
“Çözüm yolları üretemezsek maalesef bu yüzyılı da kaybetmekte karşı karıya kalabiliriz”
İçinde bulunduğumuz süreç, herkesin cesurca çekinmeden birlikte tartıştığı birlikte konuştuğu bir anlayışa ihtiyaç var. İkinci yüzyılı birlikte konuşup tartışamazsak birlikte çözüm yolları üretemezsek maalesef bu yüzyılı da kaybetmekte karşı karıya kalabiliriz. Türkiye’nin demokratik geleceği için siyaset kurumu, tarihsel düşmanlıklara ve intikam duygusuna yaslanmaktan artık vazgeçmelidir. Her demokrasi hak denildiğinde bir düşmanlık intikam duygusunu ortaya sermekten siyaset kurumu bu dili terk etmelidir.
“Demokratik bir Türkiye kurmak için her zamankinden daha büyük bir fırsatın olduğunu belirtmek istiyorum”
İkinci yüzyılda, farklılardan korkmayan, farklılıkları zenginlik sayan, demokratik ulus anlayışına ihtiyaç var. Bu ülkenin en sahici güvencesi de demokratik bir ulus yaratmaktan geçmektedir. Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında tüm siyasi ve toplumsal çevrelere çağrımızdır, gelin önyargılarımızı, husumetlerimizi bir kenara bırakalım, halkların barış içerisinde kardeşçe eşit yaşadığı bir Türkiye’yi hep beraber kuralım. Biraz önce sayın Cumhurbaşkanının konuşmasını da izledim, o da ‘daha demokratik, kapsayıcı, kardeşleştiğimiz bir zemin yaratalım’ diyordu. Tam da bunun bugün koşulları var. Türkiye’nin büyük bir çoğunluğu bugün halkların kavga ettiği çatıştığı bu zemin yerine, halkların birlikte barış içerisinde yaşadığı zemini talep ediyor. Başta iktidar partisi olmak üzere, Türkiye’deki siyasi partilerin tamamı dile getiriyor. Demokratik bir Türkiye kurmak için her zamankinden daha büyük bir fırsatın olduğunu belirtmek istiyorum.
Biz, demokrasi ve hukukun üstünlüğü ile taçlandırılmış bir cumhuriyet istiyoruz. Demokratik cumhuriyet eşit yurttaşlık, çok kültürlüm toplum ve yerel demokrasinin güvence altına alınmasıdır. Ahmet Özer’in uyduruk gerekçelerle gözaltına alınmasına değil… Kürt sorununda ve Ortadoğu politikalarında fırtına ekenler bugün rüzgar biçiyorlar. Dün fırtına ekenler bugün biçtikleri rüzgarın etkisi altında sarsılmak zorunda kaldılar. Sürekli ‘Kürtler ne istiyor’ deyip duruyorlar. Yüzyıldır Kürtler ne istediğini dile getirdi ama anlamak istemiyorlar. Evet bunun cevabını iki kelimeyle bir defa verelim, Kürtler, yüzyıldır ellerinden alınan kimlik ve iradelerini istiyorlar. İşte Kürt sorunu kimlik ve iradesi reddedilen Kürtlerin kimlik ve iradelerinin tanınmasıdır. Bundan anlaşılmayacak bir şey var mı?
“Kürtler, temenni istemiyor anayasal güvence istiyor”
Dönem kritik bir dönemdir. Bu dönemde karnından konuşmayan topu çevirmeden dönemi anlayan, açık ve net kendi düşüncesini ortaya koyan bir tartışma sürecine ihtiyaç var. Kürt sorunu bir tanınma sorunudur. Bir anayasal sorundur. Dolayısıyla tanınma ve anayasal güvence altına alınması, bu ülkede Kürt sorunu nedir, nasıl çözülür diyenlere de en büyük cevabı vermiş olacaktır. İkinci yüzyılın başlangıcında artık Kürtler temenni istemiyor. Kürtler, temenni istemiyor anayasal güvence istiyor. Arttık temennilere herkesin karnı tok. Kürtlerin taleplerini karşılayacak demokratik anayasal güvence kaçınılmaz bir şekilde önümüzde duruyor.”
