MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında; “Yaptığımız ve söylediğimiz her şeyin arkasındayız. Utanacak, sıkılacak ve mahcubiyet duyulacak bir açığımız yoktur. Biz gelecek seçimlerin hesabını değil, gelecek nesillerin ve geleceğin süper güç Türkiye’sinin hedef ve hesabındayız. Değil elimizi, gövdemizi dahi sıra dağların altına sere serpe yatırmaya hazırız, kararlıyız ve sonuna kadar da inançlıyız” dedi.
MHP Genel Başkanı Bahçeli, partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Türk ve Türkiye yüzyılının huzurun yüzyılı olacağını söyleyen Bahçeli, Türkiye’nin terör kamburundan kurtulmasının muhtemel değil muhakkak olduğunu belirtti.
PKK için sonun yaklaştığını ifade eden Bahçeli, sözlerine şöyle devam etti:
“Terör ve bölücülük sorunuyla daha fazla yaşamamız, böylesi bir kanlı külfete daha çok katlanmamız imkansızdır. Bölücü terör örgütü PKK için son yaklaşmıştır. Hiçbir terörist için emniyetli bir alan kalmamıştır. Terör örgütünü kaynağında imha etmek, bölücülüğün yuvalandığı siyasi ve sivil toplum kolonlarını kesmek milli beka meselesidir. Hem siyaset alanında boy gösterip hem de silahlı teröristlere sırt dayamak başı ezilmesi gereken gayri meşru ve gayri hukuki menfur bir çelişkidir. Bu vahim çelişkinin yörüngesine sabitlenip hıyaneti gerekçelendirmeye, hatta demokrasi ve milli irade kavramlarını silah gibi kullanmaya hiç kimsenin hakkı yoktur. Silah varsa siyaset yoktur. İhanet varsa demokrasi yoktur. Şiddet varsa sevgi ve barış dili kupkurudur.”
“Seçimlerin hesabını değil, gelecek nesillerin ve geleceğin süper güç Türkiye’sinin hedef ve hesabındayız”
MHP’nin siyasetteki tutarlılığından ve ahlaki çizgisinden kopmadan ve zaaf göstermeden milli birlik ve kardeşliğin müdaafasından yana olduğuna dikkat çeken Bahçeli, yeni çözüm sürecine ilişkin eleştirelerle ilgili şu değerlendirmede bulundu:
“Bize akıl danelik yapanlar, ileri geri konuşanlar, har vurup harman savuranlar, tantanayla oyalananlar her şeyden önce fırsatçı kurnazlığıyla ve istismar yamyamlığıyla sonuç alamayacaklarını, sıtma ile ölüm arasında bir seçeneğe zorlamalarının beyhude bir çırpınış olduğunu idrak etmeleri bizatihi önerimdir. Bizim ülkücülüğümüzü sorgulamaya, vatanseverliğimizi tartıya çıkarmaya cüret ve teşebbüs eden yeni yetme siyaset döneklerine, kalbimizdeki dava ve vatan aşkının bir günlük sadakasını versek alayına ömürleri boyunca yetecektir. Yaptığımız ve söylediğimiz her şeyin arkasındayız. Utanacak, sıkılacak ve mahcubiyet duyulacak bir açığımız yoktur. Biz gelecek seçimlerin hesabını değil, gelecek nesillerin ve geleceğin süper güç Türkiye’sinin hedef ve hesabındayız.
Geçmişte çekilen acıların ve akan gözyaşlarının geleceği perdelemesine tahammül edemeyiz. Torunlarımızın, aynı felaketlere muhatap olmasını asla, kata, bihakkın istemiyoruz. Günü kurtarmanın değil, geleceği kurmanın ve kurgulamanın istikametinde sağlam adımlarla ilerlemenin samimi düşüncesindeyiz. Ülkücü olmanın, ülkücü yaşamanın, hayata da ülkücü olarak gözlerimizi kapamanın sırrını ve esasını bu kapsamda tarif ve telakki ediyoruz. Ülküyle yanıp tutuşan dava neferlerinin konforlu alanlara tenezzülden ziyade, risk alarak, mihnetleri atlatarak, saldırıları aşarak Türk milletine ve Türkiye’ye fani hayatlarını bir siyaset ve düşünce mihverinde adamalarının şeref kadar değerli olduğunun farkındayız. Oyumuz artıyormuş, oyumuz azalıyormuş, arkadaşlar, aziz milletim, vatan tehdit altındayken, milli güvenlik duvarlarımız hain akınlarla sallanıyorken, oy ve seçim endişesiyle başımızı kuma gömmek bizim kitabımızda yazmayan alçalma ve aşağılanma halidir. Böyle bir şeyi de tamamen reddediyoruz.”
