TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu CHP Grup Sözcüsü Rahmi Aşkın Türeli, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın 2025 yılı bütçesinde, “Bizim 2023 hedefimiz vardı Sayın Bakan. 2023’teki hedeflerden biri de işsizlik oranlarının yüzde 5’e indirilmesiydi. Ne oldu, 2023 geldi geçti ama nerede? Bırakın, yüzde 5’i, onun 2 katında, yüzde 10’lar seviyesinde bir işsizlik oranımız var. Merak ettim, son bir yılda ne olmuş diye, iş bulma ümidi olmayanlar, 2023’ün ikinci çeyreğinde 1 milyon 671 bin kişiymiş, şimdi bir sene sonra 1 milyon 965 bin kişiye çıkmış, 294 bin kişi, yaklaşık 300 bin kişi artmış” dedi.
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın 2025 yılı bütçesinin görüşmeleri devam ediyor. TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu CHP Grup Sözcüsü Rahmi Aşkın Türeli, şunları söyledi:
“Anayasa madde 49 açık, ‘çalışma herkesin hakkı ve ödevidir ve devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür.’ Fakat buradaki sıkıntı şu, çalışma hakkını ve ödevini kullanmak istemesine rağmen kullanamayan milyonlarca insan var. İstihdam piyasasındaki sorunlar gerçekten çok büyük. Türkiye’nin iş gücüne katılım oranları yüzde 52, 53, 54’ler seviyesinde değişiyor, aylara göre de değişebiliyor ama OECD’nin ortalaması yüzde 72-73’ler seviyesinde. Orada 15 yaşın üstünde çalışma çağı nüfusunda olan insanların yüzde 72’si iş gücü piyasasına girerken bizde sadece 52’si, 53’ü giriyor. Bir an 72-73’ün iş gücü piyasasına katıldığını düşündüğümüz zaman şu andaki işsizlik oranları 4 katına çıkıyor.
Bakın, işsizlik oranı hesaplanıyor, iş gücüne katılım ama geniş tanımlı işsizlik ya da atıl iş gücü dediğimiz şey var; yetersiz istihdam, eksik istihdam içinde, bir de potansiyel iş gücü bunun içinde. Örneğin iş bulma ümidi olmadığı için işsiz ama iş bulma ümidi olmadığı için iş aramayanlar ya da çalışmak isteyen ama resmi iş arama kanallarını kullanmayanlar. Bunları kattığınız zaman yüzde 8, 5-9’lar seviyesinde olan işsizlik oranları yüzde 27-28’lere çıkıyor ve 3 milyon, 3,5 milyon değil, 10 milyon kişi Türkiye’de işsiz. Gerçek rakamlar bunlar yani bunun üzerinden analiz yaparken bunları ortaya koyalım. Buna rağmen işsizlik oranları hala çok yüksek seviyelerde.
“İş bulma ümidi olmayanlar, 1 milyon 965 bin kişi”
Bizim 2023 hedefimiz vardı Sayın Bakan. 2023’teki hedeflerden biri de işsizlik oranlarının yüzde 5’e indirilmesiydi. Ne oldu, 2023 geldi geçti ama nerede? Bırakın, yüzde 5’i, onun 2 katında, yüzde 10’lar seviyesinde bir işsizlik oranımız var. Merak ettim, son bir yılda ne olmuş diye, iş bulma ümidi olmayanlar, 2023’ün ikinci çeyreğinde 1 milyon 671 bin kişiymiş, şimdi bir sene sonra 1 milyon 965 bin kişiye çıkmış, 294 bin kişi, yaklaşık 300 bin kişi artmış. İşbaşı yapabilecek olup iş aramayanlar 1 milyon 407 bin kişiymiş bir yıl önce, şimdi 1 milyon 880 bin kişi olmuş, 473 bin kişi artmış. Son bir yıldaki rakamlar bunu söylüyor. Sunuşunuzda dediniz ki, ‘Önümüzdeki dönemle ilgili 800-758 bin kişilik yıllık ortalama artış olacak.’ Neye göre. Büyüme oranı 4-4,5-5 değil mi? Geçen seneki OVP’de kaçtı biliyor musunuz? Gene 4-4,5-5’ti büyüme oranı, 909 bin kişiydi. Geçen senenin OVP’sinde 909 binlik bir yıllık ortalama artış, şimdi siz 758 bin kişiye düşürdünüz, 150 bin kişi düştü. Neden düştü Sayın Bakan, ne oldu? Yani içine indiğimiz zaman, baktığımız zaman rakamlara çok ciddi bir sıkıntı gözüküyor. Anayasa madde 49 açık, çalışma herkesin hakkı ve ödevidir ve devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür. Fakat buradaki sıkıntı şu, Çalışma hakkını ve ödevini kullanmak istemesine rağmen kullanamayan milyonlarca insan var.
