CHP Genel Başkanı Özgür Özel, ” Bir baktım yanımdaki boş bir koltuk, ‘Size bir sürpriz var’ dediler. Yanıma geldi oturdu. AK Parti’ye hakaret ettiği düşünülen birisinin protokolde oturması ve sözlerini düzeltmeden oturmuş olması yanlış oldu. Gönül kırdı. O yanlışa ben de ortak olmuş oldum” diyerek sokak röportajı nedeniyle ceza alan Dilruba Kayserilioğlu’nun İzmir’de protokolde oturtulmasının yanlış olduğunu söyledi.
Özgür Özel, Sözcü TV’de Özel Röportaj programında gazeteci Uğur Dündar’ın konuğu oldu. Özel, “Bugün genel başkanlığınızın bir yılı doldu hatta ikinci yılın ilk gününü yaşıyoruz. Geriye dönüp baktığınızda pişmanlık duyduğunuz bir olayı hatırlıyor musunuz?” sorusu üzerine şunları söyledi:
“47 yıl sonra partinin birinci parti olduğu bir sürecin birinci yıl dönümünde ilk olarak pişmanlık duyduğum bir şeyi konuşmak yerine memnuniyet duyduğumuz güzel şeyler, bu salonda yaşadıklarımızı konuşmak daha keyifli olur. Şöyle bir şey yok; parti kurultayından hemen önceki son anketlerde biz bu hafta sonu grubumuzla bütün detaylarıyla paylaştık, altı firma abonelik sistemine göre çalışan, hiçbir partinin bağlantılı olmadığı, altı bağımsız firmanın bir yıllık, bir buçuk yıllık ortalamalarını inceledik ve raporladık. Biz, hatırlarsınız kurultay öncesi sizinle yaptığımız programlarda da bir sorumluluk almaya kendimi mecbur hissettiğimi çünkü seçmende bir duygusal kopuş olduğunu, böyle yerel seçimlere gidersek bir büyük felaketin bizi beklemekte olduğunu söylemiştim.
Şu anda da takip ettiğimiz firmaların o günkü anketlerine döndüğümüzde altı firmanın ortalaması kararsızlar dağıtılmadan yüzde 13. Kararsızların dağıtılma yöntemiyle en lehimize yöntemle dağıtıldığında yüzde 19, partinin bir oyu vardı. Yüzde 19 hatta en lehimize yöntemle, orada o kararsızın bize döneceği de belli değildi. Çünkü büyük kısmı bizden gitmiş seçenlerden. Görünen yüzde 17’lerde 16’lardaydık. Bütün milletvekillerimizle birlikte inceledik. Kurultaydan sonra bir umut dalgası yükselmeye başladı. Bu oylar hızla toparlandı ama adaylar belli olup adayların belirlendiği aynı durgunluğumuz var çünkü içe kapanmışız. Adaylar belli olup sahaya çıkıp 105 miting yapıp özellikle adayları sahada izlediğimiz anketler iyi gelmeye başlayıp, benim çıkıp ‘Balıkesir’i, Bursa’yı, Manisa’yı Denizli’yi alıyoruz. Afyon’u alıyoruz, Uşak’ı alıyoruz, Kütahya’yı da alıyoruz. Ege’deki tüm şehirleri alıyoruz. Amasya’yı alıyoruz, Kırıkkale’yi alıyoruz. Emin olun Kilis’i bile alıyoruz’ deyip artık alay konusu olmuştuk. O özgüvenin bütün örgüt tarafından hissedilmesiyle ki bu MYK’mızın iki ayda bir toplanan PM’nin iki ayda 12 kere toplanmasının, milletvekili grubumuzun, 43 yaş ortalamasındaki PM’nin 46 yaş ortalamasındaki MYK’nın, çok genç dinamik bir ekiple tecrübenin bir araya gelmesinin duyduğu heyecan seçmene geçtikçe Mart ayında artıyor ve 31 Mart akşamı sizin oturduğunuz yerdeki kürsüden saat dokuz sularında bu salondan TRT’ye yaptığımız sürprizi açıklamıştım. Ben seçim sırasında bizim hiçbir mitingimizi vermeyen TRT’ye ‘Sana bir sürprizim var bekle’ demiştim ve dedim ki ‘Sandıklar açıldı 47 yıl sonra CHP TRT ekranlarında birinci partidir. İşte sürprizim budur’ dedim çünkü görüyordum.