“Değil elimizi, gövdemizi dahi sıra dağların altına sere serpe yatırmaya hazırız”
Sorunları çözmek için tüm güçleriyle hazır olduklarını belirten Bahçeli, terörün biteceğini ve bölücülüğün tasfiye edileceğini söyledi. Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Terörün bitmesi milli ülküdür. Bu ülkü siyasi namus simgemizdir. Kürt kardeşlerimizle kucaklaşarak milli birlik ve kardeşlik hukukunu Türkiye’nin düşmeyecek kudret ve kuvvet mevzii haline getirmek geleceğe ve geçmişe sadakat nişanemizdir. Kara kampanya mucitlerinin hepsi sorunlardan beslenmektedir. Kronik sorunları çözmek amacıyla dik duruşla ve delikanlıca er meydanına çıkacak Cumhur İttifakı’ndan başkası yoktur, olması da ham bir hayaldir. Değil elimizi, gövdemizi dahi sıra dağların altına sere serpe yatırmaya hazırız, kararlıyız ve sonuna kadar da inançlıyız. Siyasi ganimet avına heveslenerek, rehavet anımızı ve yumuşak karnımızı kollayıp, bunun üzerinden siyaset yapan zübüklere ve ziyana düşmüş siyasetin zillet simalarına Türk milleti en etkili cevabı mutlaka verecektir.
Biz ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ sözünü haykırırken, enternasyonal marşı söyleyen, orak-çekiçli gelecek tasarlayan, PKK’nın, DEM ve seleflerinin kayığına binen martaval siyasetçilerin, yakamızdan ve yarınlarımızdan tarla kongreleriyle düşen maskaraların mücadelemizi kundaklamasına, kararlılığımızı köreltmesine müsaade etmeyeceğiz. Akıl doğruyu gösterirken, iyi ve kötüyü ayıran gönüldür. Aklımızla, imanımızla, irfanımızla, gönlümüzle Türklüğün, Türkiye’nin ve Türk milletinin yıkılmaz son kalesiyiz, teslim alınamaz son cephesiyiz. Terör bitecek, bölücülük tasfiye edilecektir. Gayemiz ve gayretimiz buna yöneliktir.”
“DEM’in silahtan ve terörden uzaklaşmaya yanaşmaması Türk Ceza Kanunu gereğince ele alınmalıdır”
Kayyum atanan belediyelere ilişkin konuşan Bahçeli, DEM Parti Eş Başkanı Tuncer Bakırhan’ın Mardin’deki açıklamalarını da şöyle eleştirdi:
“Özellikle Esenyurt, Mardin, Batman, Halfeti belediye başkanlarının geçici olarak görevden uzaklaştırılmalarından sonra CHP ile DEM’in kent uzlaşması çatısı altında nasıl da tek yumurta ikizine dönüştüğü belgelenmiştir. DEM’in otobüsüne binip fitne ve fesat çığırtkanlığı yapan CHP Genel Başkanı siyasi istikbalini PKK’nın hunhar emellerine ve mağara deliklerine devretmiştir. DEM Eşbaşkanı’nın Seyh Said ve Seyyit Rıza güzellemesi, Kürt kardeşlerimiz adına malum rezilliğe sözcülük yaptığını iddia etmesi, kimin nerede durduğunu ve terörle nasıl bir ortaklık içinde olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir. Kapanmış meselelerin açılması, kabuk bağlamış yaraların deşilmesi Türkiye’nin toplumsal barışını hazmedemeyenlerin sinsiliği ve art niyetliliğidir. Şeyh Said ve Seyyit Rıza, yaşadıkları dönemin hainleridir, bölücü teröristleridir; cumhur, Cumhuriyet ve devlet düşmanlarıdır, hak ettikleri gibi de cezalandırılmışlardır. DEM’in silahtan ve terörden uzaklaşmaya yanaşmaması, azgın tahrik ve tacizlerini yaygınlaştırması, elbette Türk Ceza Kanunu gereğince ele alınmalıdır, konunun ise Kürt kardeşlerimle hiçbir ünsiyet, hususiyet ve illiyet yakınlığı yoktur. PKK’lı Bese Hozat’ın Kandil ve kent uzlaşması bahanesiyle CHP’nin ve DEM’in sokağa çıkmasını kışkırtması, bu hain siparişe CHP’den de herhangi bir itirazın gelmemesi ayıplı ve ahlaken yitik bir siyasetin içyüzünü deşifre etmiştir.”
