• TİP’ten kanun teklifi: Özel hastaneler kamulaştırılsın
    11 Aralık 2024

    Türkiye İşçi Partisi, özel hastanelerin ivedilikle kamulaştırılması talebiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanlığı’na kanun teklifi verdi. Meclis’te düzenlediği basın açıklamasıyla kanun teklifini duyuran TİP Sözcüsü Sera Kadıgil, “Biz, parası olanın parası olmayandan daha nitelikli sağlık hizmeti almasını kabul etmiyoruz. Bu nedenle de bu kanun teklifini sunuyoruz” ifadelerini kullandı.

    Kamuoyunda “Yenidoğan Çetesi” olarak tanınan suç örgütünün açığa çıkmasının ardından, iktidarın sağlık politikalarını ve sağlık sisteminin özelleştirilmesini sık sık hedef alan TİP, özel hastanelerin kamulaştırılması talebiyle bir kanun teklifi verdi.
    Kanun teklifini, TBMM Genel Kurulu’nda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı’nın bütçe görüşmeleri sürdüğü sırada bir basın toplantısı düzenleyen Sera Kadıgil açıkladı.

    TİP’in Meclis Başkanlığına sunduğu ve “AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından sonra ‘Sağlıkta Dönüşüm’ adı altında hızla yaygınlaşan piyasalaştırılmış sağlık sisteminin ölümcül sonuçlarını ve faturasını en ağır biçimde ödemeye devam ediyoruz” sözleriyle başlayan kanun teklifi için, “Kamu Yararının Zorunlu Kıldığı Hallerde, Kamu Hizmeti Niteliği Taşıyan Özel Teşebbüslerin Devletleştirilebilmesi” başlıklı kanun maddesi gerekçe gösterildi.

    Kanun teklifini açıkladığı basın toplantısında konuşan Kadıgil, “Biz Türkiye İşçi Partisi olarak bugün itibariyle bütün özel hastanelerin kamulaştırılmasını ve bunların paralarının da bugün görüşülecek Sağlık Bakanlığı bütçesine ayrılmasını teklif ediyoruz” ifadelerini kullandı.

    Genel Kurul’da bütçelerine ilişkin görüşmelerin sürdüğü Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı’nın faaliyetleri hakkında da konuşan Kadıgil, iktidarı ve bakanlıkları sert sözlerle eleştirdi.

    ‘‘ŞİRKET GİBİ YÖNETECEĞİZ’ DİYORDU, BECEREMEDİLER, BAKKAL DÜKKANI GİBİ YÖNETİYORLAR’
    TİP Sözcüsü Kadıgil, basın açıklamasında şunları kaydetti:
    “Malumunuz bütçe kanunumuzun görüşmeleri başladı. Pazartesi günden itibaren Genel Kurul’da muazzam bir hareketlilik var. Bütün milletvekilleri burada, genel başkanlar burada. O onun elini sıktı, bu bunun elini sıkmadı… Peki bu Genel kurul aşamasında biz şu anda ne yapıyoruz? Hani bu bütçe dediğimiz şeyin özü ne? Bunu sıklıkla söylüyorum, bir kere daha söyleyeceğim, ben milletvekili oluncaya kadar bunu böyle bir grup sıkıcı adamın yaptığı sıkıcı birtakım görüşmeler bütünü olarak görüyordum. Ne zaman ki işin içine girip bu uzun uzun kitapları okumak durumunda kaldık, o zaman şunu gördük. Biz şu an burada ne yapıyoruz biliyor musunuz? Bizim, şu anda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde sizden, benden, gazeteci arkadaşımın maaşından, arkadaki çaycı kardeşimin çocuğuna aldığı sütten toplanan vergiler var. Bu vergilerin toplam tutarı 12 trilyon lira, 12 trilyon lira para topluyor bu devlet bizlerden. Bunun sadece bir trilyonu vergi dışı gelirler, geri kalanının tamamını bizden topluyor. Nereden topluyor? Mesela gelir vergisi olarak 2 trilyon lira para topluyor, hepimizden, maaşlarımızdan, daha yatmadan. KDV olarak 3,5 trilyon lira topluyor. Ekmekten topluyor, sütten topluyor, gazeteden topluyor, kitaptan topluyor, her şeyden topluyor. Özel tüketim vergisi diye bir şey var mesela, 2 trilyon buradan para topluyor. Uzatmayacağım bu kısımları, rakamlara boğmak için burada değilim. Özetle bizim ülkemizi, bir bakkal dükkanı diyeyim, Tayyip Bey diyordu ya ‘Şirket gibi yöneteceğiz’ diye. Onu beceremedi, o yüzden bir bakkal dükkanı olarak düşünmek gerekirse, önümüzdeki yıl için bu dükkanın geliri 12 trilyon lira olacak. Bu dükkanın gideri 14 trilyon olacak. Yani biz, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları olarak bu seneye kafadan 2 trilyon geriden başlıyoruz. Şu anda bahsettiğim yerde milletvekilleri bunu konuşuyorlar. Bunları zaten patronlardan toplamıyorlar, bunları özel hastane sahiplerinden toplamıyorlar, maden sahiplerinden toplamıyorlar, inşaat yapan müteahhitlerden bunlarla toplamıyorlar; o inşaatta çalışan işçiden topluyorlar, o hastanede çalışan doktorun maaşından topluyorlar, bunlardan topluyorlar.