“‘Başaracağız ama sakın bu coşkuyla orayı bırakma’ demek çok keyifli, kazanmak güzel şey”
Ölçme değerlendirmeye güvendik. Doğru yöntemle doğru adaylar belirledik. Birazcık seçmenin gönlünde artık istirahat etmesi istenen arkadaşlarımıza istirahat verdik. Biraz beklemesi gerekenleri beklemeye aldık. Gençlere, kadınlara ama seçmenin memnun olduklarını da başımız gözümüz üstünde, büyük bir memnuniyetle adaylaştırdık. Orada hiçbir şey ayırmadık, yani Kurultay’da bizi desteklemiş’ başkasını zaten öyle bir şey felaket getirirdi. Ve bu birlik ve bütünlük halinde yürüdük. En keyiflisi şuydu, bizim bu partide en emektarlarımız sandık görevlilerimiz. Onlar her seçim akşamı şöyle mesajlar alıyorlardı. ‘Efendim kötü haberler alacaksınız, TRT’ye inanmayın. Efendim Anadolu Ajansı’na inanmayın, moralinizi bozmaya çalışıyorlar. Seçimi kaybettiğimizi söylüyorlar. Sandıkları terk etmeyin, son ıslak imzalı tutanağı alana kadar mücadeleye devam edin.’ O sefer sandıklar kapanmadan ben yazdırdım, SMS’i. Ve sandıklar kapandıktan makul bir süre sonra, daha böyle sayımlar yeni başlamış veya biraz ilerlemiş. ‘Değerli sandık görevlimiz, birazdan Türkiye’nin her yerinden çok güzel haberler alacaksınız. Sakın sevinç gösterisi yapmak için görevinizi aksatmayın. Son ıslak imzalı tutanağı alıp teslim etmeden görevinizin başından ayrılmayın.’ Bana diyor ki sandık görevlileri, ‘Hayatımda aldığım en iyi mesaj. Çünkü hep kötü olacak moralini bozma, inanma onlara biz kazanacağız’ deyip. Bir de sonunda da hüsranlar yaşanmışken hep birlikte yaşadık o üzüntüleri. Bu sefer Türkiye’nin dört bir yarınları iyi haberler alacaksın, iyi haberler geliyor. Başaracağız ama sakın bu coşkuyla orayı bırakma demek çok keyifli, kazanmak güzel şey.
“O muhteşem bir geceydi”
Ama açık söyleyeyim en güzeli de tabii ki bütün herkese de şu çağrıyı yaptık. Siz kazanırken bir kaybedenin olduğunu bilin. Yıllarca köylerde kapılarımızın önünde davul çaldılar sabaha kadar. Adaylarımızın evinin önünde ilçelerde, beldelerde halaylar çekildi, alaylar yapıldı. Dedik ki bunları yapmayın, mümkün olduğu kadar sessiz sevinin ve erkenden yatın, yarın çalışmaya başlayacağız. Ama tabii bir anda bu parti yapıldığından beri bir seçim akşamı asla partinin önü öyle dolmamıştı. İlk kez bu parti binasının bahçesi, buraya gelen yollar ana yola kadar insan dolu. Dediler ki doldu millet, bir şey yapman lazım. Ben aslında konuşmamı yapıp sükunet telkin edip yarından itibaren iktidar için çalışıyoruz demiştim. Ayrıca burada yaptığımız teşekkür konuşmasında bunun kaybedeni olmayan bir seçim olduğunu Türkiye’nin kazandığını, Türkiye İttifakı’nın kazandığını söylemiştim ve seçim boyunca renklerini ay yıldızlı al bayraktan alan Türkiye İttifakı’nın, milli takım gol atınca hep birlikte ayağa kalkanlardan Filenin Sultanları göndere bayrağımızı çektirirken hep birlikte gırtlağı düğümlenenlerden oluştuğunu söylemiştik. Ve o akşam ben Türkiye İttifakı’na teşekkür ederek söze başladım sosyal demokratların yanında milliyetçi demokratlara, muhafazakar demokratlara ve Kürt demokratlara teşekkür ederek başlamıştık. O muhteşem bir geceydi.