“Belediye başkanlarının Cumhurbaşkanı adaylığına soyunmaları, nankörlük ve namertliktir”
Kamuoyunda tartışmaya sebep olan kamu bütçesinden konser harcamalarına ilişkin konuşan Bahçeli, Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanları’nın cumhurbaşkanlığına aday olacağı iddialarına da şöyle tepki gösterdi:
“CHP’li belediyelerin müzikli eğlence ve konser şölenlerine hazine kaynaklarını astronomik şekilde peşkeş çekmeleri, israfa gömülmeleri, sıra vatandaşlarımıza gelince bir tas çorba ile bir tabak pilavı reva görmeleri maskeleri düşüren kepazeliktir. Neymiş, bir sanatçıya ödenen para 69 milyon lira değil de, 45 milyon liraymış. Bu kafa normal bir kafa değildir. Bu tevil hamulesini kaldırmaya kimsenin takati de yetmeyecektir.
Suçluların telaşıyla kıvrananların şifreli özrü kabahatlerinden büyüktür. Haydi halkımızdan utanmadınız, be hey densizler, be hey sonradan görmeler Allah’tan da mı korkmadınız? Belediye başkanlarının işi gücü bırakıp bugünden Cumhurbaşkanı adaylığına soyunmaları, anketlerin palavralarıyla caka satmaları en başta İstanbul ve Ankara’ya nankörlük, kendi adlarına da namertliktir. Lafları boş, siyasetleri kof, karınları tok, eserleri yoktur. Milletimiz bu yeteneksiz, iş bilmez, adap bilmez, vefa bilmez kifayetsiz muhterislere muhtaç ve mecbur olamaz, olmamalıdır.”
“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Türkiye Cumhuriyeti’ni önümüzdeki yüzyılda sırtlayacak yönetim yapısıdır”
Türkiye’de ayrımcılığın olmadığına ve milli birliğin sadece Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle sağlanabileceğine dikkat çeken Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Emperyalizmin Truva atlarının şer oyunlarına, yalan ve yıkım kampanyalarına itimat edecek, ikna olacak, kaale alacak hiç kimsenin kalmayacağına inanıyorum. Türk ve Türkiye yüzyılında ayak bağları sökülüp atılacaktır. Milli birlik ve dayanışma ruhu kötülüğü ve kötüleri ülke gündeminden sürüp çıkaracaktır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ikmali ve imkanlarıyla toplumsal ayrışmanın izleri yönetimde kaynaşmayla silinecektir. Daha doğru bir ifadeyle arzumuz ve talebimiz bu şekildedir. Milli hedef ve menfaatleri maksimize edip iç ve dış tehditleri minimize etmek ortak görevimizdir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Türkiye Cumhuriyeti’ni önümüzdeki yüzyılda sırtlayacak yönetim yapısıdır. Yasama, yürütme ve yargı arasındaki çizgiler netleşmekle kalmamış, devlet hayatında denge, düzen ve istikrar egemen olmuştur. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, toplumsal ayrışma ve ayrımcılığa set çekmiştir.
