CHP Genel Başkanı Özgür Özel, TBMM’de 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi görüşmelerinde, “Her yandaşa kaynak bulan iktidar, nedense çocuklarımızın karnını doyurmak için kaynak bulamamaktadır. Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, eğer buradan bir talimatınız olursa CHP’li belediyeler bölgelerindeki, hatta yakınlarındaki tüm okullarda öğrencilere sıcak yemek vermek ve ücretsiz sağlıklı su vermek için göreve hazırdır. Bunu yapmak isteyen belediyelerimizin okul kapılarında engellendiğini de milletimize şikayet etmek isterim” ifadesini kullandı.
TBMM Genel Kurulu’nda, 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ve 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi’nin görüşmeleri başladı. CHP Grubu adına, CHP Genel Başkanı ve Manisa Milletvekili Özgür Özel konuştu. İktidarın tarım politikasını eleştiren Özel, çiftçi ve besicinin kan ağladığını belirterek, “Güzel ülkemiz ne yazık ki her alanda çöküş yaşıyor. Tarımda kendi kendine yetebilen 7 ülkeden bir tanesi olan Türkiye, bugün ithalata bağımlı hale gelmiştir. Mercimek, nohut, kuru fasulye tarihimizde ilk kez ithal edilmektedir. Çiftçi sayımız 20 yılda 2.8 mliyondan 2.3 milyona düşmüştür. 20 milyon nüfus artarken oransal olarak 500 bin çiftçinin artması gerekirken bırakın artmak, 500 bin çiftçi kayıptır, yılmıştır. Türkiye’de çiftçilerin yaş ortalaması 58’e tırmanmıştır. Her genç 4 çiftçiden 3’ü ‘gelecek sene asgari ücretli bir iş bulursam bu işi bırakmaya düşünüyorum’ demektedir. Her 3 çiftçiden 2’si döndüremez borçlara sahiptir çünkü iktidar yıllardır çiftçinin hakkını vermemektedir. 2025 yılı için öngörülen Gayrisafi Milli Hasıla 61 trilyondur. Kanuna göre yüzde 1’i çiftçiye verilmelidir. Bu para 615 milyar liradır. Bu kanun, 2006 yılında CHP ile AK Parti’nin müşterek oylarıyla çıkmıştır ama bugün getirdiğiniz bütçede bu para 135 milyar lira olarak ayrılmıştır. Yani kanun yüzde 1 iken binde 2 reva görülmekte, çiftçiye hakkının 5’te biri verilmektedir” dedi. Özel, şunları kaydetti:
“Kamuya düşen, vatandaşın sağlıklı beslenmeye ve gıdaya erişimini güven altına almaktır”
“CHP iktidarında bütçe yaptığımızda yasalara uyan bir hukuk devletini var edecek, çiftçilere hakları olan yüzde 1’lik desteklemeyi mutlaka vereceğiz. Çiftçi yok sayılırsa millet aç kalır. Fiyatlar çiftçi için ucuz, tüketici için pahalıdır. Burdur’da bizzat girdiğim fasulye tarlasında sabah kopardığımız fasulye 8 liraya satılmakta, öğleden sonra gittiğim Bursa pazarında 80 liraya satılmaktadır. Aynı fasulye o gün İstanbul’da 120, Bodrum’da 200 liradır. Çiftçimiz kan ağlarken besicimiz can çekişmektedir. Dana etinin kilosu besiciden 345 liraya alınmakta, markette 650 liraya satılmaktadır. Sayın Erdoğan Türkiye’de kırmızı etin pahalı olduğunu fark etmiş, çare olarak Güney Amerika’dan hayvan ithalatını bulmuştur. Bu yıl 520 bin baş sığır ithal edilecektir. Bu ithalatlar 2010’dan beri yapılmakta, bu yüzden üretici üretimden kopmakta ve sorun esas olarak buradan kaynaklanmaktadır. Üreticiye destek için kurulan Et ve Süt Kurumu’nu bir ithalat kurumuna dönüştürenleri milletimize şikayet ediyoruz. Biz, Et ve Süt Kurumu’nu gerçek işlevine kavuşturacağız. Kamuya düşen, vatandaşın sağlıklı beslenmeye ve gıdaya erişimini güven altına almaktır. Bunun için de kurumlara ve kurallara ihtiyaç vardır. İktidar, o kurumları yıkmıştır. Biz, kurumları da kuralları da ayağa kaldırmaya kararlıyız.”
