Cumhurbaşkanı Yarımcısı Cevdet Yılmaz, 2025 bütçesi görüşmelerinde, “Bizim belediyelerden beklediğimiz tek bir şey var; belediyelerin asli işleri var, trafik sorununu azaltmak, temiz hava, su sağlamak, sosyal donatılar, yeşil alanlar yapmak gibi. Belediyelerin çok önemli vazifeleri var bizim belediyelerden ekstra bir beklentimiz yok. Tek beklentimiz asli işlerini düzgün bir şekilde yapmaları bu yeter. Bunu yaparken de borçlarını da ödesinler diye bekliyoruz” dedi.
2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ve 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi’nin görüşmelerine TBMM Genel Kurulu’nda devam ediliyor. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, bütçe görüşmelerinin ilk günü sonunda yaptığı konuşmada soruları yanıtladı.
Cevdet Yılmaz’ın konuşmasında öne çıkanlar şöyle:
“Öncelikle bütçe kavramından başlamak istiyorum. Bütçe hakkı çok temel bir hak. Meclis’in en temel var olma sebeplerinden bir tanesi yasama ve millet adına yürütmeyi denetleme yetkilerinin dışında en temel hak bütçe hakkı. Bazı arkadaşlarımızın şöyle bir eleştirisi oldu; ‘fazla rakamsal bir değişiklik olmuyor’ dediler. Doğrudur ancak Dünya’ya da baktığınızda yürütmenin parlamentoya gönderdiği bütçeler belli bir iç tutarlılığı korunsun diye değişikliğe uğramadan kabul edilir. Meclis’in bütçe hakkı olduğu gibi yürütmenin de bütçeyi uygulama yükümlülüğü vardır. Dolayısıyla bu karşılıklı bir anlayış içinde gelişir. Burada bütçe vesilesi ile ülkemizin bütün sorunları tartışılıyor burada ifade edilen görüşler ve yapıcı eleştiriler mutlaka dikkate alınıyor. Dolayısıyla bütçe hesap verilirliği sağlanırken yeni politikalar oluşturulmasını destekleyici bir süreçtir.”
“Jeopolitik olarak Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine ihtiyaç vardır”
Yılmaz, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine ilişkin eleştiriler üzerine şunları söyledi:
“Demokrasilerde farklı yönetim modelleri söz konusudur. Ancak bugünün jeopolitiğinde ülkemizin istikrar ihtiyacı her zamankinden daha yüksek bir seviyededir. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi siyasi istikrarı garanti eden bir model olarak çok önemli bir görev icra etmektedir. Ekonomik istikrarın temeli siyasi istikrardır. Son 20 yılda sağlanan ilerlemeler rakamsal olarak da ortadadır. Bunun en temel sebeplerinden biri siyasi istikrarın sağlanmış olmasıdır. Dış siyaset açısından da istikrar son derece önemlidir. Bugün siyasi istikrara sahip ülkelerin dış politikada çok ciddi sorunlar yaşadıklarını görmekteyiz. Salgın hastalıklar ve afetlerde de istikrar önemlidir. Burada da hızlı karar alma süreçleri çok önemlidir. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin ülkemiz açısından ürettiği değerleri görüyoruz.
“Bugün cumhurbaşkanı yardımcısı olabildiysem işte bu cumhuriyetin başarısıdır”
Diğer yandan sanki önceden ideal bir sistemimiz varmış gibi bahsediliyor. Eski yönetim sistemimizde ülkemiz pek çok kriz yaşadı, afetlerde yönetim sorunu yaşadı. Dış politikada sıkıntılar yaşadı o dönemleri de hatırlatmak isterim. Dolayısıyla cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi milletimizin onay verdiği bir sistemdir. Her sistem gibi bu sistem de geliştirilmeye, daha iyi bir noktaya taşınmaya açıktır. Bir arkadaşımız ‘ya istemediğiniz bir kişi bu yetkilerle cumhurbaşkanı olursa’ dedi. Bu sistemde bizim istediğimiz değil, milletin istediği kişi cumhurbaşkanı olur. Milletimizin onayını kim alıyorsa başımızın üstünde yeri vardır. Milletimizin bu kadar büyük bir çoğunluğunun yanlış yapacağını düşünmüyoruz. Cumhuriyet hepimizin cumhuriyeti. Ben cumhuriyeti ‘fırsat eşitliği’ olarak tarif ediyorum. Bingöl’de doğan, liseyi burada bitiren, Ankara’da üniversite okuyan, bürokraside 18 yıl çalışan bir kardeşiniz olarak bugün cumhurbaşkanı yardımcısı olabildiysem işte bu cumhuriyetin başarısıdır.
