Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özgür Özel, Boğaziçi Üniversitesi direnişini ziyaretinin ardından yaptığı açıklamada, “Bu mücadeleyi bugüne kadar Boğaziçi Üniversitesi, kurumları zarar görmesin diye kendileri halletmek üzere hep ihtiyatlı davrandılar. Ama artık anlaşılıyor ki bu meseleyi daha fazla toplumsallaştırmak lazım. Biz bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi olarak bir milyon 600 bin üyemizle, 81 il başkanımızla, 39 ilçe başkanımızla, bütün belediyelerimizle ve bütün milletvekillerimizle ne kadar destek isteniyorsa o kadar vereceğiz” dedi.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, üniversiteye siyasi müdahaleye karşı 971’inci nöbetini tutan Boğaziçi Üniversitesi akademisyenlerini ziyaret etti. Daha sonra açıklamalarda bulunan Özel, “Boğaziçi Üniversitesi’nde, Türkiye’nin kurumsal kültürü en yerleşik kurumlarından birinde, yine geleneği en yerleşik öğretim kurumlarından, üniversitelerinden birinde, belki de bu noktada en üst düzeydeki birlik ve beraberliğin yaşandığı, mezunlarıyla öğrencilerinin, öğrencileriyle öğretim görevlilerinin arasında örnek bir bağ ve dayanışma olan bir üniversitenin önündeyiz. Bu üniversiteye, 1 Ocak 2021 tarihinde Melih Bulu isminde bir kayyum atanmıştı. Üniversite geleneğinden gelmeyen, kültüründen gelmeyen, Boğaziçi Üniversitesi’nde yüksek lisansa dahi kabul edilme şartlarını sağlamayan birisi, üniversitenin başına kayyum olarak atanmıştı. O günden bugüne tam 205 haftadır, 1432 gündür, 971’inci kez burada nöbet tutuldu. Ben de Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkanı olarak 971’inci nöbete desteğe geldim” dedi.
Özel, şunları söyledi:
“BURADA BİR İŞGALCİ VAR”
“Nöbet, kayyumluk binasına, çünkü orada bir rektör yok, bir kayyum var, bir işgalci var şu anda. Kayyumluk binasına sırtının dönen öğretim görevlilerinin, hocaların 15 dakika süreyle sessiz protestosundan ibaret. Ardından da kısa bir açıklama okunuyor. Bu açıklamaya şu anda profesör olmuş ve artık ellerindeki kamu gücüyle zarar veremeyecekleri hocalar katılıyorlar. Öyle de olsun istiyorlar. Yoksa gözü dönmüş, elindeki güçle kime saldıracağını bilemeyen, buradaki kurum kültürünün katili kayyum öğrenci bulursa soruşturma açıyor; disiplin cezası veriyor, okuldan uzaklaştırma cezası veriyor. Oradan bir suç icat edebilirlerse mahkeme açıyorlar, yargılıyorlar. Öğrencileri bezdirip, yıldırıp ya eylem yapmamaya ya da yapanlardan kurtulmaya bakıyorlar. Yine akademik kadro içinden emeği gereği yaptığı akademik katkılar, bilimsel çalışmalar gereği yükselmesi gerekenleri yükseltmiyorlar. Bunu bahane ediyorlar. Biz o yüzden buradaki bu eyleme geldik, tanık olduk, bir kez daha saygı duyduk. Bininci eyleme doğru giderken burada olduk. Ümit ediyorum bininci eylem gününde de ben de burada olmayı, çok sayıda milletvekilimle birlikte burada olmayı ve bu eyleme destek vermeyi, bir kez daha bu eylemi görünür kılmayı arzu ediyoruz. Onun kararını verdik.”