“Her yandaşa kaynak bulan iktidar, çocuklarımızın karnını doyurmak için kaynak bulamamakta”
CHP’li milletvekillerinin okullarda bir öğün ücretsiz yemek verilmesine ilişkin Meclis’te verdiği önergeleri hatırlatan Özel, “Çiftçilerin hakkını vermeyen iktidar, çocuklara da acımamaktadır. Ülkemizde yaklaşık 10 milyon çocuk yoksulluk içinde, 2 milyon çocuk derin yoksulluk içindedir. Bir et çeşidini günde bir kez tüketebilen çocukların oranı sadece yüzde 12’dir. 3 öğrenciden biri kahvaltı yapmadan okula gitmekte. 5 öğrenciden biri okulda hiçbir şey yiyememektedir. Öğrencilere ücretsiz bir öğün yemek verilmesi teklifimizi seçimlerde sahiplenip, seçim sonrası vazgeçmiştiniz ama burada Cumhur İttifakı milletvekili olarak bu konuda verdiğimiz kanun teklifini sizler reddettiniz. Her yandaşa kaynak bulan iktidar, nedense çocuklarımızın karnını doyurmak için kaynak bulamamaktadır. CHP’nin, Türkiye ittifakının ilk bütçesinde o kaynağı bulduğumuzu çocuklarımızı doyurduğumuzu da gözlerinizle göreceksiniz” diye konuştu.
Özel, “Okul kantinlerindeki fiyatlar, çocuklarımızın beslenme sorununu gerçek gündemlerimizden biri olarak önümüze koymaktadır. İstanbul Yenibosna’da pazar yerinde çalışan çocuklar, ‘harçlık için çalışıyorum’ dediler. Simit fiyatı kantinde 20 lira, küçük su 10 lira, çay 20 lira, tost 50 lira. Öğrenci su alsa aç kalıyor, simit alsa susuz kalıyor. Hele hele bir öğrenci sabah bir çay bir simit alsa, öğlen de o tostu suyla yese toplam verdiği para 100 lira, ayda 2 bin 500 lira. Sayın Erdoğan’ı dinleyip 3 çocuk yapan babanın su, tost yiyen çocuğuna vereceği toplam harçlık 7 bin 500 liradır. Kantinlerde veresiye defteri var. İktidarımızda günde 3 kap sıcak yemeği öğrencilerimize verecek bir bütçeyi bu meclisten geçireceğiz. Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, eğer buradan bir talimatınız olursa CHP’li belediyeler bölgelerindeki, hatta yakınlarındaki tüm okullarda öğrencilere sıcak yemek vermek ve ücretsiz sağlıklı su vermek için göreve hazırdır. Sadece buradan bir talimatınızı bekliyoruz. Bunu yapmak isteyen belediyelerimizin okul kapılarında engellendiğini de milletimize şikayet etmek isterim” ifadesini kullandı. Gençlerin büyük çoğunluğunun iktidarın politikaları nedeniyle yurt dışında yaşama isteği olduğunu belirten Özel, şunları kaydetti:
“Esas beka sorunu bu ülkenin evlatlarının dörtte üçünün gelişmiş ülkelerde hayal kurmasıdır”
“Çocuklara gelecek kuramayan iktidar, gençlere de umut verememektedir. Tüm dünyada ev gençleri vardır. Bu gençler, ne eğitimde ne istihdamdadırlar. Buna Avrupa çok dertlenmektedir, Almanya bu sorunla çalkalanmaktadır. Almanya’daki ne işte ne eğitimde olan genç oranı yüzde 6’dır. Avrupa’nın kara kara tasalandığı oran yüzde 9. Türkiye’de bu oran yüzde 25’tir. 4 gençten bir tanesi ne eğitimdedir, ne istihdamdadır. Her 4 gençten 3’ü ‘imkanım olsa yurt dışında yaşamak isterim’ demektedir. Deyim yerindeyse gençlerimizin yüzde 75’i valizleri kafada toplamış durumdadır. Meclis’te bazı Sayın Genel Başkanlarımız farklı beka sorunları tarif etmektedir ve şöyle demektedirler: ‘Dünyanın gelişmiş ülkeleri üzerimizde hesap yapıyorlar, hayal kuruyorlar.’ Kursunlar, bu beka sorununu 100 yıl önce nasıl bertaraf ettiysek onu bertaraf etmek boynumuzun borcudur. Ama esas beka sorunu, gelişmiş ülkelerin bu topraklarda hayal kurması değil, bu ülkenin evlatlarının dörtte üçünün gelişmiş ülkelerde hayal kurmasıdır. İktidarımızda bu ülkenin her görüşten gençlerine Anadolu’da ve Trakya’da hayal kurdurmayı taahhüt ediyoruz ve söz veriyoruz.”