Yeni çözüm süreci
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisinin haftalık grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Yeni çözüm sürecine değinen, şöyle konuştu:
“Bu süreci zehirlemeye çalışan siyasi parti ve özneleri de var. Buradan son günlerde özellikle urgan ve inkar siyaseti yapan Sayın Dervişoğlu ve onun gibi düşünenlere de seslenmek istiyorum; siyasi çıkar ve oy uğruna barış ihtimaline pusu kurmaktan vazgeçin. Ayıptır, yazıktır, günahtır. Bu ülkede on binlerce insan barış istediği için yaşamını yitirdi. Bu ülkede yüz binlerce insan cezaevinde yatıyor. Bu ülke barışını sağlamadığı için ekonomisi battı. Bu ülke 3 trilyon dolarını Kürt anadilini konuşmasın diye harcadı. Şimdi buradan kalkıp barış ihtimalini varsa dahi buna pusu kurmak gerçekten anlaşılır bir durum değildir. Küçük hesapları herkes bir tarafa bıraksın, tarihin doğru tarafında yer alsın. Bu yüzyılı da ıskalarsak Kürt’ün mutlu olmadığı bir Türkiye’de kimse mutlu olmaz. Hep beraber mutlu olmaya, onurlu bir zeminde birlikte yaşamaya ihtiyacımız var. 3-5 oy gelip geçicidir. Kalıcı olan çocuklarımıza bırakacağımız onurlu bir barıştır. Çocuklarımızın en büyük güvencesi tapular, servetler değil, onurlu bir barıştır. Hepimizin güvencesi onurlu bir barıştır. Bu meseleyi anlamayan, anlayıp oy uğruna barışa pusu kuranlara çağrım, lütfen bu ülkeye yazık etmeyin, 85 milyona yazık etmeyin. Bu ülke ikinci yüzyılda barışını sağlasın ve siz de buna katkı sunun.
Bu, meseleyi inkar etmek siyaset değil. ‘Kürt yok’ deyince Kürt yok olmuyor. İpe un sermektir bu. Siyaset sorunları çözmeyecekse niye var? Bu Meclis çatısı altına insanlar bizleri sorunları konuşalım diye gönderdiler. Hamaset yapmamız için göndermediler. Bir diğerinin hakkını yememiz için bizi göndermediler. 50 milyonu aşkın Kürt yaşıyor Türkiye ve çevre ülkelerde. Bu 50 milyon Kürt’ü yok edemeyeceğinize göre siz nasıl çözeceğinizi söyleyin. Size göre Kürt sorununa çözümünüz nedir, buyurun paylaşın. Madem bu tartışmaları eleştiriyorsunuz, daha henüz bir süreç başlamamışken, tartışmalara böylesine üst perdeden urganlarla karşılık veriyorsunuz, 50 milyon Kürt’ün sorununu nasıl çözeceksiniz? 100 yıldır ‘yok’ dediniz yok olmadı, büyüyerek günümüze geldi. Türkiye’de siyaset daha sağduyuyla, samimiyetle bu meselenin çözümüne yönelik öneri ve programlarla öne çıkması gerekiyor.