Bugüne kadar, Türkiye’de hiç kimse ikinci sınıf insan muamelesi görmemiştir. Hiçbir vatandaşımız bu ülkenin ötekisi, zencisi, yabancısı sayılmamıştır. Devletin güçlü olduğu dönemlerde, toplumsal ve kültürel farklılıklar sis bulutunun içine gömülmüş bir vadi gibidir. Doğal farklılıklar vardır, ama görünmezler, omuz omuza ortak bir hedefe yürüyen toplumsal kesimler ayrı kategoride olsa bile, yürünecek yol, varılacak hedef olduğu müddetçe farklılıklarından değil aynılıklarından bahsedilmesi kesin bir yargıdır. Devletin gücünü kaybetmesi ve egemenliğini bölüşmesi halinde sisin dağılarak farklılıkların genişleyen çatlaklardan sızması ve büyümesi kaçınılmazdır. İşte felaket de budur. İntisap veya vatandaşlık esasının büyüyen bu çatlakların yıkıcı etkisiyle terk edilmesi, devletin etnik kimlikler üstünde yeniden inşa edilmeye çalışılmasına yol açar ki, bu süreç kanlı ve çetin bir boğuşmaya çanak tutmak, davetiye çıkarmaktır.
Türkiye, etnik ve mezhebi toplulukların gevşek koordinasyonuyla, gelip geçici karar ve koalisyonuyla kurulmamıştır. Ne Kürt kardeşlerimiz ne de Alevi kardeşlerimiz hiçbir zaman göz ardı edilecek değersizliğe havale edilmemiştir. Kürtler de, Aleviler de bizim canımız, cananımız, kardeşimiz ve milli birliğimizin ana damarlarıdır. Etnik ve mezhep temelli hassasiyetlerin yoğun krizlere dönüşünü basiretle engellemek, Türkiye karşıtlarının koz olarak kullanmasını tümüyle bertaraf etmek için toplumsal ayrışma kanallarının Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin kaynaştırıcı ve kuşatıcı mekanizmalarıyla işlevsiz ve tesirsiz hale getirilmesi elbette mümkündür. Türkiye Cumhuriyeti devleti milletimizin bütün güzelliklerinin, bütün değerlerinin, bütün miras ve emanetlerinin kucaklaşma asaletiyle temsil edilmelerini hukuki ve siyasi esaslara bağlayabilecektir. Yüksek demokrasi standardının ihyası, ebedi kardeşliğin, tarihi ve kültürel beraberliğinin temelleri bu doğrultuda daha da tahkim ve takviye edilmiş olacaktır.”
“Siperlerimizden çıkıp görüş açılarımızı 360 dereceye ulaştırmalıyız”
Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, geleceğin yol haritasının milli ve manevi değerlerle çizme arayışında olunması gerektiğini söyledi. “Başta bölgemiz olmak üzere, yerkürenin her köşesine hızla kayan, giderek sertleşen risk ve tehdit kuşağını, günbegün yaygınlaşan anlaşmazlık ve ihtilaf alanlarını tedbirli bir hazırlık içinde takip etmeliyiz” diyen Bahçeli, içe kapanarak, yabancı değer yargılarına kapılarak, kaotik gelişmelerin lehe çevrilemeyeceğini ifade etti.
Bahçeli, “Siperlerimizden çıkıp görüş açımızı 360 dereceye ulaştırmalıyız. Nefret, şiddet ve ihanetle teçhiz edilmiş hastalıklı bir güruhu önümüzden ve ömrümüzden cesaretle ayıklamalıyız” dedi.
Bahçeli, 6 Kasım 2024’te Kırgızistan’nda Cumhurbaşkanı Caparov’un ev sahipliğinde toplanan Türk Devletleri Teşkilatı’nın 11. Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’ne ilişkin “Türk Devletleri Teşkilatı, 15 yıllık uzun sayılmayacak mazisine rağmen İsmail Gaspıralı Bey’in ‘dilde, fikirde, işte birlik’ fikriyatının çok şükür kurumsal ve eylemsel çatı kuruluşuna dönüştü. Zirvede Sayın Cumhurbaşkanımızın ileri seviyeye ulaşan ülkü birliğini ifadeyle, İsmail Gaspıralı Beyin meşhur sözünü ihtiva eden hatıra parayı Türk devlet ve hükümet başkanlarına takdimi medyunu şükran duyulacak bir adamlık ve alicenaplık örneği olarak sivrildi. Türk Dünyası 2040 vizyonu hedefleri kademe kademe inşallah gerçekleşecektir” şeklinde konuştu.
