DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, İçişleri Bakanlığı’nın DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan hakkında başlattığı soruşturmaya ilişkin “Bir yandan Kürt meselesinin çözümü konuşuluyor ama öte yandan kayyım atanıyor. Ne oluyor diye konuşurken birileri çıkıp maksatlı bir biçimde Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan’ın açıklamasını çarpıtıyor, suç işliyor üstelik. İma etmediği bir bağlama çevrilmeye çalışılıyor…Geçen yıllardan hiç bir şey öğrenilmediği aynı politikalarda ısrar edileceği ortada” dedi.
DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında, DEM Partili belediye başkanlarının görevden alınması ve kayyum atanmasına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Doğan, Narin Güran cinayetine ilişkin “DEM Parti Çocuk Komisyonu Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonumuz HDK Eş Sözcümüz, milletvekillerimiz aktivistler hak savunucuları, barolar herkesin gözünün üzerinde olduğu bir duruşma bu. Ama davayı takip etmek için hepimiz oradayız. Bu cinayetin karanlıkta kalmaması ve gerçek faillerin ortaya çıkması, bu ailelerin ardında saklı olan ve hala korunan ilişkilerin ağların da ortaya çıkabilmesi için bu davanın takipçisi olacağız” dedi.
Doğan şunları söyledi:
“Günlerdir ne konuşuyoruz, yeniden kayyımları konuşuyoruz. Yeniden diyorum çünkü 2016’dan bu yana hiç vazgeçilmeyen bir politika olarak adeta ülkeyi yönetme modeli olarak kayyım rejiminden vazgeçilmediği gibi bu rejim güçlendirilmek isteniyor. 31 Mart seçimlerinden önce ne oldu, özellikle DEM Partili belediyeler açısından baktığımızdan, seçim sürecine bu açıdan baktığımızda. Adeta iğne ile kuyu kazar gibi çalıştık. İlmek ilmek örüldü süreç. Çünkü karşımızda bulunduğumuz hiç bir yerde bizimle siyasi olarak rekabet eden bir siyasi parti değildi AKP. Hemen her yerde devletin tüm imkanlarını kendi partisinin çıkarları için kullandı. Devletin valileri, tarafsız olması gereken valiler neredeyse tüm mülki amirlikler il ilçe başkanları gibi davrandılar, böyle çalıştılar. Bu da yetmedi türlü türlü hilelerle kayyımları göndermemizin önünü almaya çalıştılar. En sonunda bütün Türkiye’nin gözünün içine baka baka hatta gözlerimize soka soka taşımalı seçmenle, alamadıkları yerlere seçmen taşıyarak kayyımları göndermemizi engellemeye çalıştılar. Önümüzü kesmeye çalıştılar. Sonuç ne oldu, insanların kayyım yönetimini istemedikleri ortaya çıktı. Tüm bu zorluklara engellere baskıya, seçmen taşımaya rağmen üstelik ince ince hesaplar yaparak taşıdıkları seçmenlere rağmen halk iradesine sahip çıktı kayyımları gönderdi ve halk oylaması ile kent uzlaşısıyla seçilen adayları belediye eşbaşkanları olarak seçip belediyeyi yeniden zorla ellerinden alınan belediyeleri halka teslim olmuş oldu.
“Hem insanların iradelerine kayyım atayacaksınız, sizin seçme ve seçilme hakkınız yok diyeceksiniz”
Tüm bu zorluklara ve engellere rağmen kayyımları gönderen Türkiye’de, demokrasi adına sorumluluk üstlenen Türkiye’de talana yıkıma ranta yolsuzluğa rağmen bu tavrı ortaya koyan tüm DEM Parti gönüllülerine ve seçmenlerine, hala kendi iradeleri için sokaklarda demokratik protesto haklarını, anayasal haklarını kullanan tüm DEM Partilileri buradan selamlıyoruz. Anayasal hak meselesi malum Türkiye artık mevcut anayasa ile de yönetilmiyor. Bir anayasasızlık hali var Türkiye’de. Yani mevcuttaki darbe anayasası dahi hayata geçirilmiyor. Bu anayasal hakka nasıl müdahaleler görüyoruz günlerdir? İnsanlar vazgeçmeyecekler. Boşuna bu çabalar. Bedeli ne olursa olsun vazgeçmeyeceklerini söylüyorlar. Kayyım değil yerel demokrasi diyorlar. Darbe değil özgürlükler için demokratik protesto hakkını kullanıyorlar. Peki siz ne yapıyorsunuz? Ters kelepçe, çocuklara gözaltı, sokaklarda olmaması gereken görüntülere neden oluyorsunuz. Hem insanların iradelerine kayyım atayacaksınız, sizin seçme ve seçilme hakkınız yok diyeceksiniz, Esenyurt’tan Halfeti’ye kadar.