“Halkımızın refahını ve ekonomimizi güçlendirmek zorundayız”
Atatürk, ‘askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsun iktisadi zaferlerle taçlandırılmadığı sürece eksik kalmaya mahkumdur’ der. Biz bir taraftan cumhuriyetimizin katılımcılığını, demokratik yapısını geliştirirken diğer taraftan da halkımızın refahını ve ekonomimizi güçlendirmek zorundayız. Bugün bağımsız bir ülke olmanın gerekliliğinden biri güçlü bir ekonomik yapıya sahip olmaktır. Kalkınma; belli hedefler koyabilen ve o hedefleri gerçekleştirme doğrultusunda organize olabilen toplumlardır. Bunu başaramayan toplumlar ise geri kalmış toplumlardır. Biz bütün hedeflerimizi belli hedefler doğrultusunda, vizyon çerçevesinde hayata geçiriyoruz. Bazen gecikmeler olabilir ama önemli olan bu vizyona sahip olabilmektir. Bu 22 yılda Türkiye, alt orta gelir grubundan üst orta gelir grubuna yükseldi. Bugün hedefimiz yüksek gelirli ülkeler ligine geçmektir. Bütün politikalarımızın odağında insan var. Türkiye, yüksek insani kalkınmışlık grubundan en yüksek insani kalkınmışlık grubuna geçmeyi başardı. Bugün bu bütçenin çerçevesini oluşturan orta vadeli programda da rakamsal hedeflerimiz de çok nettir. 2028 yılında ülkemizi 1.8 trilyon dolarlık bir büyüklüğe ulaştırmayı ve 20 bin dolarlık kişi başına düşen gelire ulaşmayı öngörüyoruz.
“Dünya değişiyor eskinin kalkınma unsurları ile bugün aynı değil”
En önemli başlıklardan biri yeşil ve dijital dönüşüm. Dünya değişiyor eskinin kalkınma unsurları ile bugün aynı değil. Bunu 12. kalkınma planımızın ekseni olarak belirledik. Türkiye enerjiye bağımlı bir ülkedir. Enerjiyi daha verimli kullanan ve daha az karbon salgılayan bir ülke olarak hem cari açık sorununu köklü bir şeklide çözmek hem de daha az karbon üreten bir ülke olmak mümkündür. Yapay zeka artık bütün alanları etkilemeye başlamış durumda. Bazı meslekler ortadan kalkacak yeni bazı meslekle oluşacak, mevcut meslekleri icra etmek değişecek. Biz de hem yeşil dönüşüm hem de dijitalleşmeyi hızlandırarak ülkemizi farklı bir gelişmişlik düzeyine taşıyacağız. Akıllı tarım ve siber güvenlik başta olmak üzere yapay zeka gibi hususları da çalışıyoruz. Yapay zeka ile ilgili bir eylem planı hazırladığımızı da belirtmek isterim.”
“Güncel gelişmelere kayıtsız kalan bir ekonominin başarılı olma şansı yok”
Yılmaz, enflasyona ilişkin şunları söyledi:
“Her dönemin kendine özgü özellikleri var. 2020- 23 döneminde esas olan ekonomide reel sektörü ayakta tutmaktı. Türkiye reel ekonomiyi güçlendirerek bu süreçten çıktı. Dolayısıyla o dönemin şartları reel ekonomiyi çok daha güçlü desteklememizi gerektiriyordu. Bugün geldiğimiz noktada ise öncelik finansal istikrarı güçlendirmek, riskleri azaltmak, rezerv yapımızı güçlendirmek ve enflasyonu düşürmektir. Ekonomi politikaları Dünya’ya ve ülkeye göre güncellenir. Genel ekonomik çerçeveniz olur ancak güncel gelişmelere kayıtsız kalan bir ekonominin başarılı olma şansı yoktur. Her alanda olduğu gibi istikrar içinde değişim anlayışı ile hareket ediyoruz. Bugün en önemli meselemiz enflasyondur. Niye enflasyondur; Dünya’nın da sorunu, milletimizin de önceliği enflasyon olduğu için. Bizim geldiğimiz gelenek devletle milletin aynı yöne baktığı bir gelenektir. Devletle milleti çatıştıran, karşı karşıya getiren değil aynı hedefler doğrultusunda konumlanmasını gerektirmektedir. Bugün milletimizin temel sorunu enflasyonsa bizim de en temel meselemiz enflasyonu düşürmek, fiyat istikrarını sağlamaktır. Bütüncül politikalar ile enflasyonla mücadelemizi sürdürüyoruz.