“Türkiye, Azerbaycan ve KKTC’nin ortak alfabeye hazır olması Türk birliğinin müjdesidir”
Bahçeli, Kırgızistan’daki zirvede, ortak alfabe konusunda da önemli bir karar alındığını ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“2022 yılında başlayan çalışmalar 2024 yılı Eylül ayında tamamlanmış, 34 harften mürekkep ortak alfabe çerçevesinde uzlaşma sağlanmıştır. Bu gelişme tarihi bir adımdır, makus talihin ters döndüğünün işaretidir. Aynı zamanda Türk kültür hayatının diriliş beyannamesidir. Türkiye, Azerbaycan ve KKTC’nin ortak alfabeye hazır olması Türk birliğinin müjdesidir. Türk Dünyasına birlik ve beraberliğin cemresi düşmüştür. Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan’ın yeni alfabeye geçiş için inisiyatif başlatmasıyla da ayrılan sularımız birleşecek, hasretimiz bitecek, Issık Gölü’nün hatıraları, Ötüken sancağının hedefleri asırlar sonra hakiki mana ve mecrasına kavuşacaktır.”
Bahçeli, “Önümüzdeki dönemi Türk Dünyası Yüzyılı yapmak için çağrıda bulunan Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere, Türk Devletleri Teşkilatı’nın devlet ve hükümet başkanlarına en halisane takdir ve teşekkürlerimi sunuyorum” şeklinde konuştu.
“Dönen dönsün biz dönmeyiz yolumuzdan”
Devlet Bahçeli, şöyle konuştu:
“İstikbalin iradesi, dünyanın öne çıkan itibar ve iddiası Türk milletidir. İzmir’de, partisinin içine sürüklendiği çalkantılarından mustarip olduğunu itiraf eden ve telaşla ‘ülke gündemine döneceklerini’ açıklayan CHP Genel Başkanı’nın, dönüş yolunda uçuruma savrulmamasını, döneyim derken batma tehlikesini yabana atmamasını temenni ederim. Onlar dönsün dursun, dikkat etsinler fazla dönüş denge ve şuur kaybına yol açıp yere de düşürebilir. Düşen tutunacağı dalı seçemez. Ancak dönen dönsün biz dönmeyiz yolumuzdan. Dönenlere, devşirilenlere, demlenenlere, devrilenlere, satanlara, saklananlara, kaçanlara, kaypaklara, korkanlara aldırmadan, bizim yolumuz Türk Devri’dir, bizim yolculuğumuz Türk Dünyası Yüzyılı ve Türkiye Yüzyılı’dır.”
Türk birliğinin hayal safhasında kalmaması gerektiğini ifade eden Bahçeli, Atatürk’ün sözlerini anımsatarak, şöyle devam etti:
“Biz de Türk milliyetçisi olarak doğduk, öyle yaşadık, öyle öleceğiz. Nitekim akan hayat planımızın özü ve özeti bu şekildedir. Düz, sade ve mütevazı hayatımız ülkülerimizle anlam bulmuş ve bilenmiş, ülkücülüğümüzle berraklaşmış ve bıçkınlaşmıştır. Kuru gürültülere pabuç bırakmayacağız. Hamaset ve habaset tuzaklarına takılmayacağız.
Sistemli ve şiddetli tahriklere aldırmayacağız. Vatan ve millet sevgimizin rüştünü şehadetlerle, fedakârlıklarla, mağduriyet ve mahpusluklarla tescilledik, gerekirse aynılarını bir kez daha yaşamaktan kaçmayacağız, kaçınmayacağız. Düşünü kurduğumuz ne varsa düşünce dünyasına daldık, müteakiben dününü öğrendik, bugünkü düğümlerini çözmek için mücadele ettik. Allah ecelden aman verirse, Türk Birliğini mutlaka göreceğiz, maksadımıza ve muradımıza da ereceğiz.”