“Hep birlikte partinin yanan ışıklarına bakmak kadar keyifli bir şey yoktu”
Bu bir yıl içinde en hoşunuza giden şey neydi derseniz şimdi onu daha da böyle güzel hatırlıyoruz ama bütün herkese en keyif veren şey şuydu: Büyük bir başarının geldiğini gördük. Yani değişimle beraber seçmen toparlandı. Sandığa yüzünü döndü. Siz de zaten onu yayınlarınızda söylediniz. Bir kez daha sandıktan umutlandı. Başarıya inandı ve o inanmayla bu sefer biz de üç altın kural uyguladık. Gençlere güvendik, kadınlara güvendik ve bilime güvendik. Ölçme değerlendirmeye güvendik. Doğru yöntemle doğru adaylar belirledik. Birazcık seçmenin gönlünde artık istirahat etmesi istenen arkadaşlarımıza istirahat verdik. Biraz beklemesi gerekenleri beklemeye aldık. Gençlere, kadınlara ama seçmenin memnun olduklarını da başımız gözümüz üstünde, büyük bir memnuniyetle adaylaştırdık. Orada hiçbir şey ayırmadık yani kurultayda bizi desteklemiş başkasını zaten öyle bir şey felaket getirirdi. Ve bu birlik ve bütünlük halinde yürüdük. En keyiflisi şuydu; bizim bu partide en emektarlarımız sandık görevlilerimiz. Onlar her seçim akşamı şöyle mesajlar alıyorlardı. ‘Kötü haberler alacaksınız, TRT’ye inanmayın. Anadolu Ajansı’na inanmayın, moralinizi bozmaya çalışıyorlar. Seçimi kaybettiğimizi söylüyorlar. Sandıkları terk etmeyin, son ıslak imzalı tutanağı alana kadar mücadeleye devam edin.’ Bu sefer sandıklar kapanmadan ben yazdırdım SMS’i. Ve sandıklar kapandıktan makul bir süre sonra, daha böyle sayımlar yeni başlamış veya biraz ilerlemiş. ‘Değerli sandık görevlimiz, birazdan Türkiye’nin her yerinden çok güzel haberler alacaksınız. Sakın sevinç gösterisi yapmak için görevinizi aksatmayın. Son ıslak imzalı tutanağı alıp teslim etmeden görevinizin başından ayrılmayın.’ Bana diyor ki sandık görevlileri, ‘Hayatımda aldığım en iyi mesaj. Çünkü hep kötü olacak moralini bozma, inanma onlara biz kazanacağız’ deyip bir de sonunda da hüsranlar yaşanmışken hep birlikte yaşadık o üzüntüleri bu sefer Türkiye’nin dört bir yarınları iyi haberler alacaksın, iyi haberler geliyor. Başaracağız ama sakın bu coşkuyla orayı bırakma demek çok keyifli, kazanmak güzel şey. Ama açık söyleyeyim; en en güzeli de tabii ki bütün herkese de şu çağrıyı yaptık. ‘Siz kazanırken bir kaybedenin olduğunu bilin.’ Yıllarca köylerde kapılarımızın önünde davul çaldılar sabaha kadar. Adaylarımızın evinin önünde ilçelerde, beldelerde halaylar çekildi, alaylar yapıldı. Dedik ki; bunları yapmayın, mümkün olduğu kadar sessiz sevinin ve erkenden yatın, yarın çalışmaya başlayacağız. Ama tabii bir anda bu parti yapıldığından beri bir seçim akşamı asla partinin önü öyle dolmamıştı. İlk kez bu parti binasının bahçesi, buraya gelen yollar ana yola kadar insan dolu. Dediler ki doldu millet, bir şey yapman lazım. Ben aslında konuşmamı yapıp sükunet telkin edip yarından itibaren iktidar için çalışıyoruz demiştim. Bir baktık ki yani öyle bir kalabalığa mutlaka konuşmak lazım. İndik gece 12’ye doğruydu, bir de düşündüm. Yıllarca şu uzaktaki AK Parti’nin balkonundan hitap edip tezahürat seslerini duymuşuz. Bu kadar insan gelmiş, gidelim onlara da bir konuşma yapalım. En keyifli tarafı şu; otobüsün üstünde hep iki belediye başkanımız olurdu Ankara’da. 15 tane belediye başkanı var, Mansur Yavaş var, 16 tane belediyeyi kazanmışız. Herkesin yüzü gülüyor. İnanılmaz bir coşku, inanılmaz bir tezahürat. Ve şöyle bir şey yaptım, binayı gösterdim, ‘Işıklar yanıyor’ dedim. Çünkü hep onlara şu sözü vermiştim. Biz seçim akşamları bu partinin ışıklarını ilçede de olsa, beldede de olsa, ilde de olsa, genel merkezde de olsa sabaha kadar yanacak bizim iktidarımızda, bizim yönettiğimiz partide ve bu parti başarmayı başaracak diyorduk. En keyifli an bence o andı. Zaten hep birlikte partinin yanan ışıklarına bakmak kadar keyifli bir şey yoktu. Ben o kadar çok insanın birlikte ağladığını hem de bu kadar mutlu bir günde birlikte ağladığını ilk kez gördüm. O kadar çok gözyaşını ilk kez gördüm. Muhteşem bir şeydi.