“Bu Meclis aşarı kaldırmıştır ama çalışanlar, Erdoğan’ın aşırı vergisine muhataptırlar”
Özel, vergideki adaletsizliğe ilişkin olarak da, “Öyle bir adaletsiz düzenin içindeyiz ki artık toplumun canına tak etmiştir. Vergide adaletsizlik bunun doruk noktasıdır. 2025 bütçesi olarak getirdiğiniz bütçede dolaylı vergilerin oranı yüzde 65’tir. Dolaylı vergiler dünyanın en adaletsiz vergisidir. Zengin, fakir ayırt etmeyen vergi türüdür. Fabrikatörle o fabrikada çalışan işçinin mandıraya gidip peynire aynı vergiyi vermesidir. Türkiye’nin en pahalı cipine binenle 30 yıllık yorgun bir traktörü sürenin mazota aynı vergiyi vermesidir. Bu oran yüzde 65’tir. Vergilerin yüzde 20’si kesinti yoluyla maaş alanların eline bile değmeden kesilmektedir. Gerçekten para kazananlardan alınması planlanan vergi bu bütçede yüzde 14,5’tir. Gerçekleşmelerin ise yüzde 11’lerde olduğunu geçen seneden tecrübe etmiş durumdayız” ifadesini kullandı. Özel, şunları kaydetti:
“Türkiye’nin kaynaklarını emen, hükümetin övündüğü projelerin müteahhidi 44 firmanın 37’si geçen sene hiç vergi vermemiştir. Matrahsız beyannameler bu 37 şirkete aittir. 40 haramiler elini cebine atmamakta ama devlet elini çalışanların ceplerinden çıkarmamaktadır. Bu vergi düzeni yoksulu ezen, zengini kollayan bir düzendir. Yine bu bütçede 701 milyar liralık kurumlar vergisi istisnası getirilmektedir. ‘Kaynak, kaynak, kaynak…’ diyorsunuz. Sadece 5’te biri etkin teşviğe giden 5’te dördü birilerinin cebinde kalan yerde aradığınız kaynağı bulabilirsiniz. Biz, yaptığımız bütçelerde yapacağımız etki analizleriyle doğru teşvikleri devam ettirip kalkınacağız, yanlış yapılanları ise doğru olanlara kaydırıp hep birlikte büyüyecek ve zenginleşeceğiz. Konuşmamın başında cumhuriyetin ilk bütçesine atıf yapıp 1924’te Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk bütçesinin görüşmelerini hatırlatmıştım. Maliye Vekili Abdülhalik Bey kürsüden şu açıklamayı yapmıştı: ‘Halkı ezen aşar vergisini hızla kaldıracağız.’ Daha bir yıl olmadan sözlerini tuttular. Üreticinin ürettiğinden onda birini alan aşar vergisini kaldırdılar. Bugün aşar vergisini kaldırmış bu Meclis’in 100. yılında öyle adaletsiz bir vergi sistemi vardır ki 12 maaş alan beyaz yakalıların 3-4 maaş kadar vergi ödediklerini biliyoruz. 33 bin lira maaş alan bir çalışan yıl boyunca 3 net maaşını vergi vermektedir. 66 bin lira maaş alan, yani yoksulluk sınırında maaş alan bir beyaz yakalı 4 maaşını vergiye veriyor. Eskiden beyaz yakalılar, ‘Maaşım bu kadar ama 16 maaş alacağım’ derken, bugün 12 maaş alan beyaz yakalı maaşının 4 tanesini de vergiye vermektedir. Bu Meclis aşarı kaldırmıştır ama çalışanlar, Erdoğan’ın aşırı vergisine muhataptırlar. Eskiden 16 maaş alanlar 8 maaşa çalışmakta, 4 maaşlarını Erdoğan’ın aşar vergisine ödemektedirler.