Enflasyonla mücadele kısa vadede büyüme üzerinde bazı baskılar oluşturabilir. Ama şunu hepimizin bilmesi lazım; enflasyon orta vadede büyüme ile enflasyon arasında bir ilişki yoktur. Tam aksine enflasyonun düştüğü, öngörülebilirliğin yükseldiği bir ortamda yatırım ortamı da iyileşir. Büyümeyi istikralı bir ortamda sağlarsınız ve sürdürülebilir büyüme sağlarsınız. Düşen enflasyon ile birlikte önümüzdeki dönemde büyüme hızımızın da daha yüksek değerlere çıktığını hep birlikte göreceğiz. Siyasi belirsizliği ne kadar azaltırsanız ekonominiz o ölçüde canlılık gösterir. Türkiye de siyasi istikrarı olan bir ülkedir.”
“Belediyelere daha fazla kaynak aktaran bir bütçe yapımız var”
Yılmaz, belediyelerin borçlarına ilişkin şunları söyledi:
“Biz bu 20 yılda belediye kanununda önemli değişimler sağladık. Bugün geldiğimiz noktada belediyelere aktardığımız bütçenin toplam bütçedeki payı yüzde 9,1’e ulaşmıştır. 2002’de bu pay yüzde 4 civarındaydı. Belediyelere artık eskisinden daha fazla kaynak aktaran bir bütçe yapımız var. Burada bizim belediyelerden beklediğimiz tek bir şey var; belediyelerin asli işleri var, trafik sorununu azaltmak, temiz hava, su sağlamak, sosyal donatılar, yeşil alanlar yapmak gibi. Belediyelerin çok önemli vazifeleri var bizim belediyelerden ekstra bir beklentimiz yok. Tek beklentimiz asli işlerini düzgün bir şekilde yapmaları bu yeter. Bunu yaparken de borçlarını da ödesinler diye bekliyoruz. Nasıl ki özel sektör borcunu ödüyorsa belediyelerimiz de hem asli işlerini yapsınlar hem de parayı iyi yöneterek bunu başarsınlar. Bir taraftan borçluyken diğer taraftan başka alanlara girmelerini rasyonel bulmuyoruz.”
“Yoksulluk en temel meselelerimizden biri”
Yılmaz, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Depremlerde yıkılan birim sayısı var bir de hak sahipliği sayısı var. Yıkılan birim 681 bin 34 bağımsız bölüm ama bunların hepsi hak sahibi değil. Bunların içinde 398 bin 974’ü konut, 42 bin 237’si işyeri, 12 bin 806’sı ahır olmak üzere 454 bin 12 hak sahipliği var. Teslim ettiğimiz konut 155 bin 124 bu da yüzde 32’ye tekabül ediyor. Özgür Özel’in verdiği yüzde 12 rakamı doğru değil, yıkılan binadan gidilerek hesaplanmış olabilir.
Yoksullukla ilgili çeşitli değerlendirmeler oldu. Yoksulluk en temel meselelerimizden biri. Bunun makro, sektörel ve doğrudan destekler boyutu var. Sadece doğrudan aktarılan kaynaklarla yoksullukla mücadeleyi değerlendirirseniz eksik bir değerlendirme olur. Makro düzeyde istikrarlı bir ekonomi oluşturmadan, istihdam üretmeden yoksullukla mücadelenin zeminini sağlam bir şekilde kurmuş olmazsınız. 22 yılda biz yoksulluğu belli bir noktaya getirdiysek makro yönetimimizin bunda çok ciddi rolü var. Biz sosyal güvenlik kurumlarını birleştirdik, şemsiyemizi tüm toplumu kapsar hale getirdik. Diğer taraftan eğitim ve fırsat eşitliğini arttırdık. Bütün bunlar yoksulluğu azaltma politikamızın sektörel boyutunu oluşturuyor. Doğrudan sosyal desteklerde de hiçbir dönemde olmadığı kadar desteği arttırdık. Bu, yoksulluğun arttığı anlamına gelmiyor tam aksine düşürdüğümüz yoksulluğu daha fazla destekleyerek yoksul insanlarımızın yaşam koşullarını iyileştirdiğimiz anlamına gelir. Bunu sıfırlamak hiçbir ülkeye nasip olmadı, burada esas olan düşürmektir.”