    MECLİS İÇTÜZÜĞÜNÜ ELEŞTİRDİ: ‘3 BAKANLIK HAKKINDA BİR DAKİKA KONUŞAMAYACAĞIM’
    Komisyon aşamasında çeşitli konuşmalar yapıyoruz değil mi? Bakanlar geliyor, o konuşuyor, bu konuşuyor. Bu komisyonda Türkiye İşçi Partisi’ne, yani bu bizim özelimizde de değil, bu Meclis’in çatısı altında grubu olmayan bir siyasi partiye reva görülen süre 5 dakika. Adalet Parti Kalkınma Partisi geliyor, bir gün içerisinde bakanlarıyla birlikte 200 dakikadan fazla konuşuyor. Cumhuriyet Halk Partisi geliyor, 170-180 dakika da konuşuyor. DEM Parti aynı şekilde, İYİ Parti aynı şekilde. Komisyonu böyle geçirdik. Hepiniz hatırlarsınız hani, bir dakika verilmedi, değil mi? O 5 dakikada mesela benden bir milletvekili olarak ne yapmam bekleniyor? Sağlık Bakanlığı 2024 yılında ne haltlar yemiş? Sayıştay ne gibi usulsüzlükler tespit etmiş? Üstüne geliyorum, 2025 yılında biz bu sağlıktaki paraları nereye harcayacağız? 5 dakikada bunu anlat deniyor bana komisyonda. Şimdi Genel Kurul safhasındayız, ‘Allah razı olsun’ noktasına geldim ben. Vallahi Allah razı olsun, o komisyonda 5 dakikamız varmış. Genel kurulda 5 dakikamız yok. Bakın bugün itibariyle yukarıdaki Genel Kurul’un içerisinde 3 ayrı bakanlık görüşülüyor, Ulaştırma Bakanlığı görüşülüyor. Enerji Bakanlığı görüşülüyor, Sağlık Bakanlığı görüşülüyor. Ve bu ülkede dört milletvekili çıkarmış, bir milyondan fazla yurttaşın oyunu almış Türkiye İşçi Partisi’ni, Emek Partisi’ni, yeniden Refah Partisi’ne bir dakika bile verilmiyor. Ben Genel Kurul’da bir milletvekili olarak 3 bakanlığın üzerine bir dakika bile konuşamayacağım.