“Mesajlarınız açık net alıyoruz bu mesajları”
Seçemezsiniz, nerede olursanız olun siz seçemezsiniz, seçilemezsiniz, demokratik siyaset yapamazsınız, milletvekili seçilirsiniz tutuklarız, hapsederiz, vekilliğinizi düşürürüz, belediye başkanı seçilirsiniz, seçtiğiniz belediye başkanının yerine memur atarız, atanmış biriyle yönetiriz, belediye meclis üyelerinizi tanımayız, belediye meclisini feshederiz, orada hangi siyasi partiden temsiliyet olursa olsun biz oraları yalnızca siz kazandığınız için size yönettirmeyiz. Hem gasp edeceksiniz hem de bu gaspa karşı demokratik direniş hakkını kullanan insanlara anti demokratik muamele ile işkence uygulamaya kalkışacaksınız. Kim olduğu belli olmayan bereli maskeli pervasızca insanlara işkence uygulayan kim oldukları belirsiz insanları sokağa indireceksiniz sonra da hiç bir şey olmadığı gibi susacaksınız. Günlerdir soruyoruz, sokaklardaki bu şiddetin nedeni ne? Ne yapmaya çalışıyorsunuz. Bu yolun yol olmadığını gayet iyi biliyorsunuz. 2016’dan bu yana hız kesmeden kayyım atadınız 24 saat tanımadınız, 31 Mart seçimlerinden hemen sonra ortaya çıkan tabloyu içinize sindiremediğiniz için seçimde alamadığınızı zorla almak için neredeyse 24 saat geçmeden Van’da kayyım denemesi yaptınız. Yine bir bir direnişle karşılaştınız vazgeçilmedi direnişten. Yine durmadınız Hakkari’ye kayyım atadınız. Esenyurt’ta kent uzlaşısının ruhunu bir arada yaşama ve yönetme ruhunu hedef aldınız. Mesajlarınız açık net alıyoruz bu mesajları. Buna rağmen bir arada yaşamak farklılıklarımızla özgünlüklerimizle bir arada yaşamak için demokratik bir biçimde protesto hakkımızı kullanıyoruz bunu da engellemeye çalışıyorsunuz.
“Yeni kavramlar arayışına girilmiş belli ki. ‘Geçici görevden uzaklaştırma’ gibi bir söz kurulmuş”
Ne kazanıldı kayyımlarla. 2016 yılından bu yana atanan kayyımların faydası oldu mu Türkiye’ye. Size ne kazandırıyorsunuz, iktidarınıza ne kazandırıyorsunuz. Yolsuzlukla irade gaspıyla anılıyorsunuz. Darbeyle anılıyorsunuz, darbelere karşıyız diyerek iktidara gelip darbeci bir iktidar olarak tarihte her gün yeni bir sayfa açıyorsunuz darbeciliğinizle. Bu mudur sandık yoluyla seçilene saygı. Bu sizin de üzerine yaslandığınız içinden çıkıp geldiğiniz meşruiyet alanını, meşruiyeti sorgulanır ve tartışılır hale getirir. Bir de yetmiyor bu kayyım uygulamasının inkarı için. Yeni kavramlar arayışına girilmiş belli ki. ‘Geçici görevden uzaklaştırma’ gibi bir söz kurulmuş. Bugüne kadar kayyım atanıp yerine geri dönebilmiş kaç belediye başkanı eşbaşkanı var. Yok. Demek ki geçici görevden uzaklaştırma filan değil. Demek ki hukuk yok. Zaten bunu Cumhurbaşkanı da söylemişti. Başka bir hukuk uyguladığını söylemişti. Hukuku konuşturuyoruz, kayyımları atıyoruz demişti. Şimdi bundan vazgeçmeyeceksiniz, geçici görevden uzaklaştırma deyip kamuoyunu buna inandırmaya çalışacaksınız inandırmaya değil aldatmaya çalışacaksınız.
“Dilsiz kardeşlik olur mu?”