Cevdet Yılmaz’ın konuşmasında öne çıkanlar şöyle:
Vergiler
“Vergilerle ilgili değerlendirmeler oldu. ‘Türkiye’de vergi yükü uluslararası alana göre yüksek midir, değil midir?’ Hani ‘Halep oradaysa arşın burada’ diye bir söz var, rakamsal olarak bakmamız lazım. 2022 verilerine göre vergi yükümüz yüzde 20,9’dur yani milli gelirimizin yüzde 21’ine yakın bir seviyede. Aynı dönemde OECD’de bu yük yüzde 34, AB ülkelerinde yüzde 41,2. Yani ‘Bizde vergi oranları çok yüksek’ argümanı bu mukayeseyle baktığınızda çok da geçerli değil. Bu çerçevede, 2023 yılı vergi yükümüz ise yüzde 23,5 seviyesine gelmiş durumda. OECD ülkeleri içinde en düşük vergi yüküne sahip 5’inci ülke konumundayız. Tabii ki önümüzdeki dönem vergilerle ilgili temel yaklaşımımız -burada muhalefet partilerinden arkadaşlarımız da ifade ettiler, ona biz de katılıyoruz- olabildiğince doğrudan vergilerin payını artırma, dolaylı vergilerin payını düşürme; bu, sosyal dengeler açısından önemli ve bu çerçevede de çok sayıda adım atmış durumdayız, önümüzdeki dönemlerde bunun etkilerini hep birlikte göreceğiz.
Kurumlar vergisinin oranını Meclisimizin kararıyla 5 puan artırdık biliyorsunuz, artık genel oranımız yüzde 25. Bankacılık, finans kesimi için oranı 30’a yükselttik; ihracatçı imalatçı şirketlerimiz için yüzde 20 olarak tayin ettik. En son yaptığımız bazı düzenlemelerle de kamu-özel iş birliği (KÖİ) projelerinde de yüzde 30’a bu vergiyi yükseltmiş olduk. Diğer taraftan, şirketlerin vergi matrahını azaltan bazı kalemlerde kısıtlamalara gittik. Kurumlar vergisinde bazı indirim ve istisnaları kaldırdık veya sınırlandırdık. Şirketlerin taşınmaz satış kazancı istisnasını kaldırdık; şirketlerin yatırım fonlarından elde ettikleri kazançlara uygulanan kurumlar vergisi istisnasını kaldırdık. Kur korumalı mevduat ve katılma hesaplarından elde edilen gelirlere uygulanan kurumlar vergisi istisnasını bitirdik; bu hesaplardan elde edilen faiz ve kâr paylarında sıfır olarak uygulanan vergi kesintisi oranlarını yükselttik.
“3 trilyon 5 milyar lira vergi harcaması”
Diğer yandan, çok uluslu firmalar için yüzde 15 asgari kurumlar vergisi şartını getirdik; içerdeki firmalarımız için de minimum yüzde 10 kurumlar vergisi kuralını getirdik, bunlar önemli adımlar diye düşünüyorum. Vergi harcamalarımızdan bahseden arkadaşlarımız oldu, bunların hepsi de sanki özel sektöre, işletmelere gidiyormuş gibi bir izlenim oluşturdu arkadaşlarımızın ifadeleri, ‘3 trilyonun üzerinde vergi harcamanız var. Sermayeye bunları aktarıyorsunuz’ şeklinde ifadeler oldu. Böyle değil değerli arkadaşlar, 2025 yılı için vergi gelirlerimizin yüzde 27’sine tekabül eden 3 trilyon 5 milyar lira vergi harcaması hesaplamış durumdayız. Bunlar nereye gidiyor? Kabaca dağılımını sizlerle paylaşmak isterim: Bunların 536,1 milyar lirası yatırımların teşvik edilmesi için kullanılıyor. İş gücü piyasasının geliştirilmesi ve istihdamın teşvik edilmesi için 876,8 milyar lira vergi istisnamız var. Eğitim, sağlık ve sosyal amaçlı işler için; engelliler, yaşlılar, emekliler, şehit, dul ve yetimler için 259,2 milyar lira ayırıyoruz. AR-GE ve yenilik tasarım faaliyetlerinin teşvik edilmesi için 147,3 milyar TL’lik vergi harcamamız var. Tarımsal faaliyetlerin teşvik edilmesi için 199,8 milyar yine bir vergi istisnamız söz konusu. Bu kalemler böyle devam ediyor, bunlar içindeki en yüksek kalem, asgari ücrete uyguladığımız vergi istisnasıdır. Sadece asgari ücretliler için değil, asgari ücrete kadar tüm gelir gruplarından vergi ve damga vergisi almıyoruz; bu, gerçekten büyük bir fedakarlık kamu gelirleri açısından. Gelecek yıl için tek başına bu kalem tüm bu vergi harcamalarının yüzde 28,4’ünü oluşturuyor. Bu da kime gidiyor? Çalışanlara gidiyor, çalışanların gelirlerini dolaylı olarak artırmış oluyor, çalışan başına 35 bin lira civarında bir katkı sunmuş oluyoruz, bunu da böyle ifade etmek isterim.