    ‘YUKARIDA YASAMA FAALİYEÇİLİĞİ OYNUYORUZ, SONUÇTA BU HALK SATILIYOR’
    Bütçe pazartesi günü açılış yaptı değil mi? Bütçenin geneli üzerine konuşuldu, bütün gruplar 70’er dakika konuştu, Cumhurbaşkanı Yardımcısı geldi 70 dakika da o konuştu. Diğer partilerin genel başkanlarına bir dakika lütfeden oldu mu? Yok. Bunu zorlayan bir muhalefet oldu mu, açık açık soruyorum, yok. Bunu isteyen bir iktidar var mı? E o zaten yok. Yani ‘ne kadar ekmek o kadar köfte’ düzeninde bir yasama faaliyetçiliği yukarıda oynuyoruz. Bunun adına yasama faaliyeti diyoruz, biz de kendimize milletvekili diyoruz, siz de bize maaş veriyorsunuz. Hakikaten bunun absürtlüğünden artık biraz bahsetmemiz gerekiyor. Ha şunu da diyeyim. Konuşsak ne olacak, değil mi? CHP konuşuyor değil mi? 170 dakika konuşuyor. Ne oluyor? AKP’ye döneyim. 280 dakika konuşuyor AKP vekilleri. Ne oluyor arkadaşlar? Bir tane daha somut örnek vereyim. Diyelim böyle bütün AKP’liler toplandı, bütün vekiller dediler ki ‘Biz bu Yenidoğan işine çok taktık, Sağlık Bakanlığı’nın bütçesine bir trilyon daha koymaya karar verdik’. Yapabilirler mi sanıyorsunuz? Yapamazlar. Ağababaları kızar, Saray’dan geliyor çünkü bu bütçe. Buradakilerin tek işi elini kaldırıp bu bütçeyi onaylamak oluyor. Hiçbir yetkileri yok, burada milletvekilciliği oynuyoruz biz. Hakikaten olay bu.

    Özüne geleceğim, böyle olunca ne oluyor? Bu bütçe görüşmeleri burada görüşülüyor. Dedim ya, böyle boş muhabbetlerle geçiyoruz. Sonunda ne oluyor biliyor musunuz? Sonunda işte milyonlarca çocuk bu ülkede okula aç gitmeye devam ediyor. Sonunda her gün 3 kadının öldürüldüğü bir ülkede kadınların canını korumaya bir kuruş ayrılmıyor. Sonunda bu ülkede çocuklar yanarak, kapı kolu çıkartılan evlerde yanarak can vermeye devam ediyor. Sonuçta bu vatan ve üstünde yaşayanlar satılıyor, açık ve net söyleyeceğim, satılıyor. Bugünkü bakanlıkları böyle özel seçip arka arkaya koysalar, herhalde diyorum bu kadar koyabilirlerdi. Tekrar sayacağım: Enerji Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı. Bakın diğer bütün hepsini bir kenara koyuyorum, Diyanet, Cumhurbaşkanlığı falan arada konuşuyoruz ya. Sadece bu 3 bakanlığın hortumunu kessek biz yemin ediyorum 5 seneden Norveç oluruz. Bütün rakamları da vereceğim size.