“Kamulaştıracağız, kamulaştıracağız, kamulaştıracağız…”
Diğer yandan kaynak dediğimizde bulamayanlar, kanunun çıktığı günden beri tam 18 yıldır görev Sayın Erdoğan’da olduğu halde vergi cennetlerinin listesini bir türlü yayınlamamaktadır. Oysa kanun açık, vergi cennetleri belli. Yarın sabah eğer Resmi Gazete’de vergi cennetleri yayınlanırsa o cennetlere giden-gelen paradan yüzde 30 vergi alınacaktır. Bermuda’ya, Lüksemburg’a, Virgin Adaları’na, Man Adası’na, Caymanlara, Malta’ya, Seyşellere kim para gönderiyorsa 18 yıldır kayırdığınız odur. İktidarımızın ilk 3 kararnamesinde bakanları ve üst düzey devlet yetkililerini atadıktan sonra çıkacak ilk kararnamede bu listeyi yayınlayacağız, sizinkileri vergiye bağlayacağız. İktidar, hem alacağı vergiyi almıyor hem de yoksulluklardan adaletsizce topladığınız vergiyi birilerinin cebine aktarıyor. ‘Vatandaşın cebinden bir kuruş çıkmayacak’ dediğiniz kamu-özel iş birliklerine, köprülere, otoyollara, tünellere maalesef bu bütçede 204 milyar lira yatırdınız. ‘Bunların hiçbirine bir kuruş çıkmıyor’ diyenlerin yerinde yeller esiyor. Yerine oturanlar 204 milyar lira bu yıl için, 3 yıl için 678 milyar lirayı ayırmışlardır. Biz CHP olarak asla bu yatırımlara karşı değiliz, alasını yapacağız ama bunu birilerini zengin etmek için bu modelle yapmayacağız. Siz değil misiniz 10 bin liralık emekli maaşını 12 bin 500’e getirirken öfleyen pöfleyen? 33 milyar lirayı zor bulanlar vergi ödemeyen yandaşlarına 204 milyar lira kaynak ayırmışlar. Kime veriyorsunuz Çayırhan’ı, kimin malını kime veriyorsunuz? Bu yüzden bu projelerde hemen Türk Lirasına döneceğiz iktidarımız ilk gününde. Hukuk gözetilerek buraya kamu yararı gözüyle yeniden bakacağız. Kamulaştıracağız, kamulaştıracağız, kamulaştıracağız…”
“İktidar, tasarrufu yoksuldan ve işçilerden yapıyor”
Özel, “Ekonomide durum kötüyken yönetimden ne beklenir? Elbette tasarrufa kendisinden başlaması. Yaptınız bir tasarruf genelgesi, genelgeye göre araçlar sınırlanacaktı. 120 bin araca yazı yazdınız, ‘İhtiyaç fazlalarını belirleyin, kiralamayın, geri kalanını satın’ diye. Belirlenen ihtiyaç fazlası 1000 araç. 120 bin araçtan 119 bini lazım, 1000’i ihtiyaç fazlası ve bu 1000 araç daha elden çıkarılmadan bu bütçeye 3 bin 544 yeni araç satın alımı konulmuş durumda. Yani sizler, o araçlarla, uçaklarla, şatafatlarla devam eder ve tasarruf etmezken DSİ’den emekli Mithat amca, bankadan emekli Emel teyze, asgari ücretli kardeşim Muammer, babadan kalan maaşla idare etmeye çalışan Leyla kardeşim boş buzdolabına bakacak, akşam pazarında ezik ürünler toplayacak. Böyle adalet olmaz. İktidar, tasarrufu yoksuldan ve işçilerden yapıyor. 2 bin 500 engelli öğretmeni atamıyorlar, tasarruf ettik diye övünüyorlar. Zaten iktidarın derdi, halka refah sağlamakta değil. Öyle olsaydı Varlık Fonu’na kamu bankalarını, sigorta şirketlerini, limanları, THY’yi devredip sonra da Cumhurbaşkanı Erdoğan Varlık Fonu’nun başına kendisini atayıp, ondan sonra Varlık Fonu’nu Sayıştay denetiminden çıkarmazdınız. Biz geldiğimizde Sayıştay, Varlık Fonu başta olmak üzere denetimden kaçırılan tüm kurumları denetleyecektir” diye konuştu.
