• Özgür Özel Silivri’de konuştu: 45 kişiyi öldürenleri salıyorlar, hiçbir suçu olmayanları burada
    19 Aralık 2024

    Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Silivri Cezaevi’nde yaptığı açıklamada, “Selefi gruplar Atatürk Havalimanı’nda 45 kişiyi tarayarak öldürdüler. Yedi tanesi tutuklandılar. Altı tanesi 46 kere ağırlaştırılmış müebbet aldı. Sekiz yıldır yatıyorlardı. Yargıtay, 12 Aralık günü bu altı kişiye verilen cezaları ağır bulmuş, ‘Bir daha yargılayın’ demiş ve ‘Yattığı süre yeter’ deyip salmış hepsini. Nereye salıyor? Suriye’ye. Kim salıyor? Yargıtay 3’üncü Dairesi. Bu daireye demişler ki ‘Suriye’de işler değişti. O selefiler artık iktidar, kahraman; arkadaşlarını salıverin.’ Tıpış tıpış saldılar. Çıktı gitti o IŞİD’çi. Arkasında HTŞ, Suriye var çünkü. Ahmet Özer’i, Tayfun Kahraman’ı, Osman Kavala’yı burada tutacaksın. İş mi bu? Bu vicdansızlığı AK Partili ve MHP’li olanlara anlatın” ifadelerini kullandı.

    Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özgür Özel, Silivri Cezaevi’ne yaptığı ziyarette Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer, Gezi tutukluları Osman Kavala, Tayfun Kahraman, Can Atalay ve eski Çağdaş Hukukçular Derneği Başkanı Selçuk Kozağaçlı ile görüştü. Genel Başkan Özel, ziyaretin ardından yaptığı açıklamada, “Değerli arkadaşlar, öncelikle Silivri’de, cezaevi önünde bu ziyaretimizi sabahın erken saatlerinden beri bekliyorsunuz. Bu saate kadar da takip ettiniz. Her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Ben Silivri Cezaevi’nde Esenyurt Belediye Başkanımız Sayın Ahmet Özer’i, ayrıca Gezi davasından tutuklu Parti Üyemiz Sayın Tayfun Kahraman’ı, Gezi davasından tutuklu Hatay Milletvekilimiz Sayın Can Atalay’ı ve Sayın Osman Kavala’yı, ayrıca Soma davasının Avukatı Sayın Selçuk Kozağaçlı’yı ayrı ayrı ziyaret ettim” dedi.

    Özel, şunları dile getirdi:

    “17-25 ARALIK’TA YAŞANANLARI YAŞIYORUZ”
    “Ahmet Özer ile olan görüşmelerimize İstanbul İl Başkanımız Özgür Çelik de katıldı, görüşmeyi birlikte gerçekleştirdik. Esenyurt’un, Türkiye’nin en büyük belediyesinin, 1 milyonun üzerinde nüfusu olan belediyemiz Esenyurt’un, yüzde 50’nin üzerinde bir oyla, iki kişiden birinin oyunu alarak seçilmiş Belediye Başkanı Ahmet Özer’i tutukluluğunun 51’inci gününde ziyaret etmenin büyük üzüntüsü içindeyim, öncelikle bunu ifade edeyim. Kısaca hatırlayalım. Kendisi bir akademisyen, kendisi bu ülkenin Cumhurbaşkanından, Cumhurbaşkanı Yardımcısından, bakanlarından, Meclis Başkanlarından aldığı davetlerle defalarca Kürt sorunun barışçıl yollardan çözümü ve demokratik yollardan çözümü noktasında görüş bildirmiş; ömrü