“Hayatımdaki en büyük hayal o yazıyı yazıp o imzayı attıktan sonra artık siyasette hiçbir hedefim yoktur”
Bugünlerde yaşadığım büyük keyif de şudur, büyük gurur. Seçimin ertesi günü hiç uyumadan Ecevit’in mezarı başında anmasına gitmiştim. Çünkü rahmetli Ecevit 5 Kasım günü vefat etti. Ve geçen sene seçildikten sonra, zaten sabaha karşı seçildik, il başkanlarımızı topladık sabah kahvaltısında. Hiç uyumadan gitmiştim. Oradaki konuşmamda demiştim, bu senede oradaki herkes o geçen seneki konuşmayı hatırladı. ‘Sayın Genel Başkanım’ dedim, ‘Sizin 1970’lerde yaptığınız dünyadaki rüzgarları doğru okuyup, Türkiye’de seçmene doğrudan ulaşacak bir dil kurup, her siyasi görüş, Türkiye’de siyaseti o zamanda kutuplaşma var, her siyasi görüşten işçiye, memura, esnafa konuşabilip, sesinizi duyurup, solla sosyal demokrasiyle kitleleri tanıştırdınız ve girdiğiniz liderliğinizde girilen iki yerel, iki genel seçimden parti birinci çıktı. Seneye buraya geldiğimde, girdiğimiz ilk seçimden birinci çıkmış olan bir genel başkan olarak gelmeyi umuyorum, bunun sözünü veriyorum’ demiştim. Bir yıl sonra o sözü tutmuş olarak gitmek çok önemli benim için. Sözün ikinci kısmı da şu; Ecevit başkanlığında girilen ikisi yerel, ikisi genel tüm seçimlerden birinci parti çıkıldı. Dört seçimden de. Şimdi önümüzde bir genel seçim var. Ben o genel seçimden de CHP’yi birinci parti ve iktidar yapan kadroların genel başkanı olarak bir kez daha elbette Ecevit’e, elbette İnönü’ye, elbette Deniz Bey’e ama en çok da Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün huzuruna varıp ‘Genel başkanım partiniz 100 sonra yeniden iktidardadır’ demeyi, Anıtkabir Anı Defteri’ne ‘Size verdiğimiz sözü tuttuk. Bundan sonra hedef muhasır medeniyetleri yakalayıp aşmaktır’ yazmayı, hayatımdaki en büyük hayal o yazıyı yazıp o imzayı attıktan sonra artık siyasette hiçbir hedefim yoktur. Hatta bu hayatta hiçbir hedefim yoktur. Evladımın sağlığı, eşimin sağlığı, sevdiklerimin sağlığının dışında o imzayı atayım bana yeter. Çünkü demek ki Türkiye bir kere daha kurtulmuştur.
“Hatay’ı kaybetmek büyük üzüntüm”
Öz eleştiri de yapalım. Mesela yanlışlar olmaz mı? Şimdi şöyle bir şey anlatayım; Ayvalıklı bir dostum var benim. Zeytinyağı üretiyorlar. Böyle aileden kalmış 150 yıllık zeytin ağaçları var. O ağaçlardan böyle çok kaliteli niş zeytinyağı üretip dünya pazarına satıyorlar. Bir aile şirketi, çok köklü bir aile şirketi, 100 yıllık bir şirket. 100 yıldır bu işi yapıyorlar. Yurt dışına gitmiş İtalya’da bir gıda fuarında. Kendi yaşı yaşına dek kendi gibi üçüncü kuşak bir balzamik sirke üreticisi ile karşılaşmış. Biraz sohbet etmişler. Demiş ki ‘Balzamik sirke üretmek zor mu?’ O da demiş ki; ‘Yok zor değil. İlk 50 yılı zordur. Sonrası kolay.’ Şimdi CHP’nin genel başkanlığı, ilk bir yıl ve elbette zorluklar, eksiklikler, hatalar olmaması mümkün değil. Siyaset sözle yapılan bir iş. Siyaset insanla yapılan bir iş. İnsan varsa ve söz varsa elbette hata olur. Olmaması mümkün değil. Pişmanlıklar hatalar var. Birçok süreci çok doğru yönettik. Hatay’a o kadar çok titizlendik ki o kadar çok aman hata yapmayalım dedik ki o müteredditlik doğru adayı belirleme noktasında da Hatay’ın duygularını doğru okuma noktasında da doğru işleri yapma noktasında da eksik kaldık. Hatay’ı, süreci doğru yönetemediğimiz için, yeterince doğru yönetemediğimiz için kaybettik. 2 bin oyla kaybedildi kaybedilmedi. Elindeki belediyeyi tamam hile oldu itirazlarımız kabul edilmedi. Vali, il başkanı gibiydi mazereti yok hatayı kaybetmeyeceksin. O büyük üzüntüm yani bu yılda.