“İktidarın hiçbir söz tutulmamıştır ama HÜDA-PAR’a verdiği İstanbul Sözleşmesi’ne dönmeme sözü ısrarla tutulmakta”
Özel, AK Parti iktidarı döneminde bebeklerin, çocukların ve kadınların da hayatlarının herkes gibi güvensiz hale getirildiğine dikkati çekerek, “Ekonomik kriz derinleşirken iktidar, ülkeyi herkes için güvensiz hale getirdi. Bugün çocuklarımız güvende değil. Yapılan araştırmalarda toplumun yüzde 86’sı çocukların güvende olmadığını söylüyor. Henüz 8’inde bir kız çocuğu Narin, kaybolduktan 19 gün sonra derede bir çuval içinde taşların altında bulundu. ‘Dicle’nin kenarında bir koyunu kurt kapsa sorumlusu benim’ diyen bir kamu yönetimi anlayışından geliyoruz. 8 yaşında bir kız çocuğunu koruyamadık, katillerini tespit edemedik ama bütün köyün bildiği ‘o köyde dostlarımız var, konuşamam’ diyen milletvekilinizin bildiğini savcılar bilemiyor, bulamıyor. Araştırmalara göre 2,5 yılda 64 çocuk Narin gibi yaşamını yitirdi” diye konuştu. Özel, “Çocukların ve gençlerin karşı karşıya kaldığı bir diğer büyük tehdit ise uyuşturucu. Emniyetin resmi raporlarına göre 2023’te ele geçirilen kristal denilen metamfetamin miktarı 2019’a oranla yüzde 2000 artmıştır. Uyuşturucu ne yazık ki okul önlerine kadar inmiştir. Zaman zaman birbirini çekemeyen, Sayın Erdoğan sevgisin paylaşamayan halef-selef iki bakanı 4 yılda yüzde 2000 artan uyuşturucu miktarının sorumluluğunu paylaşmaya davet ediyorum. Uyuşturucu kullanımındaki bu artışın sebepleri araştırılmalıdır ama yapılan araştırmaların pek çoğunda alkoldeki astronomik ve adı konmamış düşmanca uygulanan yaşam tarzı vergisinin yüksekliğinin de etkili olduğuna dikkat çekmek istiyorum” ifadesini kullandı. Özel, şunları kaydetti:
“Bir tek sözünüzü tuttunuz”
“Çocuklar gibi kadınlar da güvende değil. OECD’ye göre kadına karşı şiddette Avrupa’da birinci sıradayız. Neredeyse 4 kadından biri şiddete maruz kalıyor. Kadınların yüzde 70’i gece güvende yürüyemediklerini söylüyorlar ve bu iktidar emeklilere, emekçilere, madencilere, esnafa, çiftçiye verdiği sözleri tutamamıştır. Depremzedelere ‘1 yılda 650 bin konut yapacağız’ deyip 2 yıl dolarken sadece yüzde 25. 4 depremzededen 3’ü konteynerde, çadırda ya da gurbettedir. Hatay da ise evine kavuşanların oranı sadece yüzde 12’dir Hiçbir söz tutulmamıştır ama bir tek söz tutulmuş, tutulmaya devam edilmiştir. HÜDA-PAR’a verdiğiniz İstanbul Sözleşmesi’ne dönmeme sözü ısrarla tutulmakta. CHP’nin ilk iktidar haftasında İstanbul Sözleşmesi TBMM’de yeniden kanunlaşacaktır. Bu ülkede bebekler de güvende değil. En az 12 yeni doğan yavrumuz ihmalin, denetimsizliğin, para için gözü dönmüşlüğün kurbanı oldu. 19 ay önce bilinen ama bebekler ölmeye devam ederken tedbir alınmayan bir ihmalden bahsediyoruz. Bugün bir kamu görevlisinin dahi ifadesi alınmıyor. Mahkemelerde adeta bir tiyatro oynanıyor. Sistem biliyor ki, sarı öküzü verirsem ucu bize kadar geliyor. Bugün yeni doğanları öldüren, bilmediğimiz yeni doğanların ölümüne sebep olmuş olan, ya da herhangi birimizin yakınlarını, büyüklerini yoğun bakımlarda telef eden sistem, bu iktidarın sağlığı ticarileştiren, denetimsizleştiren sistemidir. Bu sistemde özel hastaneler ruhsatlar almakta, bonservisler gibi ruhsatlar almakta. İnanabiliyor musunuz, sadece yenidoğan ünitesini istediği birine kiralamakta, o kirayı çıkarmak isteyenler çeteleşmekte, kendi aralarında paslaşmakta, devleti soymakta, bebekleri öldürmektedirler. Sağlığı ticarileştiren, bu vicdansızlığın bu denetimsizliğin hepinizin yüreğini yaktığını biliyorum. Susuyorsunuz, susuyorsunuz ama hepimiz gerçek sorumluları biliyoruz. Sarı öküzü bırakın, vicdanınıza sarılın.”
CHP Lideri Özel, Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) terör örgütü öncülüğündeki silahlı gruplarının Şam’a girmesi ve Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın ülkeden ayrılmasına ilişkin şöyle konuştu:
“Dış politika üzerinde ciddiyetle durmamız gereken Türkiye’nin ana meselelerden biridir. Ülkemizin ve partimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, tüm dünyada bilinen sözü ‘yurtta barış, dünyada barış’ sözünü hatırlamanın tamda zamanıdır. Atatürk’ün dış politikada bize nasıl bir miras bıraktığını biliyoruz. ‘Yurtta barış, cihanda barış’ vizyonu bıraktı. Komşularla iyi ilişkiler bıraktı. Devam eden yıllarda hem Cumhuriyet Halk Partisi hükümetleri ve diğer pek çok hükümet, bu vizyona uygun hareket etti. Komşularının iç tartışmalarından uzak durdu. Komşudaki devlet dışı unsurlarla muhatap olmadı. Komşunun toprak bütünlüğünü savundu. Ancak AK Parti iktidarları bunun tam tersini yaptı. Dış politikada, kurumlar dışlandı, bu Parlamento dışlandı, en önemlisi Dışişleri Bakanlığı kadrolarıyla, birikimiyle ve geleneğiyle dışlandı.