“BU KAPIYA KONAN KELEPÇE, SARAY REJİMİNİN FOTOĞRAFIDIR”
“Bugün burada içeride mezunlar olabilir. Bir üniversite düşünün ki mezununu kapıdan sokmuyor. İçeride emekli öğretim görevlileri olabilir, bir üniversite düşünün ki emeklisini kapıdan sokmuyor. Oysa ki evrensel anlamda üniversite kapıları herkese açık olan, bilimin üretildiği, bilginin paylaşıldığı mekanlardır. Gerçek anlamda bırakın mezununu içeri sokmamayı, ‘Ben buradaki ışıktan istifade etmek istiyorum’ diye yanaşan ve karanlıktan uzaklaşan herkese açıktır oranın kapısı. Sadece öğrencilerine de değil. Ama maalesef böyle bir noktadayız. Burada olaylar ilk başladığı sırada; 4 Ocak’ta ilk protestolar başladığında ve ardından 8 Ocak tarihinde Boğaziçi protestolarına katılanlar için Erdoğan ‘terörist’ dediğinde bu üniversitenin kapısına polis kelepçesi dahi takıldı. İçeriye girilmesin diye üniversitenin kapısına polis kelepçesi taktılar. Bir bienalde ödül alırdı o fotoğraf. Bir bienalde ‘Türkiye’de üniversite özerkliği ve özgürlüğü nedir?’ diye bir sanatçı bir şey tasavvur etse, tasarlayacağı, boyutlandıracağı ve fotoğraflandığında hepimizin takdir edeceği görüntü; üniversitenin kapısına polis kelepçesiydi. Bunu bizzat bu rejim yapmıştır. Kendi özeleştirisini, özeleştiri yaptığının bile farkında olmadan, kendini ihbar ettiğinin bile farkında olmadan yapabilen en üst düzeydeki rejim bugünkü saray rejimidir. O kapıya konulan kelepçe, saray rejiminin üniversiteye nasıl baktığının tam olarak fotoğrafıdır. O kararı alandan, o kelepçeyi takandan hepimiz razıyız. İyi ki yaptı. Biz bu kadar iyisin gösteremezdik Türkiye’ye ve dünyaya.”
“KAYYUM BAŞARDI, İLK GÖZALTINA ALINAN DOĞU ALMANYA’DA”
“6,5 ay boyunca eylemler devam etti. Bu eylemler sırasında çok sayıda öğrenci gözaltına alındı, tutuklandı. Onlardan ilkleri arasında Doğu Demirtaş vardı, Silivri Cezaevi’nde ziyaret ettiğim. Babası Sertaç Demirtaş da burada. Doğu, içeri konmuştu, hedef gösterilmişti. Doğu hakkında birileri ‘İyi ki gözaltında ya da tutuklu, yoksa zaten sokakta olsa hayatı tehlikede’ diyorlardı. Öyle bir linç kampanyası başlattılar Doğu hakkında. Gittiğimde bir dahi çocuk gördüm. Dört üzerinden 3,80 ortalama ile fizik bölümünde okuyan bir çocuk. İnanılmaz hayalleri olan, İnanılmaz yetkin, İyi yetişmiş bir öğrenci. Bugün buraya gelirken Doğu yanımda olsun diye aradım, benimle birlikte olsun diye. Çünkü o Doğu uzun süre tutuklu kaldı Silivri’de, sonra serbest kaldı. Sonra Doğu’nun hikayesini görenler Doğu’ya çağrı yaptı. Şimdi de Doğu, Berlin Teknik Üniversitesi’nde yüksek lisansını bitirmek üzere. Başardı kayyum. Doğu gibi bu ülkenin yatırım yaptığı, ailesinin üzerine titrediği, üzerinde ilkokul öğretmeninden fizik fakültesinin tüm öğretim görevlilerine, profesörlerine kadar emeği olan bir öğrenciyi ellerimizle verdik. Sayın Erdoğan, Sayın Schröder’e ikram etti. ‘Biz yetiştirdik. Alın Almanya’da sizin için çalışsın’ dediler. Doğu, şu anda bir otonom araç üretimiyle ilgili projenin başındaki hocanın yanında ve ondan Almanya istifade ediyor. Aynı Covid aşısını bulanları burada yetiştirip, Almanya’ya kaptırdığımız gibi.”