Uluslararası yatırımlar
Uluslararası doğrudan yatırımlar konusunda da çeşitli değerlendirmeler oldu. Doğrudur, bir program uyguladığınızda önce daha çok portföy yatırımları etkilenir ama zaman içinde doğrudan yatırımlara olan etkisini görmeye başlarsınız, nitekim ülkemizde de çeşitli projelerde bunu görmeye başladık. Uluslararası doğrudan yatırımlardan aldığımız rakam son yirmi iki yılda bugün itibarıyla baktığımızda 270 milyar liralık doğrudan uluslararası yatırım almış Türkiye. Bizden önceki tüm dönemlere baktığınız zaman, bakın, 1973-2002 arası -daha önceki rakamlar çok net olmadığı için- neredeyse otuz yıla yakın süre, sadece 15 milyar dolar doğrudan yatırım gelmiş Türkiye’ye, son yirmi iki yılda 270 milyar dolar ve bazı yıllar elde ettiğimiz yatırım, bir yılda Türkiye’ye gelen yatırım bizden önceki tüm dönemin toplam yatırımından daha fazla. Bu da neye geliyor? Siyasi istikrara geliyor, doğru politikalara geliyor, güven ortamına geliyor. Yatırımlar için elverişli ortam oluşturduğunuzda hem içerideki yerli yatırımcılar hem de uluslararası yatırımcılar ülkenize geliyorlar.
Gençlere yönelik çalışmalar
Gençlere yönelik eleştiriler yapıldı. Gençlerle ilgili de çok sayıda çalışma yürütüyoruz. Bakın üniversitelerde 2002 yılında 1 milyon 656 bin gencimiz varmış. Bugün geldiğimiz noktada 7,1 milyon gencimiz halihazırda eğitim alıyorlar. Yurt kapasitemiz 182 bin 300 iken bugün 993 bine ulaşmış durumda. 45 liraymış burs tutarı, üç bin liraya yükseldi. Yine devrim niteliğinde bir karar 2012 yılında alındı. Öğretim ve açık öğretimde harçlar kaldırıldı. Birçok gelişmiş ülkeye de bakın üniversite paralı bir sistemdir. Türkiye, öğrencilerine parasız olarak eğitim sunan, fırsat eşitliği sunan nadir ülkeler arasındadır.
Aile ve Gençlik Fonu oluşturmuş durumdayız. Gençlik Merkezlerimizin sayısını dokuzdan 522’ye çıkarmış durumdayız. Yine gelir vergisi mükellefi gençlerde ilk defa bir işletme kuruyorsa bir gencimiz 29 yaşının altında bir müteşebbisimiz. Buna üç yıl boyunca biliyorsunuz bu kazançlarını 230 bin lirası gelir vergisinden istisna edilmiştir. Yani genç girişimcilik gelişsin, gençlerimiz yeni iş imkanları oluştursun diye yaptığımız, aldığımız bir tedbir. Teknofest gibi çalışmalarla gençlerimizin hem özgüvenini arttırıyoruz hem de gençlerimizi geleceğe dönük yenilikçi girişimci bir gençlik olarak yetiştiriyoruz. Yine İnsan Kaynakları Ofisimiz 2020-24 döneminde 500 bin gencimize staj imkanı sunmuştur. Genç çalışanlara prim desteği, genç girişimcilere proje desteği gibi birçok yine gençliğe dönük projeyi gerçekleştiriyoruz. AK Parti, Cumhur İttifakı gençlerin yanındadır, yanında olmaya devam edecektir.