“Maceracı dış politika yaklaşımından uzaklaşmalıyız”
Kıbrıs Barış Harekatı sırasında dönemin Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan 18 Temmuz günü, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit 20 Temmuz günü harekat hakkında ilk bilgilendirmeyi kapalı oturumda bu salonda yaptılar. Bugün Suriye’de olan bu kadar olay karşısında Parlamento tamamen görmezden gelindi. Suriye’deki maceracı yaklaşım, 2011 yılından itibaren vatandaşlarımızın canına kast eden büyük bir güvenlik tehdidi yarattı ve bizi büyük bir göç sorunu ile karşı karşıya bıraktı. Türkiye’nin ödediği maliyeti görmezden gelemeyiz. 13 yılda hiçbir şey olmamış gibi, tüm hataların bedelini halkımız ödememiş gibi, Aylan bebekler ölmemiş gibi hareket edemeyiz. Öncelikle geçmişteki hatalardan ders almalıyız, maceracı dış politika yaklaşımından uzaklaşmalıyız.
”Suriye’de şimdi yaraları sarmanın, demokrasiyi inşa etmenin, insanca bir rejim kurmanın zamanıdır”
Komşumuz Suriye’yi senelerdir otoriterlikle yöneten Esad dün devrildi. Tıpkı Irak’ta, Libya’da olduğu gibi. Atatürk’ün bir tek adam rejimi değil, otoriter bir rejim değil de bizlere demokratik bir cumhuriyet bırakmasının her ne kadar yıpratılsa aşındırılsa da ayakta olan kurumları ve kurallarıyla bir demokrasiyi bize emanet etmiş olmasının önemini bir kez daha hatırlamakta fayda var. Yanı başımızda, bir ülke paramparça hale geldi. Her parça bir başka küresel gücün elinde oyuncak olma riskiyle karşı karşıya. Şimdi artık Suriye’de daha fazla kan dökmeden iç savaşı kesin bir şekilde sonlandırmanın, tüm Suriyelileri temsil eden bir geçiş hükümeti kurmanın zamanı. Suriye’de şimdi yaraları sarmanın, demokrasiyi inşa etmenin, insanca bir rejim kurmanın zamanıdır. Biz Suriye halkı için iyi olanın yanındayız. Biz Suriye’nin komşularını ve bölgedeki uluslararası aktörleri, iç savaşın bitirilmesine katkı vermeye, insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne dayalı, tüm Suriye’yi temsil edecek demokratik bir rejimin kurulmasına yardımcı olmaya çağırıyoruz.
Biz Türkiye’de ana muhalefet partisiyiz ama yurt dışına çıktığımızda Türkiye’nin partisiyiz. Temsil edildiğimiz tüm uluslararası kurumlarda Türkiye’nin, KKTC’nin, Azerbaycan’ın haklarını savunduk, savunuyoruz. Biz doğruya doğru, yanlışa yanlış diyen bir noktadayız. Örneğin Rusya-Ukrayna ilişkilerinde taraf olunmayıp denge politikası izlenmesini doğru bulduğumuzu her platformda ifade ettik. Suriye ile ilgili dünden beri yapılan açıklamalarda, Suriye’nin toprak bütünlüğüne yapılan vurguyu, demokratik ve özgür seçimler noktasında bazı sağduyulu açıklamaları dikkatle takip ediyoruz.
Özel’den iktidara çağrı: Türkiye, Suriye’ye, maceracılıktan ve fetih heveslerinden uzak bir pozisyondan, barışçıl bir pencereden bakmalıdır
Bizim de iktidara çağrımızdır. Türkiye, Suriye’ye, maceracılıktan ve fetih heveslerinden uzak bir pozisyondan, barışçıl bir pencereden bakmalıdır.
Türkiye’nin Suriye politikası, siyasi propagandaların malzemesi olamayacak kadar önemlidir. Trollerin akıl dışı heyecanları olabilir. Sözde yorumcular, sözde uzmanlar, sırtında yumurta küfesi taşımayanlar macera peşinde koşabilir. Ancak devlet, ciddi olmak zorundadır. Soğukkanlı olmak zorundadır. Suriye’de demokratik, kapsayıcı, hukukun üstünlüğüne dayalı bir rejim inşasından yana olmayan kesimlerden uzak durulmalıdır. Terörün ve şiddetin son bulması için çözümler üretilmelidir.