“SADECE ALMANYA’YA GİDEN 200 ÖĞRENCİ VAR”
“O gün Kaan Bozgül ile tanışmıştım. Kaan Bozgül’le; dahi Kaan. O gün Münih Maximilian Üniversitesi’nden kabul almıştı. Vedat İnci ile tanışmıştım, Amerika çağırdı. Bugün yolda gelirken aradım. Bu üç dahi çocuk da Türkiye’ye gelmemek üzere gitmişler. Dedim ki, ‘Kaç arkadaşınız var böyle?’ Olaylara karışan, sorgulanan, gözaltına alınan, tutuklanan ya da bunların çok yakın arkadaşları. ‘200 kişi Almanya’dayız’ dediler. Dedim ki, ‘200 var mı?’ ‘Listesini yapıp atayım’ dedi bana. Hocalara sordum, ‘Sırf Almanya’da o kadardır’ dediler; ‘Dünyanın dört bir yanına gidiyorlar.’ Bu çocuklar 3 yaşından beri yetiştirilen, emek verilen, kaynak harcanan ve üzerine titrenen çocuklar.”
“KAYYUMLUKTA BİRİNCİ İNCİ, KALDIĞI YERDEN DEVAM EDİYOR”
“Bakın Doğu Demirtaş’ın annesi Sarıyer AK Parti Kadın Kolları Başkanı’ydı, doktor hanım. Doğru mu Sertaç Bey? Sertaç Bey de Tayyip Bey’in en yakın siyaset arkadaşlarından biriydi. İkisi de başlarına gelince, bu rejimin ne acımasız olduğunu oğulları üzerinden görünce AK Parti’yi bıraktılar, buradaki direnişe destek veriyorlar. Çocukları dünyanın bir yerinde o ülke için çalışıyor artık. İlk kayyum bir yıl kadar dayandı. Yerine ikincisi; Naci İnci, kayyumlukta birinci… Hadsizlikte birinci birini getirdiler. Bu kadar kötüsü herhalde dünya tarihinde yoktur. Bu kadar kötü rektör olmaz diyeceğim, rektör değil. Kayyum diyeceğim, kayyumluk bir hukuki müessese. Bu işgalci, bu cellat buraya geldi ve Melih Bulu’nun dayanamadığı, sinirinin kaldırmadığı yerden devam ediyor. Üç yıldır inat ve ısrarla devam ediyor. Hocalar da üç yıldır ısrarla ve inatla ona karşı mücadele ediyorlar.”
“AKADEMİSYENİ KAPIDAN İÇERİ SOKMUYORLAR”
“Bugüne kadar bu eylemlere katılan bütün akademisyenlere soruşturma açtılar, birçoğuna dava açtılar. Can Candan, Tolga Sütlü, Yıldız Silier gibi akademisyenlerin görevleri hukuki olmayan biçimde sonlandırıldı. O gördüğünüz görüntüler hepsi bu kapıda oluyor. Hoca geliyor, kapıdan girecek, ‘Giremezsin, girişin yasaklandı’ diyorlar. Hocanın dersi var, işgalci işgal etmiş orayı. ‘Sokmam hocayı buradan içeri’ diyor. Bunun üzerine Bilgisayar Mühendisliği Ana Bilim Dalı Başkanı Profesör Doktor Cem Say. Yahu Allah’tan korkun. Boğaziçi Bilgisayar… Benim ilk tercihimdi, yanından yakınından değil şehrinden geçemedim. Profesör Doktor Cem Say, Boğaziçi Bilgisayar’ın başındaki hocayı ‘Arkanı rektörlüğe döndün’ diye kapıdan içeri sokmuyorlar. ‘Dersine giremezsin’ diyorlar. Mahkeme kararı alıyor. İki kez ana bilim dalı başkanlığından alıyorlar, mahkeme kararı ile geri dönünce yine görevden alıyorlar. Can Candan’ın iki kez iade kararı almış olmasına rağmen rektörlük görevine üçüncü kez son veriyor.”