    ‘ŞİRKETLER PARA KAZANSIN DİYE BİR LİRALIK ELEKTRİĞE 10 LİRA VERİYORUZ’
    Enerji Bakanlığı’na gelelim, Genel Kurul’da olsam orada Enerji Bakanı adı altında oturacak zat-ı muhteremin yüzüne şunu söylerdim: Şu an size ben Ankara’dan sesleniyorum, sabah 10:00 civarı başlıyor Genel Kurul, buradaki çaycı arkadaşlarım 08:00’de buraya geliyorlar, haberci arkadaşlarım hakeza öyledir. Evden çıktığımızda saat 7’yi çeyrek geçiyordu bugün, zifiri karanlıkta çıktık evden. Zifiri karanlık, hava da yağmurlu bir de. Mesaili çalışanlar, her gün okula gidenler, her gün bu saatin kör karanlığında okula gidiyorlar. Niye? Çok temiz bir şekilde anlatacağım. Şirketler para kazansın diye, bu kadar, başka hiçbir sebebi yok bu yaptıklarının. Çünkü ‘Yaparsa AK Parti yapar’ diye anlatıyorlar ya. Bakın ne yaptıklarını anlatacağım ben size, şu anda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kullandığı elektriğin yüzde 83’ünü özel şirketler üretiyor, yüzde 100’ünü özel şirketler dağıtıyor. Yetiyor mu peki? Bir soru soracağım. Sizce bu kadar avanta yetiyor mudur? Yani elektrik mecbur bir şey değil mi hepimiz için? Hepimiz elektrik kullanmak zorundayız. Evde ışığı açacağız, buzdolabını fişe takacağız, mecburuz. Bu elektriği devlet üretip bize aracılık yapsa, maliyetine verse biz elektriğe bir kuruş ödeyeceğiz. Onun yerine ne yapıyor devletimiz? Çok güzel bir sistem bulmuş, diyor ki ‘A şirketi al sen bunu üret, B şirketi al sen bunu sat’. Ondan sonra vatandaşa da bir liralık elektriği 10 liraya satıyorlar. Yaptıkları şeyin Türkçesi bu. Yetiyor mu? Yetmiyor. Başka bir şey daha anlatacağım. Dedim ya, elektriğin yüzde 83’ünü özel şirketler üretiyor, yüzde 17’sini kim üretiyor? Devlet üretiyor. Elektrik Üretim A.Ş. üretiyor. Peki bu üretim yapan yerin sattığı elektrik sizce yüzde kaçtır? Yüzde 50 civarında. Bu ne demek? Üretmediği bir elektriği satıyor bir devlet kurumu. E bunu nereden buluyor? Yine özel şirketlerden satın alıyor. Yani bizim bir devlet kurumumuz var, özel şirketlerin ürettiği elektriği 10 liraya satın alıyor, dağıtım tamamen özellerde olduğu için 10 liraya dağıtsın diye başka şirkete satıyor. Bizim faturalar ondan sonra bin lira oluyor. Bu şekilde görev zararı sadece bu sene kaç para biliyor musunuz? 164 milyar lira.

    ‘İSRAİL’LE TİCARET KONUSUNDA TUTUKLANACAK BİR KİŞİ VARSA ENERJİ BAKANI’
    Yetiyor mu, soruyorum, yetmiyor. Bir de üstüne teşvikler veriyorlar. Mesela Kolin Tamik Santrali var ya Soma’da, TEİAŞ’ın bir tane kapasite mekanizması teşviki var, sadece Kolin Holding’e 752 milyon lira, üretmediği elektriği ‘Aman ya üretirse’ diye, hazır bulunsun diye Kolin devletin kasasından 752 milyon lira alıyor. Geçen geçen döneme göre kaç zamlanmış biliyor musunuz Kolin? Hani şimdi konuşuyorlar ya, asgari ücret komisyonu toplanıyormuş, yüzde 20 mi zam versin paşamlar yüzde 40 mı diye konuşuyoruz ya. Kolin Holding’in aldığı teşvik zammının oranı yüzde kaç biliyor musunuz? Yüzde 940. Bir senede alıyor bunu. Yetiyor mu? Yetmiyor. Mesela Sinop’ta Boyabat’ta Cengiz Holding’e bütün bir rezervleri satmışlar. Bütün bir rezervleri. Rezervlerin toplamı 460 milyon lira. Türkiye Cumhuriyeti Devleti kendi kendine dese ki ‘Burası verimli bir yer. Ben buradan bakır da çıkaracağım altın da çıkaracağım’, rezerv tutarı 460 milyon lira. Bunu Cengiz Holding’e kaç paraya verdiler biliyor musunuz? 3 milyar liraya verdiler. Hani buradan ben Enerji Bakanlığı’na sesleniyorum: Vallahi gerekirse biz de toplanalım, böyle kelepire gidecekse bari biz alalım, halkın yararını işletelim. Gerçekten Cengiz’in ihtiyacı olduğunu ben artık sanmıyorum. Aynı bakanlık İsrail’le ticaretin hiçbir yerinde olmadığı masallarını anlatıyor. Bir yandan varil başına 1,27 dolar üzerinden Gazze’de çocukların katledilmesine sebep olan benzini, petrolü, harıl harıl Türkiye üzerinden geçirmeye devam ediyor. Bu ülkeyi yönetenler de hiç utanmadan sabah akşam yatıp kalkıp ‘Gazze’deki çocuklar’ diye ağlamaya devam ediyor. Burada çok temel bir tane soru var: Sizde hiç utanma, sizde hiç arlanma yok mu? Açık açık bakanlığınızın rakamlarını da görüyoruz, siz şu anda dünyada İsrail’le en yoğun petrol ticaretini, sevkiyatını yapan ülkelerin belki başında geliyorsunuz. Ama ne yapıyorsunuz? Bunu kesmek yerine buna bunu dile getiren gençleri işkenceyle gözaltına alıyorsunuz. Ondan sonra serbest bırakıyorsunuz. Bu konuda tutuklanacak bir kişi varsa enerji bakanı o başkası değil, emin olun enerji bakanı.