Ülkemizdeki Suriyelilerin evlerine dönmelerine yardımcı olacak kapsamlı bir geri dönüş programı hazırlanmalıdır. Bugün ülkemizdeki sığınmacılar, meydanlarda sevinç gösterilerinde bulunmaktadır. Bu sevinç, ülkelerine dönüş sevinciyse buna iştirak ederiz. Ancak iktidarın bir an önce yanıtlaması gereken, meydanlarımızda gösteriler yapan bu kadar sığınmacının nasıl gönderileceği sorusudur? Bizim Suriye’ye dair önceliğimiz, oradaki askerlerimizin güvenliği, yurttaşlarımızın güvenliği, Türkiye’nin çıkarları ve huzurudur. Ne kimsenin maşası olmayı kabul ederiz ne de başka memleketlerdeki yangına maşalarla müdahaleyi doğru buluruz.
“İktidarımızda Türkiye komşularının yanında duracak hem de Avrupa sisteminin parçası olduğunu ısrarla savunacaktır”
Cumhuriyet Halk Partisi, Suriye’nin toprak bütünlüğünden yanadır, demokrasi barış ve istikrar ortamından yanadır, Suriye halkından ve iradesinden yanadır. Aksi halde yanı başımızda istikrarsızlık üretecek Afganistan gibi bir yapıyla yaşama riskimiz ortadadır. Böyle bir ülkeye Türkiye’deki Suriyelerde dönmeyecektir aksine Türkiye yeni göç dalgalarına da maruz kalabilecektir. Buradan Türkiye’nin birinci partisinin genel başkanı olarak Avrupa’ya da sesleniyorum. Cumhuriyet Halk Partisi ilk seçimlerde iktidar olacaktır ve Cumhuriyet Halk Partisi yalnızca sınır komşularıyla değil, Avrupa’yla da ilişkileri içinde olmayı istemektedir. Cumhuriyet Halk Partisi, yurttaşların esenliğini ve güvenliğini sizden gelecek hiçbir teklife değişmeyecektir. Hakkaniyetli olmayan hiçbir pazarlığa oturmayacaktır. İktidarımızda Türkiye komşularının yanında duracak hem de Avrupa sisteminin parçası olduğunu ısrarla savunacaktır. Türkiye, doğu ile batı arasındaki barışçıl köprüdür, öyle olmalıdır.
Kurucumuzun gösterdiği hedef milletimizi muasır medeniyetler seviyesidir. Onun işaret ettiği yerde güçlü parlamentolar, hukukun üstünlüğü, mütevazi liderler, zengin halklar kişi başına 45-50-55 bin dolar milli gelirler var. Birilerinin gözünü diktiği tarafta ise zengin liderler, fakir halklar kişi başına 4 bin 500 dolar milli gelir var. Bizim rotamız Atatürk’ün koyduğu hedeftir. Çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmaktır. Avrupa Birliği’dir. 32’si Avrupa’da toplam 85 siyasi partinin üyesi olduğu, başkan yardımcısı olduğum Sosyalist Enternasyonel partimizin Avrupa Birliği üyeliği mücadelesine tam desteğini açıklamış 85 siyasi parti bu konuda imza atmıştır.
“Uygulanan akıl dışı politikalarla bütçemiz faize rehin verilmiştir”
Biz söylediğimiz sözlerin vatandaşa ne etki oluşturduğunu ölçtüğümüz gibi milletin beklentilerini de ölçüyoruz. Bu kürsüye çıkmadan önce halka ‘Bütçe yapma yetkisi doğrudan sizde olsa bu parayı nereye ayırırdınız?’ diye sorduk. Yüzde 37’si tarıma önem vereceğini, yüzde 28,5’i eğitime para harcanacağını, yüzde 19’u sanayiye ve savunma sanayisine, yüzde 14.2’si sağlığa, yüzde 1.7’si çevreye, Yüzde 0,3’ü de Diyanet’e para ayıracağını ifade etmiştir. alkımız tarımı, sağlığı, eğitimi öncelerken iktidar ise faizi, garanti ödemelerini ve vergi alınmayan zenginleri öncelemektedir. İşte önümüze konulan bütçenin rakamları bunlardır. Bütçe geneli 12.8 trilyon lira, gideri 14.7 liradır, açık 1.9 trilyon liradır. Hükümetin bu bütçeye koyduğu faiz gideri 1.9 trilyon liradır. Uygulanan akıl dışı politikalarla bütçemiz faize rehin verilmiştir.