“YİNE YAPACAKLARINI BİLİYORUZ”
“4 Haziran 2024’te Cumhurbaşkanına verilen rektör atama yetkisini, 2016’daki yetkiyi Anayasa Mahkemesi iptal etti. 2016’daki yetki sanmayın ki Meclis kararıyla. Meclis’e geldiğinde geri püskürtmüştük. Şöyle söyleyelim, 80 darbesinden sonra üniversitelerin kendi rektörünü seçmesinin önüne türlü engeller çıkarıldı. Kenan Evren’in, darbeci Kenan Evren’in kendi için tercih ettiği yöntem dahi bugünkü yöntem değildi. Tayyip Erdoğan geldiğinde hocalar oy kullanıyordu, altı isim belirleniyordu. YÖK, bunlardan üçünü seçip Çankaya’ya yolluyordu; Cumhurbaşkanlığına. Cumhurbaşkanlığı bu üçünden birini seçiyordu. Ağırlıklı olarak birinciyi seçiyordu. Binde bir ikinciyi seçiyordu. Bu Tayyip Bey eleştiriyordu: ‘Birinciyi değil de niye ikinciyi atadın?’ diye. Geldi, o yetkileri kullanırken çoğunlukla üçüncüleri atadı, ikincileri atadı. Sonra bir gün geldi bir darbeyi fırsat bildi, ‘Rektörleri ben atayacağım’ dedi. Getirdiği kanunu püskürttük. Döndü ve geldi, bir OHAL KHK’sı ile bunu 2016’da düzenledi. Aldı eline bu yetkiyi ve o günden beri Anayasa Mahkemesi ‘Bakmıyorum, ne yaparsan yap’ dedi. 8 yıl oyalandılar, 8 yıl bu olmayacak yetki vahşice kullanıldı. İstediklerini atıyor. İşte buraya ‘Yüksek lisans yapacağım’ diye başvursa kabul edilmeyecek öğrenciyi ‘Rektör’ diye atıyor. Sırf yandaş diye, sırf dediğimi yapar diye. İşte o yetkiyi Anayasa Mahkemesi nihayet, hani torunu bakacak ya bunlara, ‘Benim dedem bu maddeyi nasıl iptal etmemiş’ demesinler diye 8 yıl sonra iptal ettiler. Bir de üstüne bir yıl süre verdiler. Bir gecede alınan haksız yetkiyi düzeltmek için de bir yıl süre verdiler. O sürenin içindeyiz, hala kıpraşmıyorlar. Ama buradan açıkça söylüyorum. Yine yapacaklarını biliyoruz. Bir – iki kelime değiştirip, aynı maddeyi yasalaştıracaklar. Yeniden başvuru, yeniden yıllarca bekleme. Anayasa Mahkemesi’nin Sayın Başkanının şahsında bütün üyelerine, Sayın Özkaya’nın şahsında bütün üyelerine ne seslenmek isterim. Dört yıldır kullanmadığınız bir yetkiniz var. Dört yıldır. Yürütmeyi durdurma, öncelikle görüşme. Bunu eğer ki bir kararınızın arkasından dolananlara karşı olsun, sadece ona karşı olsun. Uygulayıp da ‘Kardeşim dalga mı geçiyorsunuz, ben iptal etmişim aynısını getiriyorsun’ deyip on gün içinde iptal ederseniz, bir daha yapamazlar. Yok, tekrar normal başvuru sürelerini beklerseniz, 2.5-3 yılda görüşürseniz o zaman bu hukuksuzluğa alet olduğunuz gibi sizi tanımayanların, sizi paspas etmesine de sessiz kalmış oluyorsunuz. Buradan bir kez daha Yüksek Mahkemenin sayın hakimlerine, kararlarınızı hiçe gelen yaklaşımlara karşı gücünüzü gösterin, kurumunuza, kurumunuzun onuruna ve kişisel mesleki onurunuza sahip çıkın hatırlatmasını yapmak isterim.”