“Sözlerini düzeltmeden oturmuş olması yanlış oldu, gönül kırdı”
Daha böyle minör bir şey söylüyorsanız da kendi adıma Dilruba kardeşimiz yaptığı bir sokak röportajından içeri girdi. Ben kendisini cezaevinde ziyaret ettim. Ona dedim ki ‘Çok yakında serbest kalırsın.’ Ve çıktığında ‘Sözlerimin arkasındayım ama sözlerimi öyle çarpıttılar ya da sözlerim öyle bir yerlere gitti ki AK Partili seçmenlerin kalbinin kırıldığını görüyorum. Onlar hakkını helal etsinler’ diyerek başla dedim. O da çok uygun karşılamıştı bunu. O aslında Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu bir şeydi. Çünkü gencecik bir kadını şeytanlaştırdılar. Onun niyetinin o olmadığı, maksadını aştığı belli ama o sözleri duyan bir AK Partili’nin de gönlünün kırılması da çok normal bir de onu öyle bir servis ettiler. Hem de Dilruba böyle şey olsun da istemedim. Bu kısmı doğruydu. Saatler sonra serbest kaldı. Yatarı olmayan bir suç falan. Ana muhalefet lideri de gidince zaten beş gün sonra serbest kalacaksın, o gün kaldı. Bu işin doğru tarafı. Ama o gün fuar açılışı var konuşma yapacağım. Bir baktım yanımdaki boş bir koltuk, ‘Size bir sürpriz var’ dediler. Yanıma geldi oturdu. AK Parti’ye hakaret ettiği düşünülen birisinin protokolde oturması ve sözlerini düzeltmeden oturmuş olması yanlış oldu. Gönül kırdı. O yanlışa ben de ortak olmuş oldum. Mesela o da yanlış. Ben ‘Dilruba yanımda oturamaz’ gibi bir şey demiyorum. Keşke bir vakit olsaydı. Dilruba, cezaevinden çıkmış, bana sürpriz yapacaklar, bir araç alıp getirmişler, yanıma oturttular. Sakin sakin bir evine gitseydi, sakin düşünseydi, gazeteciler soru sorduğunda o bir seçmenle helalleşeydi, sonra gelip en başka köşeye otursaydı. Protokolde ne işi var anlamında demiyorum. Ama o söylem düzelmeden ki o şey gerçekten yanlış oldu. O da bizim bir sahadaki acemiliğimiz oldu. Çok iyi niyetli il yöneticileri, belediye yöneticileri. ‘Bak Özgür Başkan geldi, Dilruba’yı bıraktılar. Hadi alalım yanına oturtalım’ derken, siyaset sembollerle yapılan bir iş. O çok sembolik bir davranış gibi oldu. Sanki o söylemleri sahipleniyormuşuz gibi. Sonra ben ne desem boş.
“AK Parti ile aramızda, seçim gecesi olduğundan daha fazla bir fark var”
Onun dışında hata olarak gördüğüm bir şey yok. Bazen çok yanlış aksettirilen, yanlış anlaşılan işler oldu ama zaman hep bizi haklı çıkardı. Zaten şimdi de seçimden beri altı firmanın altısının ortalamasında hala CHP birinci parti. Şu anda herhalde 2,5 puan fark var. Yüzde 38 alırsınız. Bu 38’in içinde adayı olmayan partiler, partisinden ümidi olmayanlar, bizim parti nasılsa kazanmıyor, AK Parti kazanmasın diye oy verenler, bizim parti kazanmıyor, AK Parti gelirse sıkıntıya düşeriz diye düşünenler, ideolojik olarak AK Parti kaybetsin isteyenler oy verir, 38 alırsınız. O süreci doğru yönettik, aldık. İş o 38, ‘Bu pazar seçim olsa kime oy verirsin’ dediğinde, dönüp sen biz beş parti yüzde 25 almışız 10 ay önce. Yüzde 22’lere, 23’lere düşerse onu ne kadar yukarı tutabildiğin önemli. Ben o anlamda yüzde 30’un üzerindeki, 32, 34, 34,5’lu rakamları çok kıymetli buluyorum.