“Paramız pul olmuştur”
Vatandaş boşuna mı en önemli sorunum ekonomi diyor. Cebindeki 200 lira basıldığı ilk gün, tedavüle girdiği ilk gün 1 ocak 2009’da 132 dolar alıyordu. Bugün en büyük banka notumuz 6 dolar etmiyor. 200 liraya 2009’da 76 litre benzin alıyordu, bugün 4,5 litre benzin alıyor. 200 liraya 2009’da 500 ekmek alıyorken bugün 20 ekmek alıyor. Bugün PTT’nin sattığı posta pulu 175 lira ancak en büyük banknotla bir tane pul alınabiliyor paramız bu olmuştur. Ve gelelim bütçenin kimin için hazırlandığına…
”Bu bütçe kimin bütçesi biliyor musunuz?”
Bu bütçe kimin bütçesi biliyor musunuz? Bu bütçe maaşları asgari ücrete eşitlensin diye 66 milyar lira bulunamayan emeklilerin değil, 701 milyar liralık vergisi silinen zenginlerin bütçesidir. Bu bütçe atanamayan öğretmenler için kaynak yaratma bütçesi değil, ihalelere servet transfer etme bütçesidir. Bu bütçe sözde tasarruf yapmak için bir öğün yemek verilmeyen yoksul öğrencilerin değil lüks araçların yanı sıra artık uçaklardan konvoy yapanların bütçesidir.
Bu bütçe açlık sınırının altında maaşla geçilen emeklinin, asgari ücretlinin değil bugüne kadar Kur Korumalı Mevduattan 1.8 milyon lira ödenenlerin bütçesidir. Bu bütçe staj ve çıraklık mağdurlarının, emeklilikte adalet isteyenlerin değil kamuda 3-4 kıyak maaş alanların, yönetim kurulu üyeliği kapanların bütçesidir. Bu bütçe hakkı olan desteği alamadığı için ürünü tarlada kalanların ürünün yola dökenlerin değil adrese teslim ihaleler verilenlerin teşviklerle semirtilenlerin bütçesidir. Bu bütçe ekmek parası için yerin yüzlerce metre altında ter döken madencilerin değil ‘madencilerin fıtratında ölüm var’ diyenlerin bütçesidir. Bu bütçe yoksulluk nedeniyle derme çatma bir barakada yanarak ölen beş kardeşin değil, ‘yoksulluğa isyan etmeyin, sabredin’ derken lüks makam arabalarında sıra sıra dizilenlerin bütçesidir. Bu bütçe depremzedelerin bütçesi değil rezerv alanı uygulamasıyla rant peşinde koşanların, tevazunun değil, kibrin ve şatafatın bütçesidir.
“Artık sandık milletin önüne konmalıdır, kararı halk vermelidir”
Millet, 31 mart seçimlerinde Türkiye’de bir iktidar değişim sürecini başlatmıştır. İktidara düşen milletin iradesine saygı duymaktır. Saygı duymamanın iktidara da millete de hiçbir faydası yoktur. Bu yanlış yoldan bir an dönülmeli kayyum atayarak, hukuktan uzaklaşarak, yoksulları ezerek bu ülkeye daha fazla zarar verilmemelidir. Bu ülkenin insanlarına daha fazla yazık edilmemeli. Türkiye hızla hukuka dönmeli, adalet hakim kılınmalı, Meclis’in seçilmiş bir milletvekili daha fazla hapiste tutulmamalı. Gençler konuşmalı, itiraz edebilmeli. Kayırmacılığa son verilmeli.
Mülakat derhal kaldırılmalıdır. Eğitimde bilim esas alınıp her ne kadar ihtiyaç varsa o kadar öğretmen atanmalı. Emekli, asgari ücretli, memur artık hakkını almalıdır. Demokratik bir ülkede iktidardan bunları yapması beklenir. Ama bu iktidar ilk seçimde tecelli edecek milletin kararına hukuk dışı yöntemlerle direnmeyi amaçlamaktadır. Bu şahsi beka direnişi tarihin hiçbir döneminde başarılı olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır. Bu yüzden artık sandık milletin önüne konmalıdır, kararı halk vermelidir. Bu millete daha fazla zulüm edilmemelidir. Biz bunları yapmaya geliyoruz. Gülmeyen yüzleri güldürmeye, doymayan karınları doyurmaya, olmayan adaleti getirmeye, eşitliği getirmeye geliyoruz. Bu ülkeyi ayağa kaldırmaya geliyoruz. 100 yıl önce olduğu gibi yine kurtarmaya, yine halkın iktidarını kurmaya geliyoruz, hepinizi saygıyla selamlıyorum.”