“Dünya adeta bir ateş hattında, namlu ucundadır”
Dış politikaya da değinen Bahçeli, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Dünya çapında sıcak çatışma alanlarının devamlı genişlediği, hatta çıta yükselttiği anlaşılmaktadır. İnsanlık gerçekten de dehşet ve şiddet sarmalına adeta hapsedilmiştir. Mazlum milyonlar can çekişmekte, küresel emperyalizm ve Siyonist barbarlık bütün sabır ve sınır eşiklerini ihlal etmektedir. İsrail’in durdurulması, ateşkes rejiminin temini, ardından iki devletli barış ortamının tezahürü sadece Orta Doğu için, dünyanın tamamı için akut bir güvenlik ve sükûnet gereğidir.
Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşın da sonlandırılarak barış ve müzakere etabına geçilmesi yalnızca savaşan tarafların değil, başta Türkiye olmak üzere diğer bütün ülkelerin ortak çıkarınadır. Afganistan’dan Pakistan’a, Tayvan’dan Bolivya’ya, Irak’tan Suriye’ye, Mali’den Burkina Faso’ya, Nijer’den Sudan’a, Myanmar’dan Güney Çin Denizi’ne, Honduras’tan Libya’ya kadar dünya adeta bir ateş hattında, namlu ucundadır.”
Küresel statüko sarsıldığını, uluslararası sistem sancılı, insan hak ve özgürlüklerinin zifiri karanlıkta olduğunu söyleyen Bahçeli, Avrupa’da artan siyasi belirsizliklerin ve ABD Başkanlık seçim sonuçları münasebetiyle gün yüzüne çıkan kaygılı bekleyişlerin fazlasıyla dikkat çektiğini kaydetti.
“Türkiye ve ABD arasında temiz bir sayfa açılmalı”
Ekonomik, ticari, siyasi ve diplomatik kutuplaşmaların yumuşama yerine daha da katılaşacağı bir dönemin kapıların açıldığını söyleyen Bahçeli, ABD’deki başkanlık seçimi ile ilgili de şu değerlendirmeyi yaptı:
“ABD’de yapılan Başkanlık seçimi, bu seçimde ikinci defa seçilen ve 20 Ocak 2025 tarihinde görevi devralacak olan Trump’ın ne yapacağı, nasıl bir politika takip edeceği elbette günlerdir tartışmaların ağırlık merkezindedir. Bir defa şunu ifade etmem lazımdır ki, Türkiye’de bazı çevrelerin fil ile eşek arasına sıkışıp kalmaları, Trump’ın seçilmesinden dolayı karalar bağlamaları, Kamala Harris’in kaybedişinden dolayı neredeyse yas tutacak noktaya gelmeleri akılla ve mantıkla izah edilemeyecek garabettir. ABD’deki Demokratların ve Cumhuriyetçilerin holiganlaşmış taraftarlarına ülkemizde de tesadüf etmek utanç duyulacak bir köksüzlüktür. Biden’in, içimizdeki sömürgeleşmiş işbirlikçileriyle dayanışma halinde Sayın Cumhurbaşkanımızı seçimle değiştirip devirme planları şimdi tuzla buz olmuştur. Şu Allah’ın işine bakınız ki, değişen ve devrilen akli melekelerinin dahi kendisini terk ettiği Biden’dan başkası değildir. Düşmez kalkmaz bir Allah’tır, düşüp de kalkamayan Biden ve Harris’tir. Biz ABD’deki seçime Türkiye merkezli bakıyoruz. Kimin kazanıp kaybettiğinden daha çok ABD-Türkiye ilişkilerinin nasıl bir boyut ve içerik alacağıyla ilgili analiz ve değerlendirme yapıyoruz. Öncelikle şunu söylemeliyim ki, Trump’ın ilk döneminden farklı bir profil sergilemesi, dostluk ve müttefiklik hukukunun doğasına müzahir hareket etmesi iki ülkenin de müşterek hayrınadır. Uluslararası siyaset denkleminde, ülkeler arasında kurulan ikili veya çoklu diyaloglar bağlamında, köklü dostluk veya kategorik düşmanlıktan bahsetmek hem doğru hem de doğal kabul edilemez. Asıl mesele milli çıkarlarımızdır. Sürekli değişkenlik gösteren, pek çok argümana ve parametreye bağlı olan ülkeler arası ilişkilerin saygıya, barışçıl arayışlara, küresel adalet ve hukuk ölçülerine uygunluğu temel bir kriterdir. Bir tarafın geri adımlarla taviz üstüne taviz vermeye zorlandığı, diğer tarafın dayattığı, zorladığı, sürekli alan genişlettiği, yaptırım ve baskı mekanizmalarıyla toksik ağlar kurduğu ilişkiler sisteminin kalıcı ve sürdürülebilir olması akıl dışı bir ihtimaldir.