Şu anda da AK Parti ile aramızda, seçim gecesi olduğundan daha fazla bir fark var. Bu da çok önemli. Biz seçimden beri bir başarıyı hep korumuşuz, bir tek Eylül ayında düşmüşüz biraz. Hatta iki firmada geriye de düşmüşüz. Eylül ayında ne yaptık derseniz, Eylül ayında kurultay yaptık.
Şunu söyleyeyim, tam ortasından kitabın. Benim ve partimin kelime bulutları çıkarılıyor. Biz teknolojiden eskiden olduğuna göre çok daha fazla yararlanıp örneğin anket bütçesi eskiden yüzde yarımken, şimdi yüzde 17. Ölçme ve değerlendirmeye ayrılan para. Belli yerlerden tasarruf ediyoruz. Mitinglerde sahne kurdurmuyorum. Otobüs üstünden konuşuyorum. Dünya para o sahne kuruluşları. Ama örgütlere katkı sağlıyoruz. Örgütlere verdiğim sözleri tutmaya çalışıyorum. Ölçme ve değerlendirmeye katkı sağlıyoruz. Ama kaynak buluyoruz, aktarıyoruz. Meselenin özünde bir gerçek var. Dijital altyapı, yapay zeka sürekli belli şeyler yapıyor. Mesela bir ay boyunca ben partimde konuşan herkesin ne konuştuğunun, kelimenin ne kadar çok tekrar edildiyse o kadar büyük kelime bulutları oluşuyor. ‘Bir ayda bunları konuştunuz’ diyor.
“Büyük bir mutabakatla olacak”
Özel “Asgari ücret ortada erimiş durumda sizin deyiminizle 10 bin liraya düştü. Hayat pahalılığı almış başını gidiyor. Bir taraftan sığınmacıların yarattığı ağır sorunlar var. Öbür taraftan baskılar giderek artıyor. Bu durumda CHP iktidar AKP arasındaki oy farkının daha açık olması gerekmez mi?” sorusuna da şu yanıtı verdi:
“Gerekir, gerekir ama bunu nasıl yapacağımızı konuşmak lazım tabii. Şöyle anlatayım. Biraz önce söyleyeceğim şey tam da buna dair bir şeydi de. Ağzımızdan çıkan kelimelerin toplamına kelime bulutu diyoruz. Bizim Temmuz’daki kelime bulutumuz, zam gelmedi ya asgari ücrete, asgari ücret, zam, emekli, emekçi, hayat pahalılığı, enflasyon. Haziran ondan farklı değil, Mayıs ondan farklı değil. Ekim ondan farklı değil. Ama Eylül ayı kelime bulutumuz kurultay, ön seçim, delege, oy, parti içi rekabete dair her şey. Oysa ki o kadar da iyi bir kurultay geçirdik. 81 il başkanının 81’nin kenetlendiği, bin 200 bin 300 delegenin birden kenetlendiği ve sadece 36 karşı oya karşı en tartışmalı maddenin bile geçtiği, genel başkanın, genel merkezin ve 81 il başkanımızın sahiplendiği bir büyük mutabakatla partiyi nasıl yöneteceğimize karar verdik. Bu durumda dahi partinin oyu düştü. Neden? İnsanlar CHP’den kurultay, delege, seçim, ön seçim, delege duymak istemiyor. Duymak istediği biraz önce sizin söylediğiniz mesele. O yüzden nasıl olacak? Birincisi şöyle olacak, büyük bir mutabakatla olacak. Hep birlikte bu meselenin hayat memat meselesi olduğunu, vatandaşın geçim sıkıntısını hep birlikte anlatmanın, basit bir dille anlatmanın, anlaşılır şekilde anlatmanın ve o insanların yoksulluğunun, işsizliğinin, asgari ücretin yetmemesinin, emekli maaşının süründürüyor olmasını basit bir şekilde anlatıp, hep birlikte, bir ve bütün halinde aynı şeyi savunmamız lazım. Hep beraber, bütün üyelerimizle, var gücümüzle halkın gerçek sorunlarını konuşuyor olmamız lazım.