boyunca silahlı mücadeleye hep karşı olmuş; hep demokratik açılımları ve barışı savunmuş. Cumhuriyet Halk Partisi’nin 11 yıldır üyesi. Birkaç kez milletvekili adayı olmuş. Son belediye başkan adaylığı da Esenyurt’ta parti tarafından yapılan kamuoyu araştırmalarında aldığı yüksek destek sonucunda aday gösterilmiş birinden bahsediyoruz. Kendileri sandıktan çıkıp da ki şu anda 17-25 Aralık haftasındayız… Hatırlarsanız Sayın Devlet Bahçeli bu haftayı ‘yolsuzlukla mücadele haftası’ olarak nitelendirmiş ve Sayın Erdoğan’ı, ailesini, siyaset arkadaşlarını yolsuzluğun üstünü örtmeye çalışmakla her zaman suçlamış. Odasındaki saati 17.25’e ayarlamış. Erdoğan’dan hesap sormazsa namert olduğunu da bütün kamuoyuna açıkça söylediği bir süreç 17-25 Aralık haftası. Haftanın isim babası Devlet Bahçeli, o haftanın içindeyiz. Bu haftanın içinde şimdi ülkeyi ‘O hafta yaşananlar, FETÖ’nün kumpasıydı’ diyen bir iktidar yönetiyor. O haftaya da ‘Yolsuzluklar en üst noktaya çıkmıştı’ diyen Devlet Bahçeli’nin desteğiyle yönetiyor bu ülkeyi. Biz bu süreçte o dönemlerde ne yaşandıysa, aynı şeyleri yaşıyoruz. Bugün yaptığım her bir ziyaret o açıdan anlamlı.”

    “SALÇA SATAN KİŞİYLE GÖRÜŞMELERİ ŞÜPHELİ SAYILDI”
    “Ahmet Özer’in evine ve işyerine FETÖ’nün ilk dönemlerindeki gözü dönmüşlüğüyle, kapılar koçbaşları ile kırılarak, kapıyı açan eş ittirilerek, yukarıya yatak odasına gidilip uyandırılmasına bile izin vermeyip ekiplerin uyandırdığı utanç verici, itibarsızlaştırıcı bir sürecin sonunda, evde ve belediyede yapılan aramalarda avukat bulundurulmadan deliller toplandı. Bu toplanan delilerle bir tutuklama yapılmaya çalışıldı. Tutuklamaya yapılan itirazda itiraz mahkemesi bile ‘Her ne kadar bu delilerin tek başına tutuklama gerekçesi olması tartışmalı olsa da..’ diyerek, karar kurdu. Dedi ki ‘Bir gizli tanık var. Ama gizli tanık da tek başına tutuklama gerekçesi olamayacak olsa da tutukluluğunun devamına.’ 50 gündür o gizli tanığın ağzından bir şeyler yazmaya çalışıyorlar. Ama iş öyle bir noktaya geldi ki bu gizli tanığın ne kadar boş ve söyleyebileceklerinin ne kadar havada olduğu ortaya çıktı. 50 gündür iddianame yazamıyorlar. Bugün iddianame yazması beklenen savcı, kendisine işte İngilizce takma isimlerle ‘hızlı savcı’ filan söylenen ve 200 kişilik davaya 4 günde iddianame yazmakla övünen bir savcı. Bir kişilik davaya 50 gündür iddianame yazamadı arkadaş. Yazamaz, çünkü olmayan şeyi yazmasını istiyorlar. Ona bu talimatı veren kişi ona diyor ki ‘Ahmet Özer’i suçlu ilan etmelisin.’ Neyle? Sabahın köründe toplanıp da boş çıkan delillerle olmuyor. Abuk sabuk bir gizli tanıkla olmuyor. Şöyle bir iş yaptılar, buradan bütün Türkiye’ye ibaret-i alem olsun diye açıklıyorum. Ahmet Özer’in tam 12 yıl boyunca geriye gitmişler, tarihi belli; 01.01.2012’den bugüne yaptığı bütün telefon görüşmelerine bakmışlar. Hepsini çıkarmışlar. İçlerinde geçmişte suç işlemiş, herhangi bir örgütle irtibatlı olabilecek 12 kişiyi seçmişler. O 12 kişiden suç icat etmeye çalışıyorlar, Ahmet Özer’e. O 12 kişiden biri öğrenci velisi, ‘Kayıt için yardım istedim Ahmet Özer’den’ diyor. ‘7 yıldır da bir daha görüşmedim’ diyor. Biri Ahmet Özer’in yazdığı resmi denetimden geçmiş, ISBN numarası olan, savcılıkça hakkında bir işlem başlatılmamış bir kitabı tasarlıyor. Ahmet Bey ile iki ay gibi bir sürede yedi kere telefonda görüşmüş. Bununla suçlanıyor. Örneğin o savcı, sen bir kitap yaz anılarını yapan. Kapak tasarımcısıyla kaç kere telefonda görüşüyorsun bir bak bakalım. Kitabın kapağının tasarlandığı iki ayda yedi telefon görüşmesiyle suçlanıyor. Biri var, belli günlerde 8-9 kere telefonla görüşmüş. Yazı yazdığı internet sitesinin genç bir editörü. Yazıyı koyuyor. ‘Orası böyle olsun, burası böyle olsun, buraya resim olsun, başlığı büyük mü yapsanız?’ Bu görüşme ile suçlanıyor. Biri kızının meşhur evinin kiracısı, kira yatıran kişi. Öbür taraftan da bir diğeri ise Şanlıurfa’dan gelip de biber salçası satan kişi. Hep ayın aynı günlerinde kendisini aramış. Niye? Üniversiteye geliyor. Diyor ki ‘Ahmet Bey, ben geldim, biber salçalarını getirdim.’ Ahmet Bey de biber salçalarını kendi alıyor, hatta bazı öğretim görevlilerine de yönlendiriyor. Bu kişiyle yaptığı telefon görüşmelerini şüpheli telefon görüşmeleri olarak sayıyorlar. O biber salçasını satan, oradan çıkıyor, adliyeye gidiyor, savcılara da satıyor. Böyle bir şeyden terör soruşturmasına salça olunur mu yahu? İnsanda biraz utanma olur.”

    “BİR AN ÖNCE İDDİANAME YAZILIP TUTUKLULUK HALİ SONLANDIRILMALI”
    “Bütün HTS kayıtlarını, 12 yıllık çıkarmışlar. Yazıyor, ‘01.01.2012’den bugüne yaptığı görüşmeler içinde bu kişilerle…’ Kişilerin ortak özelliği Kürt olmaları, DEM Parti’ye yakın isimler olmaları ya da hiç alakasız, işte kiracılar, salçacılar filan. İkisi de Van ve Mersin’in DEM il başkanları. Birinden milletvekili adaylığına destek istemiş. 20 yıl önce daha partinin adını, notlarda yazıyor, partinin adını ben yanlış hatırladım, arkadaşlar yanlış hatırladı, o tarihteki yazdıkları isim DEHAP. DEHAP’ta yöneticiyken milletvekilliğine destek istemiş. Bir görüşme de 12 yıl önce. ‘Aday olsam milletvekili olur muyum?’ diye düşünmüş. Bakmış, ışık alamamış. CHP’ye başvurmuş, CHP’den de olamamış ama 12 yıldır da CHP üyesi. Ahmet Özer böyle. DEM Parti ile de ilişkisi olan ama meşru siyaset zemininden hiç sapmamış. Baktı DEM’den olamıyor. DEM’e tırnak içinde söylüyorum. ‘Kendini beğendirememiş.’ Gelmiş CHP’den aday olmuş biri. Bu kişi Esenyurt’u kazanınca ‘Efendim siz DEM ile işbirliği yaptınız.’ Zaten biz bir aday belirlerken Esenyurt gibi bir yerde Kürtlerden de oy alabilecek bir aday belirlemeye çalışıyoruz, DEM seçmenine de sempatik gelecek bir aday belirlemeye çalışıyoruz. Geçmişte DEHAP’tan milletvekili adaylığı var, HEP’te milletvekili adaylığı var. Bizde de üç dönemdir var. İyi bir akademisyen, konuyu biliyor, saygın birisi, 12 yıldır üyemiz. Şimdi kendisini terör ile ilişkilendiriyorlar. Neyle? 12 yıl önce yaptığı telefon görüşmeleriyle. Şimdi eğri oturup, doğru konuşalım. 10 yıl önce yapılan telefon görüşmelerinden sorumlu tutulacaksak, bugün bir AK Parti milletvekili kalır mı bugün terörist olduğu anlaşılan biriyle 10 yıl önce görüşmemiş? Bir AK Parti belediye başkanı kalır mı? Kardeşim bugün FETÖ’cü dediklerinizin hepsi o dönem can ciğer kuzu sarması siyaset arkadaşlarınızdı. Yaptığınız telefon görüşmeleri suç olabiliyorsa 10 yıl öncekiler, hepinizi FETÖ’den içeri toplarlar. Şimdi bu savcıya bunu söyleyenler aslında AK Parti’deki bütün siyasetçilere Silivri’nin kapısını aralıyorlar. Aynı muameleyi ona yapsan hepsini atarsın. Hani biz gözümüz dönse, yapmayız da iktidar olacağız ya seçimlerde, zaten bütün sıkıntı o ya… Belediyelere saldırmak ondan, önde gidiyoruz ya anketlerde, her şey AK Parti’nin gidişini gösteriyor ya… Bu yaptığınızla bir AK Partili dışarıda bırakmaz, bu Silivri’ye doldururuz. Bak yapmayacağız, vallahi de billahi de 10 yıl önceki telefon görüşmenizden suç icat etmeyeceğiz. Ama tut ki gözümüz döndü, hepinizi atarız içeri bu yöntemle. İş mi, akıl mı? Bunu bir düşünün. O yüzden bir an önce bu iddianamenin yazılması, Ahmet Özer’in hiç beklemeden tutukluluk halinin ortadan kaldırılması, tutuksuz yargılanması ve çok eminiz ki yargı sonunda artık asla ve asla yargılamanın sonunda suçlu olmadığının ortaya çıkmasını bir an önce istiyoruz.”

    “ANAYASANIN ‘A’SINI AĞZINIZA ALIP NASIL GÖRÜŞECEKSİNİZ?”
    “Şimdi bugün görüştüğüm arkadaşlarımla ilgili öncelikle şunu söyleyeyim: Numan Bey yine diyor ki, ‘Gelecek ay geleceğiz, anayasa görüşmeleri için bir tur daha gideceğiz.’ Tabii çayımız, kahvemiz mevcut hiç sorun yok, her zaman başımız gözümüz üstüne bekleriz de anayasanın A’sını ağzınıza alıp da nasıl konuşacaksınız bizimle? Anayasa diyor ki, ‘Uluslararası anlaşmalar her şeyin üstündedir.’ Bir kere AİHM kararı var Kavala ile ilgili, 7,5 yıldır Kavala’yı burada tutuyorsunuz. Anayasa Mahkemesi kararı var Can Atalay ile ilgili, seçilmiş milletvekilini burada tutuyorsunuz. Gezi davası ki hepsinin ortak paydası, Tayfun Kahraman kardeşimi burada tutuyorsunuz. Diğer taraftan Mine Özerdem ile Çiğdem Mater’i Bakırköy Cezaevi’nde tutuyorsunuz. Önümüzdeki haftalarda onları da ziyarete gideceğim. Anayasa’nın A’sına uysanız bir kere bu mahkemede üç kere beraat aldı bu insanlar. Bu mahkeme FETÖ’nün kurduğu bir iddianameyi ‘Kıymetlendirdik’ diyor, ‘Delilleri kıymetlendirdik, biz de kullanıyoruz’ diyor. Bu salonda, ben buradaydım, bu arkamdaki salonda. Gezi davasında ‘Türk milleti adına’ dediler, hep birlikte ayağa kalktık, o hakimler her ne kadar iddianamede ‘bu, bu, bu varsa’ diye, FETÖ’cülerin iddialarını hakim sayıp, ‘Bunların hiçbir delili bulunamadığından hepsinin beraatına’ demişti. Bu mahkemedeki beraat birinin vicdanına, aklına ters geldiği için salmadılar; bir dava daha açtılar. Bu davada kimi iki kere, kimi üç kere beraat eden arkadaşlarımıza hepiniz de biliyorsunuz, hepimiz biliyoruz ki olmayan bir suçu yüklediler, içeride tutuyorlar. Şimdi Tayfun Kahraman’ın Anayasa Mahkemesi süreci var. Çok eminiz ki bir yandan da sağlık durumu, kronik hastalığı, fevkalade sorunlu ve içeride durduğu her gün kendine ıstırap. Evladı Vera’ya ıstırap. Bütün aileye ıstırap. Ama Anayasa Mahkemesi onun için de hak ihlali kararı verecek. Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararlara uymayanlar sonra gelip kapımızı çalmasınlar, ‘Anayasa konuşalım’ diye. A’dan Z’ye anayasaya tam uyulduktan sonra ancak anayasa konulu kahve içilebilir. Yoksa vallahi Manisa’daki üzüm rekoltesinden bahsedeceğim Numan Bey’e. O kadar net söylüyorum. Bu kadar anayasa ihlaline sessiz kalıp, kendi milletvekilini burada tutup, bu insanların bu kadar hakkını yedirtip ondan sonra gelip de “Anayasa manayasa” diye hiçbir şey söylemesinler.”

    “SUÇ İCAT ETTİLER, CEZALANDIRMAYA ÇALIŞIYORLAR”
    “Gezi’de yatan herkes hepimiz yerine yatıyor. Benim yerime yatıyorlar, benim yerime. Biz hepimiz oradaydık ve Tayfun Kahraman çıktı açıklama yaptı, ‘Başbakan Erdoğan’la görüştüm, mahkeme kararı beklenene kadar ağaçlar kesilmeyecek, karar Gezi lehineyse oraya inşaat yapılmayacak, aleyhineyse bile referandum yapılacak, İstanbullu karar verecek. Bu şartlarda evlerimize dönmeyi Gezi sakinlerinin değerlendirmesine sunuyorum’ dedi. Yüzde 99 o açıklamadan sonra zaten ayrıldı oradan. Erdoğan da bu açıklamayı övdü. Ama şimdi suç icat ettiler ve hepimizin yerine orada olan ve sonuç alan, parkı kurtaran, AKM‘nin yıkılıp da yerine AVM yapılmasına engel olan arkadaşlarımızı cezalandırmaya çalışıyorlar. Bunu net bir şekilde reddettiğimizi ifade etmek isterim.”