Tüm Türkiye kamuoyuna buradan sesleniyor ve şunu söylüyoruz. Geçici görevden uzaklaştırmaya dahi gerekçe olabilecek hukuken yaslanılan herhangi bir mahkeme kararı ya da söylendiği ve iddia edildiği gibi bir durum söz konusu değil. Bakınız bunu söylemek durumunda kalıyoruz. Eğer Esenyurt’taki belediye başkanı Kürt kimliğinden dolayı suçlanırsa CHP’li bile olsa ve ardından Kürtlerin seçme ve seçilme hakkına doğrudan bir irade gasbı gelirse mesaj açık bir biçimde anlaşılır. Eş Genel Başkanlarımız da söylediler yaptıkları açıklamalarda. Biz de söyledik. Bu ülkedeki Kürtlere geçen duygu şu; Kürt seçemez, Kürt seçilemez, Kürt yönetemez, Kürt konuşamaz. Dilsiz kardeşlik olur mu?
“Bahçeli’nin önemli bulduğumuz tespitleri var”
Bahçeli’nin çağrılarına gelirsek DEM Parti’nin bu konudaki tavrı merak edildiği için bir daha yenileyerek ifade edeceğiz. Önemli bulduğumuz tespitleri var Bahçeli’nin. Sayın Öcalan’a yaptığı çağrı önemli bir çağrı. Muhataplığının kabulü tabii ki kritik, teklifinde ısrarcı olduğunu söylemesi yine öyle. Arkasında durduğunu söylemesi DEM Parti açısından şüphesiz ki önemli açıklamalar. Yıllardır söylediğimiz tecrit tespiti önemli. Siyasette bir uzlaşıya dikkat çekmesinin önemsiz olduğunu kim söyleyebilir. Son grup toplantısında söylediği tabular kalktıkça ezberler bozuldukça statüko delindikçe küçük adımlarla mutabakatlar sağlanabilir gibi satır aralarından okumaya çalıştığımız şeyleri tabii ki biz de ilgi ile dikkatle dinliyor, duyuyor izliyor ve önemli buluyoruz.
“DEM Parti’nin sanki tavrında bir belirsizlik varmış gibi tartışmalar sürüyor, Bu bir çarpıtma, manipülasyon”
Fakat şöyle bir şey var haftalardır sürüyor bu tartışmalar. DEM Partinin tavrını yaklaşımını açıkladık. MYK’mızın tavrını yaklaşımını açıkladık. Eş başkanlarımız grup toplantılarında alanlarda açık bir şekilde ifade etti. Buna rağmen DEM Parti’nin sanki tavrında bir belirsizlik varmış gibi tartışmalar sürüyor. En başta şu tespiti yapalım bu doğru değil. Bu bir çarpıtma bir manipülasyon, buradan spekülasyonlar yaratılmak isteniyor. DEM Parti’nin beklentisi çok açık. DEM Parti diyor ki, ‘Madem bu çağrılar yapılıyor kime yapılıyor bu çağrılar. ‘Sayın Bahçeli sayın Öcalan’a çağrıda bulunuyor. Biz sayın Öcalan’ı duymuyoruz, Türkiye kamuoyu duymuyor tecrit sürüyor. Kendisi bunu Urfa Milletvekilimiz Ömer Öcalan görüşmeye gittiğinde bir mesaj olarak kamuoyuna iletti. Biz buradan açıkladık. 3 satır gibi görünen bu mesajın içinde çok mesaj var. Tecridi kaldırmıyorsunuz, sürdürüyorsunuz. Sayın Öcalan’ın mesajında dikkat çektiği koşullar sağlanmıyor, ‘Koşullar oluşursa ben buna hazırım’ dedi. Biz de DEM Parti olarak hazır olduğumuzu söyledik. KCK açıklama yaptı, ‘Biz de koşulları sağlanırsa varız’ dediler. Çözüme dair önerileri kamuoyu duymuyor bu tartışmalara hiç bir şekilde dahil edilmiyor. Sonra da DEM Parti gereğini yapmıyor gibi yorumlar yapılıyor. DEM Parti mi iktidar? Bugün kim bu çağrıyı yapıyor iktidar bloğu, tecridi kim kaldırabilir iktidardakiler, bu yolu kim açabilir başlangıç noktası nasıl olabilir sayın Öcalan’ın koşullarının oluşmasıyla. Ne duruyorsunuz, niye yapmıyorsunuz niye oluşturmuyorsunuz bu koşulları. Kamuoyunu niye salt bu tartışmalarla kah endişe kah umut arasında götürüp getiriyorsunuz. Yetmiyor heybenizden kayyım çıkıyor. Ne yapmaya çalışıyorsunuz?