Burada bizim mevcut iş gücüne katılım oranlarıyla hesaplanan bir işsizlik oranını konuşuyoruz. Türkiye’nin iş gücüne katılım oranları yüzde 52, 53, 54’ler seviyesinde değişiyor, aylara göre de değişebiliyor ama OECD’nin ortalaması yüzde 72-73’ler seviyesinde. Orada 15 yaşın üstünde çalışma çağı nüfusunda olan insanların yüzde 72’si iş gücü piyasasına girerken bizde sadece 52’si, 53’ü giriyor. Bir an 72-73’ün iş gücü piyasasına katıldığını düşündüğümüz zaman şu andaki işsizlik oranları 4 katına çıkıyor. Sadece bu da değil. Bakın, işsizlik oranı hesaplanıyor, iş gücüne katılım ama geniş tanımlı işsizlik ya da atıl iş gücü dediğimiz şey var; yetersiz istihdam, eksik istihdam içinde, bir de potansiyel iş gücü bunun içinde. Örneğin iş bulma ümidi olmadığı için işsiz ama iş bulma ümidi olmadığı için iş aramayanlar ya da çalışmak isteyen ama resmi iş arama kanallarını kullanmayanlar. Bunları kattığınız zaman yüzde 8,5-9’lar seviyesinde olan işsizlik oranları yüzde 27-28’lere çıkıyor ve 3 milyon, 3,5 milyon değil, 10 milyon kişi Türkiye’de işsiz. Gerçek rakamlar bunlar yani bunun üzerinden analiz yaparken bunları ortaya koyalım. Buna rağmen işsizlik oranları hala çok yüksek seviyelerde.
“Kayıt dışılık çok yüksek, sendikalaşma oranı düşük”
Çalışma hayatına gittiğimiz zaman kayıt dışılık hâlâ çok yüksek, dörtte 1’inden fazla, tarımda yüzde 80’lerin üzerinde. Sendikalaşma oranları düşük, siz söylediniz biraz önce, ‘yüzde 14,76’ dediniz, yaklaşık 4,5 milyon kişi, bunun yarısı işçi, yarısı memur. Memurun grevsiz toplu sözleşme hakkı olduğunu düşündüğümüz zaman çok düşük sendikalaşma oranları ve yıllar içinde ciddi bir artış yok. Çalışma saatleri uzun, çalışma koşulları ağır; kamuda hâlâ taşeron çalışma ilişkisi devam ediyor, her gün bize yüzlerce, binlerce mail geliyor ‘Kamuda çalışıp aynı işi yaptığımız halde kadrolu olmadığımız için düşük ücret alıyoruz’ diye.
“Patrondan ücret alan iş güvenliği uzmanlarının başarılı olma şansı yok”
İş sağlığı ve güvenliği konusu en problemli alanlardan biri. İş kazalarında Avrupa’da ve dünyada en ön sıralarda Türkiye. İnşaat, madencilik, taşımacılık, tarım, hepsinde; artık biz onlara iş kazaları demiyoruz, iş cinayetleri diyoruz. Madencilik, Soma, Ermenek, Amasra maden kazaları 19 ve 20’nci yüzyılın ilk yarısında yaygın, dünyada 20’nci yüzyılının ikinci yarısında kalmamış, 21’inci yüzyılda hemen hemen hiç yok. Bizde hâlâ bunlar devam ediyor. Neden? Çünkü çok ciddi problemler var, uygulamada ciddi problemler var. İş güvenliği için iş güvenliği uzmanlarının çalışmasının hiçbir verimliliği ve etkinliği yok, patrondan ücret alan bir yapının başarılı olma şansı yok. Gelin, buna ilişkin yeni bir yapı oluşturalım, bir üst kurul kurulsun, bir kurum, onun içinde denetim, standartlar belirlensin, ücretlerin nasıl alınacağı belirlensin, patronla oradaki çalışan kişinin arasındaki bu çarpık ilişkiyi giderelim. Ücret seviyeleri düşük, reel ücretler geriliyor ve reel ücretler nominal ücretlerin enflasyondan arındırılmış hali. Türkiye’de biz TÜİK’in enflasyonu doğru ölçmediğini biliyoruz, herkes biliyor, alternatif hesaplamalar yapılıyor. Gerçek enflasyonunu bir an koymuş olsak bunun içine bugün reel ücretlerdeki düşüş çok daha fazla.