“Ülkeyi nasıl yöneteceğimiz noktasında programımızı bir hükümet programına revize ediyoruz”
Bakın size bir küçük örnek göstereyim. Şimdi bunun bir benzerini, bu biraz daha basitleştirilmiş halini örgütümüze milyonlarca, neredeyse her haneye girecek kadar dağıtıyoruz. Bakın burada hiç şaşmayacak bir hesap var. Altın hesabı, çeyrek altın. 2002 yılında en düşük emekli maaşı 8 çeyrek altın alıyor. Şimdi 2,5 çeyrek altın alıyor. Emeklinin aylık kaybı 5,5 çeyrek altın. Asgari ücret, 2002’de Tayyip Bey geldiğinde 7 çeyrek alıyor, şimdi 3 çeyrek alıyor. Kayıpları 4 çeyrek altın. Öğrenci bursu o zaman 1,5 çeyrek alıyor. Şimdi ‘çeyrek’ çeyrek alıyor. Aradaki fark 1,25 çeyrek altın. Bu broşürün Türkiye’de girmedik ev bırakmayacağız mesela. Bunu üyelerimiz ellerindeki dövizlerle, pazarda pazarda, işçi servisinde işçi servisinde, ev gezmesinde ev gezmesinde, kahvede kahvede, her yerde bu somut ekonomik meseleleri anlatıp, sonra da bunun CHP iktidarında ne hale geleceğini anlatacağız. Aslında biz partiyi nasıl yöneteceğimizde artık mutabıkız. Ülkeyi nasıl yöneteceğimiz noktasında programımızı bir hükümet programına revize ediyoruz. Hem çağı yakalayan, programımız yazıldığı günler için çok doğru ama şimdi yaşlandı. Çağı yakalayan hem umut veren, hem de her konuda kısa, net ve açık. Tarımda ne yapacaksın, milli eğitimde ne yapacaksın, ekonomide ne yapacaksın, ülkenin yönetim sisteminde, parlamenter sistemden vaz mı geçtin yoksa diyorlar. Parlamenter sistemi nasıl kuracaksın? Her alanda en anlaşılır, en net, kararlı şekilde programımızı bu altı aylık sürede hazırlıyoruz. Bunu 81 il, 973 ilçede partililerimizle olduğu kadar daha çok partimizin dışında meslek örgütleriyle, ziraat odaları, esnaf odalarıyla, sokakta halkla, kanaat önderleriyle bunların hepsini konuşuyoruz. Bir hükümet, iktidar programına doğru gidiyoruz. Motivasyon eğer halkın gerçek sorunlarını konuşmak olursa bu partinin önünde kimse duramaz. Tabi ki ben AK Parti’nin bugünlerde işte bizden 2 puan hala daha nasıl geride, keşke 5 puan, bence 10 puan olsun. Ama bir gerçek var. Her şeye rağmen, AK Parti’nin yıllar sonra o kadar çok hayat pahalılığı varken, o kadar kriz varken yine de yıllarca hep birinci parti olduğunu ve CHP’den 14 puan fazla aldığına şaşırıyorduk. Şimdi yakaladık, geçtik. 2 puan fark az değil mi diyoruz. Artıralım. Büyük bir mutabakatla hep birlikte çalışırsak bu iş olacak.
“60 milletvekili konuşmuş, 55’i Özgür Özel’i eleştirmiş. Büyük yalan”
Bir de belli direnç noktaları var. Şu anda o direnç noktalarından bir tanesiyiz. O direnç noktası, AK Parti’nin yüzde 30’un altına inip inip çıktığı, kararsızlar dağıtılınca çıktığı bir direnç noktası. Kararsızların kümesine baktığınızda da öyle çok AK Parti’ye dönme niyetinde değiller. Yoksullar kararsız, ev kadınları kararsız, işçiler kararsız, gençler kararsız, yeni seçmenler kararsız. Onların karar verecekleri gün, 31 Mart’ta bizden yana karar verdiler. Ümit ediyorum yine olacak. Ama onların kolay karar vermesi için onlara CHP’nin kendini çok doğru anlatması lazım. Onun için de CHP’nin gerçek, halktan yana yüzünü onlara dönmesi ve anlatması lazım. Bunun için benim motivasyonum tam. Yöneticilerimin tam. Hafta sonu iki gün kamp yaptık. Kamptaki bir takım yalan haberlerle tabii Saray, Yenişafak ne yazacak? 60 milletvekili konuşmuş, 55’i Özgür Özel’i eleştirmiş. Büyük yalan, bütün arkadaşlar orada. 18 arkadaşımız belli hususlarda endişe ve eleştirilerini dile getirdi. 17’sinin konuşmasının son cümleleri birlik ve beraberlik. Böyle eleştiri baş tacı. Ama birilerinin partiyi yıpratmak adına her türlü yalanı, her türlü dolanı göze alan, birtakım kötücül, partili de değil adamlar. Son seçim bize oy vermemiş, başka bir ittifaka oy istemiş, ikinci turda ‘ikisine de oy yok’ demiş. İstihbarattan mı besleniyor, Saraydan mı nemalanıyor belli değil. Tutmuş CHP’ye muhalefet cephesiymiş gibi sosyal medya paylaşımları, bir gecede 4 bin trol saldırıları, her paylaşımın altına kötü yazmalar, bilmem neler. Sahaya bir bakıyorsun, adamlardan eser yok. Sokakta daha bugün kameralara yansıdı. Sokakta çevirip alnımızdan öpüyor vatandaş bizi. O noktada CHP. Ve sokakta çok güçlüyüz. Bu gitgide iyiye gidecek. Şundan emin olun. O demin söylediğim, o kelime bulutlarında, o kelime bulutları ağzımızdan çıkan kelimelerin toplamı. Bir ay sonra sen bu gök yüzüne bütün CHP’lilerin ağzından halkın gerçek sorunları ve çözüm önerilerini üfürebildiysen, söyleyebildiysen, onu duyurabildiysen, emin ol bu seçimi kazanacaksın. Bundan yana en ufak şüphem yok.