“Devletin bütüncül bir yaklaşımı var mı, devlet hazır mı? Biz hazırız”
Zaten güven duygusu zedelenmiş bir toplumdan bahsediyoruz. Bunu daha fazla zedelemenin bunu daha fazla bilemenin ne anlamı var. Buyurun, biz hazırız, buradayız, çözüm varız, diyaloğa varız, ne bekliyorsunuz, niye bekliyorsunuz? Buradan sorduk bu soruyu. Devlet bu konuda kararlı mı, hazır mı, bütüncül bir yaklaşımı var mı dedik, yineliyoruz. Bu konuda devletin bütüncül bir yaklaşımı var mı, devlet hazır mı? Biz hazırız zaten, sayın Öcalan da hazır olduğunu söyledi. O halde sözün gereği yapılmalı ve artık ertelenmemeli. Tüm bunlar yapılırken bir de bir şantaj ve tehdit dili. Madem toplumsal uzlaşı sağlayacağız, madem barış arıyoruz hep birlikte, madem Türkiye barışını arıyor ve tarihsel barışı gerçekleştirmek istiyor o zaman lütfen dilden başlayalım. Yapıcı, kapsayıcı, esnek, kapsama alanı geniş yeni bir dile ihtiyacımız var. Tehdit eden, şantaj yapan, aba altından sopa gösteren, eski uygulamaları hatırlatan, onların daha da güçleneceğini ima eden bir dile değil.
“Güven dediğimiz şey güvenceyle oluşabilir, adını koymamız, bir yol haritasına sahip olmamız gerekiyor”
Devletin artık bir karar vermesi ve bir yerden başlaması gerekiyor. Kürt sorununu tarihsel ve sosyolojik gerçekliğinden kopartarak, bunu yok sayarak çözmek mümkün değil. Adını koymak, tarihsel ve sosyolojik gerçekliğini görmek, bunu tespit etmek, buna göre bir yol haritası ve programa sahip olmamız gerekiyor.
“Cumhurbaşkanı Erdoğan’a da seslenmek istiyoruz, bunlar beklenen kardeşlik pekiştirici adımlar değil”
Son olarak muhatabımız Kürt kardeşlerimizdir diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’a da seslenmek istiyoruz. Esenyurt’ta, Batman’da, Mardin’de, Halfeti’de belediye seçimleri tercihleri ve oylarıyla, kendisinin de sıkça dile getirdiği seçim ve sandık hukukuyla ortaya koyan Kürtler kardeşleriniz değil mi? Ya da Kürt olmayanlar ama oralarda oy kullanıp iradelerini DEM Parti ya da CHP’den yana ortaya koyanlar, bunlar sizin kapsama alanınıza girmiyor mu? Siz bu insanlara da cumhurbaşkanlığı yapmayı düşünmüyor musunuz? Beklenen kardeşlik pekiştirici adımlar bunlar değil. İnsanlar ne düşünürler? Kardeşliği kayyımla mı pekiştireceksiniz? Böyle pekiştirilemez. Daha önce de söyledik. Eğer bir zümrenin, bir sınıfın, bir etnisitenin, tek bir kimliğin cumhuriyeti değilse burası o halde herkesin kendine ait hissettiği bir ülke ve bir demokratik cumhuriyet olmak durumunda. Kürt sorunu yok, ama Kürt kardeşlerimin uzattığımız eli sımsıkı tutmasını istiyoruz. Bir ucuna kayyım, bir ucuna gözaltı, bir ucuna işkence, bir ucuna hapis. Şimdi bu ele nasıl uzanılır? Böyle muhabbet nasıl arttırılır ya da nasıl oluşturulur?