“Asgari ücret ile ortalama ücretler arasındaki fark gittikçe kapanıyor”
Asgari ücret. Türkiye asgari ücretle çalışanların içinde yani çalışan oranı olarak dünyada en önde gelen ülkelerden biri, asgari ücret ve civarında çalışanların oranı yüzde 50, civarında dedim, sadece asgari ücret demedim, üstünü de bu içerir. Dünyada bu oran yüzde 4, yüzde 5, adı üzerinde asgari ücret, en az ücret. Türkiye Avrupa Birliği ülkeleri içinde en düşük asgari ücret seviyesine sahip olan ülkelerden biri, en düşük 3, sanıyorum şu anda 4’üncü sırada ve daha vahimi asgari ücret ile ortalama ücretler arasındaki fark gittikçe kapanıyor, ortalama ücretler asgari ücret seviyesine yansıyor. Biz bu ücret seviyesiyle mi katma değeri yüksek mal ve hizmet üreteceğiz, teknoloji yoğunluğunu artıracağız ve dünyayla rekabet edeceğiz? Eğer Türkiye’de bir vizyon varsa, bir vizyon ortaya koyuyorsanız, yüksek katma değerli mal üretecekseniz emeği de ona göre eğiteceksiniz, nitelikli emek olacak, ücret seviyeleri uygun olacak, verimlilik ile ücretler arasında ilişki kuracaksınız. Bunların hiçbiri yok, hâlâ kendi kendine devam eden, körlemesine giden bir yapı var. Asgari Ücret Tespit Komisyonu. Çalışanın asgari ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulmuş yani Komisyonun görev tanımında yönetmelikte de yazıyor.
Asgari ücret 17 bin lira, 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı TÜRK-İŞ’ten vereyim örneği çünkü Asgari Ücret Tespit Komisyonunda işçi kesimini temsil ediyor belirlediği açlık sınırı yani sadece gıda için harcanacak para 20 bin 431 lira, yoksulluk sınırı 66 bin 553 lira. Yani bununla bir kişinin geçinebilme şansı yok. Bekar bir çalışanın aylık yaşama maliyeti 26 bin 526 lira ve her ay bunlar ileriye doğru gidiyor. Bakın, bu kadar krizin olduğu, gelir dağılımının bu kadar bozulduğu ve yoksulluğun arttığı bir zamanda 2024 yılında siz asgari ücreti arttırmadınız Sayın Bakan, 1 kere arttırdınız.
“Enflasyonun nedeni ücretler değil”
Enflasyonun nedeni ücretler değil, ücret de tabii elbette bir maliyet unsuru ama onun dışında, TÜİK Başkanı’nın en son bir açıklaması da vardı, kâr oranlarının bu kadar yükseldiği bir yerde… Bununla ilişkin makaleler de var, bunları başka yerde aramak lazım. Emekli maaşları dünya ülkeleriyle karşılaştırıldığında en düşük seviyelerde. Dünyada çalışanlar, yıllarca prim ödeyenler insan gibi yaşarken, dünyayı gezerken bizdeki emeklinin çarşıya pazara gidecek, kahveye çıkacak, arkadaşlarına çay ısmarlayacak, torunu geldiği zaman çikolata alacak parası yok cebinde; böyle bir Türkiye’nin içindeyiz şu anda, çok açık ve çok net.
İşsizlik Sigortası Fonu
İşsizlik Sigortası Fonu, bakın, işsizlik sigortasında biriken para 323 milyar lira ama burada işçiden çok işverene destek verilmiş iş açma, istihdam açısından; tabii, verilebilir işverene de, işçiye verilirse işverene de verirsin ama bütçeden verilsin; bütçe kaynakları bunun için var, İşsizlik Sigortası Fonu bunun yolu değil, yeri değil. 2024 Ekim itibarıyla 2,3 milyon kayıtlı işsiz; bu, İŞKUR’un rakamı, TÜİK’le aynı değil, uyuşmuyor zaten. Yalnızca 420 bin kişi.”