Eğitim alanındaki gelişmeler
Eğitim konusu gerçekten çok kritik, çok önemli bir alan. Eğitime, mesleki eğitime önemli yatırımlar yapıyoruz. Son dönemlerde çok güzel bir haber aldık biliyorsunuz. Bu kaynakların, bu çabaların sonucunda ülkemiz Uluslararası Matematik ve Fen Eğilim Araştırması 2023 sonuçlarına göre dördüncü sınıf fen bilimleri alanında OECD ülkeleri arasında ikinci, bu alandaki ortalama puanıyla tüm Avrupa ülkeleri arasında da birinci sıraya yerleşmiştir. 2023 ortalama sekizinci sınıf fen bilimleri puanımız da 2019’a göre 15 puan artmıştır. Eğitim sistemimizin kalitesini, gücünü arttırmaya, eğitime yatırım yapmaya devam edeceğiz.
TOGG’da son durum
TOGG konusunda her türlü desteği veriyoruz. Milli, yerli otomobilimiz, çok şükür sokaklarımızda dolaşıyor. Bugüne kadar 40 binden fazla adet üretildi ve yollara çıktı. İnanıyorum ki yeni modelleriyle, yeni çalışmalarıyla TOGG çok daha güçlü bir şekilde devam edecek. Ancak şöyle bir düşünce ortaya koyarsak bence yanlış yapmış oluruz: nasıl ki konvansiyonel otomobillerde çok sayıda firma varsa elektrikli otomobillerde de ülkemizde çok sayıda firma olması, kapasitemizin çeşitlenmesi artması, hem iç tüketiciler açısından hem ihracat gücümüz açısından çok daha olumlu bir durumdur. Biz bunları birbirinin alternatifi değil. Tamamlayıcısı olarak görüyoruz. Klasik otomobillerde merkez olduğumuz gibi elektrikli otomobillerde de üretim merkezi olmaya kararlıyız.
Suriye’deki son gelişmeler
Değerli arkadaşlar, Suriyeliler konusunda çeşitli değerlendirmeler yapıldı, sabah konuştuk, tekrar ifade etmek isterim: Komşumuz Suriye… Biz bölgemizde istikrar isteriz, güven isteriz, refah isteriz ve bölgedeki bütün komşularımıza bu gözle bakarız. Hiçbir ülkenin toprağında gözümüz yok. Ülkelerin toprak bütünlüğüne, egemenliğine saygılıyız. İnanıyorum ki Suriye’de istikrar oluştuğunda; bütün kesimleri kucaklayan, farklı toplumsal kesimlerin hepsini aynı şemsiye altında buluşturan kapsayıcı bir siyasi yapı oluştuğunda ekonomik olarak da Suriye farklı bir yöne doğru gidecektir, çok daha canlı, çok daha güçlü bir ekonomi hâline gelecektir; bu, Suriye halkına da bütün bölgeye de fayda sağlayacaktır. Kalkınma Bakanlığım döneminde Suriye’yle çok önemli projeler yapmıştık, sınır iş birliği projeleri, kalkınma projeleri.
İnşallah, Suriye istikrara kavuştukça Türkiye ve Suriye arasında serbest ticaretten tutun kalkınma iş birliğine, fiziki altyapıların entegrasyonuna varıncaya kadar çok sayıda proje uygulanacaktır. Şunu da unutmayalım: ‘Kalkınma’ dediğimiz hadise tek başına ülkelerin gerçekleştirdiği bir hadise değildir, etrafında olan komşularıyla birlikte ve dünyayla birlikte gerçekleşen bir hadisedir. Amerika’ya bakın, en fazla ticaretini Kanada’yla, Meksika’yla yapar; Avrupa ülkelerine bakın, en fazla ticareti kendi aralarında gerçekleştirirler. Biz de bölgemizde bunu görmek istiyoruz, savaş görmek istemiyoruz, çatışma görmek istemiyoruz; barış, huzur ve refah görmek istiyoruz ve Türkiye olarak buna öncülük yapmaya devam edeceğiz.