“Tuncer Bakırhan’ın açıklamasını çarpıtıyor, suç işleniyor”
Doğan, İçişleri Bakanlığı’nın DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’a yaptığı konuşma dolayısıyla yasal işlem başlatılmasına ilişkin de şunları söyledi:
“Bu konuşmada ne söylendiği son derece açık. Fakat bu konuşma farklı bir biçimde çarpıtıldı. Biz bu konuşmaya dair çok net bir açıklama yaptık çarpıtıldığını gördükten sonra. Bir yandan Türkiye siyaset tarihinde yeniden korkunç bir şey yaşanıyor kara bir leke, kayyım gasbı. Tüm Türkiye Esenyurt’tan Halfeti’ye kadar bu gasbı konuşuyor. Bir yandan Kürt meselesinin çözümü konuşuluyor ama öte yandan kayyım atanıyor. Ne oluyor diye konuşurken birileri çıkıp maksatlı bir biçimde Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan’ın açıklamasını çarpıtıyor, suç işliyor üstelik. İma etmediği bir bağlama çevrilmeye çalışılıyor. Eş Genel Başkanımız şunu söylüyor ve söyleyecektir ki hepimiz bunu söylüyoruz. Elbette biz bu gasba karşı bu demokratik protesto hakkımızı ve direniş hakkımızı koruyacağız, mücadele edeceğiz. Bir gerçekliğe tarihsel bir belleğe, tarihsel bazı isimlere dikkat çekiyor. Haksız hukuksuz hiç bir uygulama için savcıları göreve çağırmayacaksınız. Ama yalnızca konuştuğu için fikirlerini açıkladığı, kayyım değil demokrasi dediği için, darbe değil halk iradesi dediği için Eş Genel Başkanımızla ilgili yaptığı konuşmanın maksatlı bir biçimde hedef gösterilmesiyle ilgili yasal işlem başlatacaksınız. Biz şaşırmıyoruz ama şaşıranlar için bu açıklamaları yapıyoruz. Yine Tuncer Başkan sormuştu, kaç gündür soruyor. Mardin’de, Batman’da, Halfeti’de yaptığı açıklamada ‘Bizim heybemiz belli’ dedi. ‘Bizim heybemizde barış var, diyalog var, müzakere var. Bunun için ödenmiş bedeller acılar kayıplar sürgünler var, bunların son bulmasını istiyoruz’ dedi. ‘Sizin heybenizde ne var’ diye sordu. Henüz bir kaç gün oldu bu soruya yanıtlar böyle geliyor. Demek ki gerçekten Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan’ın dediği gibi heybelerinde kayyım var, soruşturma var, DEM Parti’yi susturma girişimi var. Geçen yıllardan hiç bir şey öğrenilmediği aynı politikalarda ısrar edileceği ortada. Bu mesajlar toplum tarafından böyle algılanır ama bu yöntemlerin bizleri vazgeçirmeyeceğini, vazgeçmeyeceğimizi en iyi bu zulmü yapanlar bilir.”
“Tuncer Bakırhan’ın dokunulmazlığı mı kaldırılmak isteniyor”
Doğan, Bakırhan’ın milletvekili olduğu için bu sürecin dokunulmazlığının kaldırılmasına gidebileceği yönünde değerlendirmelerin anımsatılması üzerine şu değerlendirmeyi yaptı:
“Türlü türlü değerlendirmeler yapılabilir. Sizin de aklınıza ilk önce acaba Tuncer Bakırhan’ın dokunulmazlığı mı kaldırılmak isteniyor milletvekili olduğu için bu süreç farklı işleyecektir. Ama milletvekili olmalarına rağmen sürecin farklı işletilmediği dönemleri de siyasetçileri de bu partinin şemsiyesi altında gördük ne yazık ki. Buradan tasfiyemiz tekrar aynı yanlışa düşülmemesi tekrar aynı olayların yaşanmamasıdır. Çünkü Türkiye bunlarla bişey kazanmadı. Bakın 1994’te DEM milletvekilleri parlamentodan alınarak hapsedildi, idamla yargılandılar, yıllarca hapiste yatırıldılar, o dönem sürgün edildi insanlar. Bugün Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer, Remzi Kartal ile görüşmüş olmaktan dolayı suçlanıyor. Gerçekliği olmayan bir iddia. Ama Remzi Kartal kimdi? Remzi Kartal çözümsüzlük politikalarında ısrar edilmeseydi, güvenlikçi politikalarla ısrar edilmesiydi bugün demokratik siyasette ve burada olacaktı. Sürgünde olmak durumunda kalmayacaktı. Çözümsüzlükte ısrar edildi o gün Van Milletvekili olan Remzi Kartal bugün sürgünde. 4 Kasım 2016’nın üzerinden 8 yıl geçti, günler önceydi yıl dönümü. O dönem Eş Genel Başkanlarımız Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, grup başkanvekillerimiz, milletvekillerimiz, MYK üyelerimiz içeride, sürgüne gitmek zorunda kalan siyasetçiler… Ne kazandı Türkiye bundan.”