“ÜNİVERSİTE ÜST YÖNETİMİ ELE GEÇİRİLMİŞ DURUMDA”
“Ayrıca son birkaç not 200 kişilik emekli akademisyen ve mezunun kampüslere girişi engellenmektedir. Bu yüzden açıklamayı burada yapıyorum. Ben Ana Muhalefet Partisi’nin lideri olarak bu açıklamayı kurumun içinde yapabilirim, işgalcinin kapısında yapabilirim. Her yerde yapabilirim. Ama mezunların, öğrencilerin olmadığı bir yerde yapmamak için burada yapıyorum. Mezunlarıyla, buradan ayrılmış akademisyenleriyle birlikte. Üniversitenin üst yönetim kademeleri kurum dışından atanan kadrolarca ele geçirilmiş durumda. Yukarıda görev almayı bu rektör kimi teklif ederse, bu kayyum kime teklif ederse kabul etmiyor. Kabul edenler de zaten onunla tarihteki aynı yerdeki yerini alıyor. Bu yüzden dışarıya, buraya olmadık yandaşları atıyorlar. Bakın o kafa ne yaptı; Boğaziçi Üniversitesi Arşiv ve Dokümantasyon Merkezi’ni lağvedip lojman yaptı kendisine. Arşiv ve Dokümantasyon Merkezi’ni lağvediyor, oraya lojman yapıyorlar. Boğaziçi Mezunlar Derneği’nin 30 yıllık binasına el koydular, polis zoruyla mezunlar oradan çıkardılar. Geçen hafta Profesör Doktor Ceyhun Ergin’in paylaşımından öğrendik ki, Boğaziçi’nde tadilat nedeniyle kaloriferler yanmıyor. Hocalar, öğrenciler paltoyla ders veriyorlar, ders alıyorlar. Hepimizin gözbebeği Boğaziçi’ni bu hale getirenler, gözümüzün içine bakarak bu yaptıklarını savunamazlar.”
“BOĞAZİÇİ’Nİ DE TÜRKİYE’Yİ DE SİZE DAR EDECEĞİZ”
“Şu içeriye girdiğim andan çıktığım ana kadar, öğrencisiyle, öğretim görevlisiyle, çalışanıyla herkesin gözleri çakmak çakmak, bu mücadeleyi destekliyor. Ama gözümüzün içine bakamayanlar tarafından memlekete bu zulüm yapılıyor. Her birisi dahi düzeyinde iyi yetiştirilmiş 200’ün üzerinde öğrenci, sadece Almanya’ya kaptırıldı. Şu dört yıllık kavganın sonunda. Bunu merak ediyorsa, iktidara müzahir medyaya da söylüyorum. A Haber gelsin, istediği kadar öğrenci ismini vereyim, röportaj yapsın. Kaan’a sorsun ‘Sen niye ordasın’ diye. Doğu Demirtaş‘a sorsun. Sarıyer AK Parti Kadın Kolları Başkanlığından istifa eden Doktor Hanım’a sorsunlar, ‘Senin oğlunun başına ne geldi’ diye. Türkiye bu öğrencileri kaybediyor, bu kadar büyük kötülük olmaz arkadaşlar. Bir ülkeye bu kadar büyük kötülük olmaz. Bu kadar büyük kötülük ancak tasarlayarak olur. İhmalen olmaz, hatayla olmaz, kusurla olmaz, kasıtla olur. Sen bu kurumu çökerteceksin de ne işine yarayacak? Yetişmiş bu kadar öğrenciyi kaptıracaksın da ne işe yarayacak? Bu hocalar oturup sıcakta daha iyi şeyler üretmek için çalışacaklarına, her gün gidip de orada yağmurda, ayazda, güneşte dikilecek de senin ne işine yarayacak? Buradan bir kez daha bu vicdansızlığa, bu izansızlığa ‘dur’ demek istiyorum. Durun artık. Yeter. Bu mücadeleyi bugüne kadar Boğaziçi Üniversitesi, kurumları zarar görmesin diye kendileri halletmek üzere hep ihtiyatlı davrandılar. Ama artık anlaşılıyor ki bu meseleyi daha fazla toplumsallaştırmak lazım. Biz bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi olarak bir milyon 600 bin üyemizle, 81 il başkanımızla, 39 ilçe başkanımızla, bütün belediyelerimizle ve bütün milletvekillerimizle ne kadar destek isteniyorsa o kadar vereceğiz. Bu meseleyi toplumsallaştıracağız. Bu kayyuma da, bu kayyum rejimine de, bu saray rejimine de bu yaptıklarını yanına bırakmayacağız. Boğaziçi’ni de Türkiye’yi de size dar edeceğiz. Hodri meydan.”