“Belediye başkanlarımızın başarısı beklediğimden çok iyi”
Ayrıca AK Parti’nin aldığı, işte diyelim ki 31 de aslında doğrudan AK Parti diyen yüzde 23. Çok ciddi bir kararsızdan payına düşen. Oysa ki eskiden onlar AK Parti’de olup AK Parti’den kopmuş seçmenler. Bakıyorlar. En çok da neye bakıyorlar biliyor musunuz? 31 Mart’ı kazanan CHP, belediyelerde başarılı mı? Ölçtürüyoruz ve ilk altı ay sonuçları geldi. Yakında hem başkanlarımızla paylaşacağız hem yetkili kurullarımızla. Halkımız zaten kendisi de hissediyor. Belki şu birinci, bu ikinci değil ama başkanlarımızın başarılarının nasıl çıtayı yükselttiği… Beklediğimden iyi. Geçen hafta tamamlanan altı büyükşehrimizin anketinde, bu hafta da yine bir sekiz tanesininki tamamlanacak. Seçildiğinden kötü olan hiç yok. Altıda altı. En az iki puan üstüne koyan var, 11 puan üstüne koyan var. Acayip bir CHP belediyeciliği. Bütün kısıtlamalara, bütün iftiralara, bütün her türlü kısıtlamalara rağmen CHP belediyeciliği teveccüh görüyor. Neden görüyor? Bu söylediklerim büyükşehir. Ama biz altı ayda, beldelerde biliyorsunuz yapılamaz yani, 2 bin kişinin hepsini arayıp anket olmaz. 50 bin nüfusun üzerindeki bütün belediyelerimizin ilk altı ayını ölçtürüyoruz. İlk altı ayındaki performansını, mahalle mahalle kırılımlarıyla, cinsiyet kırılımları, son seçimde verdikleri parti tercihlerine göre kırılımlarıyla başkanlarımızın önüne koyacağız. Karneyi alacak, ikinci altı ayı ona göre planlayacak ama beklediğimden çok iyi. Ben seçildiler ama insanların beklentisi yüksektir, ilk altı ayda bu kadar borçla devralmış belediyeler bir şey yapamıyordur filan korkum vardı. Geçi arkadaşlar ne can siperhane gayret gösterdiğini görüyorum. O seçimlerde inanıp da birebir sonucu çıkan yöntemle, yani kati yöntemiyle, altı firmanın hangisinin yapacağı belli olmadan yapılan, soruların ve sonucun bizim tarafımızdan değerlendirildiği, anketörün yapay zeka ile dijital dinlemesiyle denetlendiği yöntem ilk altı ayda altı büyükşehir belediyemizde, geçen hafta ölçülen ve bu hafta da sekizi ölçülüyor. Seçildiğinden kötüye giden hiç belediyemiz yok. Hepsi iyiye gitmiş. Bu açıdan iyi. Bir, belediyeyi nasıl yönetiyorlar. İki, bu CHP kazandı 31 Mart’ı, havaya giriyor mu? Şımarıyor mu? Küstahlaşıyor mu ya da zafer sarhoşluğu ile ona oy verenlerin gönlünü kırıyor mu, kırmıyor mu? Ona bakıyorlar. Bu konuda da çok çok samimi olmamız lazım. Ben bizim hiç böyle insanlar olmadığımızı biliyorum ama bu duygunun karşıya geçmesi lazım. En büyük gayretimiz de budur. Biz halkın gerçek dostlarıyız. Biz bir seçim kazandık diye havaya girmek, eşi dostu, belediyelere doldurmak, ihalelerle bilmem ne yapmak, bu işler CHP belediyeciliğinde yok. Olamaz. Gördünüz ilk altı ayda ufak tefek akraba atamaları duyulduğu anda bizzat telefonla arayarak, bir tane bırakmadım.”