Bu çerçevede, bu bölge üzerinde emperyalist emelleri olanların tuzağına düşmeden bu coğrafyanın insanları olarak, bu medeniyetin insanları olarak birlik beraberlik içinde yolumuza devam edeceğimize inanıyorum. Türkiye, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da Suriye halkının, Suriyeli kardeşlerimizin yanında olmaya devam edecektir. Çok zor günler yaşadılar, şimdi oradaki güvenlik ortamının, siyasi, kurumsal ortamın ve ekonomik ortamın gelişmesiyle inanıyorum ki belli bir süreç içinde ülkelerine, vatanlarına döneceklerdir. O zaman giden bu kardeşlerimiz Türkiye’yle bağlar konusunda hem kültürel, sosyal, siyasi bağlar hem de ekonomik ilişkiler anlamında çok daha olumlu bir rol oynayacaklardır, buna da inanıyorum ama bir yandan da tabii ki risklere karşı her türlü tedbiri de alıyoruz. Suriye’den ülkemize yönelebilecek terör tehditlerine karşı, yine göç tehditlerine karşı ilgili kurumlarımız her türlü tedbiri de alıyorlar, almaktadırlar. Her türlü gelişmeyi de yakından takip ediyoruz, diplomatik kanallarla olsun kurumlarımızın bölgedeki çalışmalarıyla olsun bu süreci yakından izliyoruz, izleme devam edeceğiz. Suriye’nin önümüzdeki dönemde bir çatışma, bir istikrarsızlık unsuru değil bölgemizin büyümesi, gelişmesi için çok farklı bir konuma geleceğine ben yürekten inanıyorum. Geçmişte Suriye’ye defalarca gitmiş bir insan olarak, oradaki medeniyeti, oradaki geçmiş değerleri çok iyi görmüş, tanımış bir insan olarak söylüyorum; inşallah, Suriye, gelecekte çok farklı bir noktaya gelecektir ve Türkiye’nin dostu olan, Türkiye’yle iyi ilişkileri olan bir Suriye, bütün bölgenin de istikrarına katkıda bulunacaktır
Bütçe üzerine son değerlendirmeler
Bu bütçemiz eğitimden sağlığa, tarımdan sanayiye, enerjiden ulaştırmaya her alanda bir kalkınma bütçesidir, yatırımın ve üretimin, istihdamın, ihracatın bütçesidir. Bu bütçe, iş, aş ve huzuru temin eden güçlü Türkiye’nin bütçesidir. Bu çerçevede bazı rakamları da sizlerle paylaşmak isterim. Bakın, 2002 yılında 238 milyar dolarlık bir milli gelirimiz varmış, bu sene sonu itibarıyla 1,3 trilyon doları aşan bir milli gelire ulaşacağız. 2002’de nüfusumuz 66 milyon civarındaydı, bugün 85 milyonu aşmış durumda. Kişi başına baktığınızda 3.608 dolardan bu yıl itibarıyla 15 bin doların üstüne, 15 bin 500’ler seviyesine kadar yükselmesini bekliyoruz. Bu, kendiliğinden olmadı, işte bu yapılan yatırımlarla, bütçelerle, doğru önceliklerle, verimli kaynak kullanımıyla gerçekleşti ve bu şekilde de devam edeceğiz.
Dolayısıyla, bu bütçemiz büyüyen Türkiye’nin, güçlenen Türkiye’nin bütçesidir, halkımızın, milletimizin refahını artıran bir bütçedir. Bu bütçe Birleşmiş Milletler’den dünyanın en ücra köşesine kadar her yerde adaleti savunan, zulme boyun eğmeyen, zalimleri karşısına almaktan çekinmeyen, her daim mazlumların yanında durmaktan milim sapmayan Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın, milletin adamının ortaya koyduğu bütçedir. Bu bütçe Türkiye Yüzyılı’nın bütçesidir. Türkiye iddiaları olan bir ülkedir, Türkiye hedefleri olan, vizyonu olan bir ülkedir. Kim ne derse desin ülkemiz Türkiye Yüzyılı’nda yükselmeye, gelişmeye, güçlenmeye devam edecektir. Bütçelerimizi de bu anlamda, bu vizyonlarımız, bu programlarımız doğrultusunda şekillendirmeye ve uygulamaya devam edeceğiz. Genel Kurulda bugün itibarıyla başlayan 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi görüşmelerinin bundan sonraki safahatının da verimli geçmesini, nitelikli tartışmalarla geçmesini temenni ediyorum.”