    ‘ULAŞTIRMA BAKANLIĞI BÜTÇESİNİN YARISINI YANDAŞLARINA PEŞKEŞ ÇEKECEKLER’
    Ulaştırma Bakanlığına geleceğim şimdi. Mesela bir çoğunuz beni internet üzerinden izliyorsunuz eminim, çünkü kanalların birçoğu vermiyor, veremiyor. İnternet üzerinden izliyorsunuz ve bu internet Avrupa’nın en yavaş interneti, aynı zamanda en pahalı interneti. Gençler Türkiye’de her şeyden geri kaldıkları yetmiyormuş gibi online turnuvalardan bile geri kalıyorlar. Aynı bakanlığımız mesela Telegram’da, hani böyle şey diyorlardı ya ‘Biz aşırı büyük devletiz, teröristlerin ayakkabı numaralarına kadar biliyoruz’ diye, şu anda aynı bakanlık yüzünden bizim, 85 milyon vatandaşın ayakkabı numaralarına kadar satılıyor. Satıyorlar bunu, 200-300 liraya satıyorlar. Kişisel güvenlik konuşuyoruz da Ulaştırma Bakanlığı eliyle yaptıkları talandan bahsedeceğim. Bugün burada bir bütçe geçirecekler ya, bu bütçenin yarıdan fazlasını ‘Yol yaptım, havalimanı yaptım, köprü yaptım’ adı altında kendi yandaşlarına peşkeş çekecekler. Bugün olacak bu, AKP ve MHP’li milletvekilleri el kaldırdığı için olacak. Rakamlara gelelim, mesela bir özelleştirme furyası başlattılar ya 2010’da bunların başının altından çıktı ve şu anda otoyollara, köprülere, o ‘Yaptık’ dedikleri yerlere fahiş, sürekli zamlanan paralar ödüyoruz ya biz üst üste, bunlar yüzünden ödüyoruz. Çok basit bir örnek vereceğim. Avrasya Tüneli’nden geçen yıl bu zamanlar bir motosikletli arkadaşım 10 liraya geçiyordu. Bugün kaç liraya geçiyor biliyor musunuz? 60 liraya geçiyor. Hani asgari ücrete yüzde 20 zam konuşuyorlar ya, Avrasya Tüneli’ni işletenlere motosikletliler için gelen zam yüzde 500 ve bu Avrasya Tüneli’nin maliyeti bir milyar 245 milyon dolar. Geldiğimiz noktada biz önümüzdeki 10 yılı da sayarsak burayı yapan müteahhitlere kaç para vereceğiz, tahmin edin? 4,5 milyar dolar. Yani bu saçma sapan sistem yerine devlet kendi kendine ‘Ayağımı yorganıma göre uzatacağım, ben vergilerimle yapacağım’ deseydi 4 tane Avrasya Tüneli yapıyorduk biz sadece bu paraya. Osman Gazi Köprüsü’ne bir günde 57 milyon lira ödüyoruz biz. Bu bütçeyi topladığınızda, bir tane Osman Gazi Köprüsü’nden, vergilerimizi yiyip yutan müteahhittin kazancı Cumhurbaşkanlığı’nın toplam bütçesinden yüzde 30 fazla.