Türkiye ile ABD arasında İkinci Dünya Savaşı sonrasına tekabül eden yakın ve yoğun diyaloglar manzumesinde yepyeni ve temiz bir sayfa açılmalıdır. Husumeti körükleyen, huşuneti köpürten ekonomik ve politik engellemelerin demokrasi ahlakıyla, aklı selimle ve egemenlik haklarıyla bağdaşmayacağı ortadadır. Mayın tarlasında münakaşa inatları, uçurum kenarlarında müzakere ısrarları, bitmek tükenmek bilmeyen ağız dalaşları, devamlı sahne alan güç gösterileri ancak ve ancak çözümsüzlüğe hizmettir. Türkiye ile ABD arasında çözülemeyecek hiçbir sorunun olmayacağı hususundaki temkinli iyimserliğimizi ve iyi niyetli iradi vasfımızı koruma ve bunu da sürdürme çabasındayız. Siyaset hem gönül hem de görgü işidir. Bunu bilmek, buna uygun davranmak asıl olmalıdır. Akıl ve ahlakı hiçe sayan emrivakilerin, şükran ile hüsran arasında yaşanan gelgitli tutumların siyasetin konusu olmaktan çok, stratejik hesaplaşmaların ve sinir harplerinin ilgi sahasına gireceğini herkesin bilmesinde yarar vardır.
ABD Başkanı Trump’ın göreve gelir gelmez; İsrail ile Filistin arasında barışı mı yoksa soykırımı mı destekleyeceği, Ukrayna ile Rusya arasında üçüncü yılını dolduran savaşa yönelik müspet sözlerini tutup tutmayacağı, Suriye’den Amerikan askerlerini çekip çekmeyeceğinin yanı sıra, PKK/YPG/PYD terör örgütlerine nasıl bakacağı, eski bildik ve kabul edilemez politikalara bağlı kalıp kalmayacağı, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs meselesi etrafında, uluslararası hukukun yanında durup durmayacağı, Türkiye’nin egemenlik haklarını yok sayıp saymayacağı, Hepsinden daha önemlisi ülkemizi isabetli ve hakkaniyetli okuyup okumayacağı hiç kuşkunuz olmasın ki belli olacak, bizim de tavrımız bu vesileyle tecelli edecektir.
Türkiye, dönem dönem sorgulasak da bir NATO ülkesidir. Bu ittifak mimarisinin gerek ve yeter şartlarını ihtiva eden kurumsal ve hukuksal niteliklerine özelde ABD’nin, genelde diğer tüm üye ülkelerin riayeti başlıca sorumluluktur. Türkiye Cumhuriyeti bağımsız bir ülkedir, her türlü iç ve dış vesayet yok hükmündedir. Her ülkenin bağımsızlığına, meşru, hukuki ve egemenlikle örtüşen kapsamlı çıkarlarına saygımız tamdır. Ancak aynı saygıyı başkalarından görmek ve şahit olmak da en tabii hakkımızdır. Bu aşamada ABD’deki partilerin içimizdeki havarilerine diyorum ki, Fil ile eşek arasında papatya falı açmayın, kayıp-kazanç çetelesi tutmayın, gelin de Bozkurtu görün, gelin de Bozkurtla yürüyün, ona buna özenmeyin ve imrenmeyin, Bozkurt ayaktayken, fil ile eşeğin arkasına düşmeyin.”