“Barışın muhatabı olarak gördüğünüz Sayın Öcalan üzerindeki tecridi bir an önce kaldırın”
Türkiye’de barış konuşuluyor. Barışın tartışıldığı bir süreçte 44 aydır avukatlarıyla ve ailesiyle görüştürülmeyen Sayın Öcalan, milletvekilimiz Ömer Öcalan’la bir görüşme yaptı. Her şeyden bağımsız, bu görüşme bile sadece Kürtlerde değil, Türkiye halklarında bir ciddi bir umut ortaya çıkarttı. Fakat bu görüşmeden gelen mesaj, tecridin devam ettiğiydi. O halde buradan bir kez daha hükümete seslenmek istiyorum. Sizin de barışın muhatabı olarak gördüğünüz Sayın Öcalan üzerindeki tecridi bir an önce kaldırın. Özgür çalışma ve müzakere yapma koşullarını sağlayın. Sayın Bahçeli söylemişti. Sayın Öcalan’ın dediklerini birebir okuyorum, ‘Koşulları oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyaset zeminine çekecek teorik ve pratik güce sahibim.’ ‘Varsanız, buyurun ben varım, hazırım. O irade, kudret, inanç, azim bende var’ diyor. Bunu bizden iyi iktidar çok iyi biliyor. Tarihi bir fırsat, çağrı var; buyurun bunu değerlendirelim. Bu fırsattan Türkiye yararlansın. Biz de çatışma ve şiddetten müzakere ile hukuki ve siyasi zemine geçmesi için elimizden gelen bütün çabayı ortaya koyacağımızı belirtmiştik. Biz de DEM Parti olarak bu sürece hazırız. Barış imkanını hayata geçirmenin tam zamanıdır. Gelin, Türk-Kürt ilişkilerinin üzerinden zorun rolünü kaldıralım, diyalogla ve müzakere ile tarafların dahil olduğu bu sorun çözmek için elimizi taşın altına koyalım. Sayın Öcalan güçlü bir irade ortaya koymuşken, KCK de bu sürece tam destek vermişken devlet aklı gerçekten tarihi Kürt-Türk barışına hazır mı, bir planı ve programı var mı bunu görmek istiyoruz. Kürt tarafı en üst düzeyden bütün kurum ve kuruluşlarıyla ‘biz hazırız’ dedi.
“Yumruklarımızı sıkmak için Meclis çatısı altında değiliz, müzakere ve diyalog için buradayız”
Sayın Cumhurbaşkanı bizden önce bir grup toplantısı yaptı. Biz de dikkatle izledik. Bugüne kadar herkes kendi düşüncelerini söyledi. Sayın Erdoğan’ın bu tartışmalarla ilgili ne düşündüğünü biz de merak ediyorduk. Sayın Erdoğan düşüncelerini ortaya koydu. Sayın Erdoğan’a sesleniyoruz: Tarihi bir sınavla yüz yüzesiniz. Kürt meselesinin çözümü ve Türkiye barışı konusundaki sözlerinizi önemli buluyoruz DEM Parti olarak. Barış için adım atma sorumluluğu Cumhurbaşkanı olarak sizdedir. Bu sorumluluğu siz kullanabilirsiniz. Gelin, barış için sorumluluk alın ve sizden önceki cumhurbaşkanlarının olduğu sayfada değil, farklı bir sayfada yer alın. Çünkü bu sorun 42 başbakan ve 13 cumhurbaşkanı gördü ve çözülmedi. Bu sorunu çözmek sizin elinizdedir. Lütfen kimse bizim söylediğimizi, yazdığımızı çarpıtmasın. Ellerimiz müzakere için her zaman açık ve havadadır. Hiçbir dönem yumruklarımız sıkılı olmadı, olmayacak. Bize bir saldırı olursa yumruklarımızı biz de sıkarız ama biz yumruklarımızı sıkmak için Meclis çatısı altında değiliz, müzakere ve diyalog için buradayız. Elimiz her şeye rağmen müzakere için açık ve muhatabını beklemeye devam edecektir. Ama kimse bize rota çizmesin, kimse bize hakaret etmesin, kimse bizi tehdit etmesin. Rotası barış olanı tehditle barış rotasından zaten çeviremezsiniz. Sizin de onurlu bir barış yapma düşünceniz varsa biz dünden beridir onurlu barışı savunuyoruz, savunmaya devam edeceğiz.”
“Demokratik toplumcu bir belediyeciliği hayata geçirdiği için belli ki biraz zorlarına gitmiş, rahatsız olmuşlar
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in gözaltına alınmasına ilişkin, “Halkın iradesine dönük yine operasyonla karşı karşıyayız. Esenyurt Belediye Başkanı ‘Kent Uzlaşısı’yla seçilmişti. CHP adayıydı ama Esenyurt’ta bulunan Terekemeler, Azeriler, Kürtler, kadınlar ve gençler kendisine oy vermişti. Ahmet Özer demokratik toplumcu bir belediyeciliği hayata geçirdiği için belli ki biraz zorlarına gitmiş, rahatsız olmuşlar. Buradan operasyonları yapanlara sesleniyoruz, defalarca bunu gördük yeter artık bu oyunları bırakın. Bu yanlıştan dönün halkın iradesine saygı gösterin Ahmet Özer’i de serbest bırakın” dedi.