    ‘YAPTIĞINIZ YOLLARI ALIN, BAŞINIZA ÇALIN!’
    Soygunun boyutlarını anlatmak için bunları söylüyorum, yoksa rakama boğmak hakikaten kimseyi istemiyorum ama rakama boğmadığımız zaman da havada böyle bir şey kalıyor artık. Bir tane Kütahya Havalimanı yapmışlar mesela, verdikleri yolcu garantisi ne kadar biliyor musunuz? AKP’li MHP’li yurttaşlara özellikle sesleniyorum, bizi dinleyen, bizi seven, bizi oy verenlere değil. Bu Kütahya Havalimanı’nda ‘Bir milyon 300 bin yolcu geçecek buradan’ demişler burayı yapan müteahhitte. Bunun üzerinden garanti vermişler. AKP’li yurttaşlara sesleniyorum, geçen yolcu sayısı kaç? 43 bin. Biz kendimiz yapsak 50 milyona yapacağımız bir havalimanı için yine ne idüğü belirsiz yandaş bir müteahhitte şimdiye kadar 66 milyar lira ödedik. Kim bilir bundan sonra da kaç para ödeyeceğiz. Sadece bir toplam rakam vereceğim. Önümüzdeki yıl 100 milyar liramızı biz nereye vereceğiz biliyor musunuz? Çocuklar mesela bir öğün okulda ücretsiz yemek yesin diye vermeyeceğiz, biz bu 100 milyar lira parayı önümüzdeki yıl köprülere, otoyollara, havalimanlarına vereceğiz. Ve sorduğunuz zaman ‘Yol yaptı’, bu yolu alın başınıza çalın! Bundan başka söyleyebileceğim söz yok.

    ‘SAĞLIK BAKANLIĞI, NE YAPIYORSA ÖZEL HASTANELER İÇİN YAPIYOR’
    Geldim en can acıtıcı bakanlığa, Sağlık Bakanlığı. Komisyonda da konuştuk bunu arkadaşlar. Bize ne anlatıyorlar şu anda? Türkiye’nin en yüksek bütçeli bakanlıklarından birisi, ‘Şu kadar yatırım yapıyoruz, bu kadar şey yapıyoruz’ diyorlar. Ben size ayırdığımız payı söyleyeyim. Genel bütçemizin yüzde 4’ünü bile biz sağlığa ayırmıyoruz. Bu ayırdıklarımızı da biz neye ayırıyoruz biliyor musunuz? Halk hastalanmasın diye değil, çocuklar ölmesin diye değil, sağlıklı bir toplum olmak için kullanmıyoruz biz bu parayı. Böyle ellerini ovuşturup hepimiz hastalanalım, hastanelere düşelim diye bekleyen bir sağlık bakanı var, bir sağlık politikaları var, bunların tedavisi için. Ve bu tedavi devlet hastaneleri için değil, özel hastaneler için. Özel hastaneler için yapıyorlar ne yapıyorlarsa. Çünkü açık açık söyleyeceğim, 2002-2018 yılları arasında bakanlık hastanelerinin artışı yüzde 15 civarında. Özel hastanelerdeki artışa bakıyorsunuz, yüzde 12 ile yüzde 30’a varan bir artış söz konusu. Özel hastanelere çalışıyorlar, sadece bunlara çalışıyorlar, sadece bunlar kar etsin diye çalışıyorlar. Bir mesela koruyucu sağlık hizmetlerinden bahsedilip duruyor değil mi? Koruyucu sağlık hizmetlerine ayırdıkları oran yıldan yıla düşüyor. Aile ekimlerine bakalım, savaş açtılar aile ekimlerine. Ne doğru düzgün ekipman veriyorlar ne doğru düzgün eleman veriyorlar, saçma sapan bir eziyet yönetmeliği çıkarttılar. Bir soru daha soruyorum, bütün Avrupa’nı reddettiği, ‘Bu zehirli, ben bunu yemem’ dediği sebzeleri, meyveleri, kuru yemişleri biz burada, o da para bulup alabilecek kadar şanslıysak hapur hupur yiyip çocuklarımıza yediriyoruz. Neden? Yenidoğan çetesi var değil mi? 12 bebek gözümüzün önünde canlı yayında katledilebildi. Soru soruyorum, neden?

    ‘18 TANE ŞEHİR HASTANESİ YAPMAK İÇİN AYRILAN BÜTÇEYLE 180 TANE DEVLET HASTANESİ YAPILIR’
    Bu soruların hepsinin tek bir cevabı var. Özel hastane patronları para kazanabilsin diye. Tek bir cevabı var ve bütün sağlık sistemimizi, bütün sağlık bütçemizi özel hastane patronları para kazansın diye düzenleyen bir iktidar var. Neden biliyor musunuz? Çünkü o sağlık bakanlarını özel hastane patronlarından atayan bir adet Recep Tayyip Erdoğan bu ülkede her şeye tek başına karar veriyor. Kurdukları bu saçma sapan sistemde de bebekler ölüyor. Az önce bir haber gördüm, buraya çıkmadan önce gördüm. İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü Göztepe Süleyman Yalçın Şehir Hastanesi’ne gidecek İl Sağlık Müdürlüğü denetimini önceden haber veriyor. Ve bizim içinde yaşadığımız ülkede, aynı bütçede Sağlık Bakanlığı’ndan bahsediyorum, Sağlık Bakanlığı bütçesinin yüzde 10’unu 18 tane şehir hastanesine gömüyorlar. Bu bütçeyle 180 tane devlet hastanesi yapılır. Yapıyorlar mı? Yapmıyorlar. Gerek yok çünkü, gidip para bayılmanızı tercih ediyorlar. Özel hastanelerde ya canınızı ya paranızı vermenizi çünkü tercih ediyorlar. Şehir hastanelerine verecek rakamın büyüklüğünün önemini şuradan anlatmak isterim. Bu devlet deseydi ki, Recep Tayyip Erdoğan şunu seçseydi, ‘Ben bu 18 tane şehir hastanesine bu kadar para vereceğime, bu parayı sağlık emekçilerine istihdam etmeye ayırıyorum’ deseydi, 150 bin yeni sağlık emekçisi alabilirdik biz bu sene. Hekim, hemşire, hasta bakıcı, tekniker, temizlikçi, 150 bin sağlık emekçisi alabileceğimiz parayla 18 hastane yapıp bunun üzerinden biz müteahhitleri zengin etmeye çalışıyoruz.

    ‘ÖZEL HASTANELERİN KAMULAŞTIRILMASI İÇİN KANUN TEKLİFİ VERDİK’
    Bu anlattığım bütün tablo birbirine bağlanıyor. Bütün tablo birbirine bağlı ve hepsinin sebebi de tek bir cümleye bağlanıyor: ‘Biz bu ülkeyi şirket gibi yöneteceğiz’ diyenlere bağlanıyor. Bunun üzerinden oluyor ve bugün karşınıza sadece konuşmak için gelmedim. Biz bugün Türkiye İşçi Partisi olarak bir kanun teklifi verdik. Sağlıkta yaşadığımız bunca rezalete karşı verdik biz bu kanun teklifini. Çünkü şu anda sağlık bakanı olacak adamın döneminde, İstanbul’da sadece yenidoğan yataklarının yarısı özel hastanelere geçti ve bu adamı aldılar sağlık bakanı diye başımıza koydular. Dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş acil başvuruları, dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş doktor başvuruları başımızda ve bunun için dediğim gibi biz bugün bir kanun teklifi verdik. Bu kanun teklifi sadece bir maddeden oluşuyor ve şunu diyor, ‘üstün kamu yararı görülen durumlarda devletleştirilmesi’. Biz Türkiye İşçi Partisi olarak bugün itibariyle bütün özel hastanelerin kamulaştırılmasını ve bunların paralarının da bugün görüşülecek Sağlık Bakanlığı bütçesine ayrılmasını teklif ediyoruz. Bugün yapıyoruz bunu, çünkü sağlık alınıp satılmaz. Bunların tamamının kamulaştırılması lazım. Biz parası olanın parası olmayandan daha nitelikli, o da tırnak içinde sözde nitelikli bir sağlık hizmeti almasını kabul etmiyoruz. Biz sağlığın, eğitimin parayla alınıp satılabilir satılabilen bir şeyler olmasını kabul etmiyoruz. Bu nedenle de bu kanun teklifini sunuyoruz. Öyle yolsuzluk yaptığı görülen 3-5 hastane değil, bu ülkedeki her çocuğun, her kadının, her yaşlının güven içinde sağlık hizmeti alabilmesi için, sağlık emekçilerinin doğru düzgün, insanca şartlarla çalışabilmesi için devlete ait olmalıdır. Bu kurumlara derhal el konulmalıdır diyoruz.

    ERDOĞAN’IN ‘VATANI SATMAK’ SÖZÜNÜ HATIRLATTI: ‘KENDİSİNE YÜREKTEN KATILIYORUM’
    Finalinde de şunu söylemek istiyorum. Özellikle seçim çalışmalarında ‘Vekilim iyi, güzel diyorsun da yol yaptılar, hastane yaptılar’, onların hepsine de kapatmadan şunu söylemek istiyorum. Farz-ı misal bir babanız var, bir anneniz var, bir de aile bütçeniz var. Babanız varınızı yoğunuzu topladı, borç aldı, krediye girdi, komşulardan borçlandı, İstanbul’un en lüks yerinde bahçeli havuzlu bir villa aldı size. İçine giriyorsunuz o villanın elektrik yok, doğalgaz yok, buz gibi her yer, yiyecek ekmeğiniz yok, markete gitseniz alabilecek bir beş kuruşluk yemek alabilecek cebinizde paranız yok, okula gitmek isteseniz özel okula verecek paranız yok, etrafınızda devlet okulu kalmamış, Allah korusun hastalansanız, ‘Cebinde para yoksa öleceksin’ diyor, 8 ay sonraya ultrason randevusu veriyor bu devlet. Soruyorum bütün yurttaşlara, böyle bir babanız olsa siz dönüp ‘Allah razı olsun baba, iyi ki bu villayı aldın’ mı derdiniz, yoksa ‘2 oda bir salon bir evde otursaydık da yiyecek ekmeğimiz, gidecek bir okulumuz olsaydı’ mı derdiniz? Bu evi de biz almadık aslında, 10 milyar liralık ev için 50 milyar liralık sözleşme yaptık, 100 milyarlık da borçlandık. Yani değil babanız, siz, sizin çocuğunuz, sizin torununuz bile o içinde ekmek yiyemediğiniz evin parasını ödemeye devam edecek. ‘Yaparsa AK Parti yaptı’ gerçekten. 2015 yılında Erdoğan’ın bir konuşması var, ne diyor biliyor musunuz, ‘vatanı satmak yüksek faizle, yüksek enflasyonla, kötü yönetimle, ülkenin ve milletin kaynaklarını heba etmekle olur’. İlk defa bu kürsüden böyle bir cümle kuracağım, Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a yürekten katılıyorum, 2015’ten beri vatanı satmak için gösterdiği üstün hizmetlerden ötürü de hakikaten milletimizin takdirine bırakıyorum.”

    İlgili Haberler

    ÇOK OKUNANLAR