    “YARGITAY NE OLDUYSA ALTI IŞİD’LİYE VERİLEN CEZAYI AĞIR BULMUŞ”
    “Şimdi gelelim meseleyle doğrudan ilişkili çok sıcak bir gündeme. Nedir? Terör örgütü IŞİD, yani hiçbirimizi Müslüman kabul etmeyen, Türkiye’de kendini Müslüman kabul eden, Müslüman olduğunu söyleyen hiç kimseyi Müslüman kabul etmeyen, selefi gruplar Suriye’deki. Türkiye’ye sınırdan geçip, gelip Atatürk Havalimanı’nda, suçu günahı olmayan 45 kişiyi tarayarak öldürdüler. 45 kişiyi. Bunlardan üçü orada öldürüldü, yedi tanesi takip eden operasyonlarda orada ve sonra kaçtıkları yerlerde tutuklandılar, cezaevine konular. Yargılandılar ve bunlardan bu yedi kişiden altı tanesi 46 kere ağırlaştırılmış müebbet aldı. O insanları öldürme suçunu işlemek ya da o suça iştirak etmek. Alıp götürüyor, silahını oradan geçiriyor, kullanacağı mermiyi orada tutuyor, onu evinde saklıyor. 46 kez ağırlaştırılmış müebbet, 45’i ölümler bir tanesi de anayasal düzeni yıkmaya teşebbüs suçu. Tabii olduğu örgüt, öyle bir örgüt ya IŞİD. Bunlar burada sekiz yıldır yatıyorlardı, sekiz yıldır. Birinci kademe cezayı verdi, istinaf onayladı, Yargıtay’da bekliyor. Yargıtay ne olduysa 12 Aralık günü bu altı kişiye verilen cezaları ağır bulmuş, ‘Bunları bir daha yargılayın’ demiş. Ve ‘Yattığı süre alacağı cezaya yeter’ deyip salmış hepsini. Bakın o gün orada her birimiz olabilirdik. Her birimizin eşi, dostu, akrabası, evladı, anası, babası o havaalanında olabilirdi. Göz kırpmadan vurdular. Onlar selefiymiş, İslam onların istediği gibi yaşanacakmış, Türkiye’deki kimse onların gözünde Müslüman değilmiş. Taradılar. Bu kadar cani bir örgüt, bunlara verilen ceza çok, bu cezayı düşür, bu sırada da ‘saldım’ diyor. Nereye salıyor? Suriye’ye salıyor. Kim salıyor? Salan Yargıtay 3’üncü dairesi. Kim bu daire? Can Atalay seçildiği halde salmayan daire. Kim bu daire? Somalı madencileri öldürenlerin cezalarını affeden, aldıkları cezaları bozan, alanları salan daire. Bugün ziyaret ettiğim Selçuk Kozağaçlı’yı burada tutan daire. Bu daire şöyle bir daire, ne söylenirse onu yapan bir daire. Bu daireye demişler ki, ‘Suriye’de işler değişti. O selefiler artık oldu iktidar. O selefiler artık kahraman ve devrimci. O selefilerin arkadaşlarını salıverin gari.’ O selefilerin arkadaşlarını Suriye’deki bu konjonktürden dolayı tıpış tıpış saldılar.”

    “45 KİŞİYİ ÖLDÜRENLERİ SALDILAR, KAVALA YEDİ YILDIR YATIYOR”
    “Bakın ülkeyi yönetenlerin verdikleri talimatlar ve talimatları uygulayanların gözü nasıl dönmüş onu görün. Atatürk Havalimanı’nda 45 kişiyi öldürenleri bu konjonktür gereği salıyorlar. Ama bir yandan Osman Kavala’yı yedi yıldır burada tutuyorlar. Sekiz yıldır yatan IŞİD’çı, 45 kişi öldürmüş ya da öldürecek mermiyi temin etmiş, parayı vermiş, evinde yatırmış ya da öldürmüş. Türkiye mahkemeleri ağırlaştırılmış 46 müebbet vermiş, onu salıyor. Osman Kavala kimsenin burnunu kanatmamış, yedi yıldır burada yatıyor. Selçuk Kozağaçlı yedi yıldır burada yatıyor. Can Atalay, Tayfun Kahraman 36 aydır burada yatıyorlar. Mine Özerden Bakırköy Kadın Cezaevinde yatıyor. Çiğdem Mater Bakırköy Kadın Cezaevinde yatıyor. Nasıl olacak bu iş? Vicdan mı bu? İnsaf mı bu? Kim ölmüş? Gezi’de hayatını kaybedenler, tamamı polisin elindeki caydırıcı gaz bombasını silah gibi kullanması yüzünden hayatını kaybedenler ya da yukarıdan düşenler. Bunların elinde şu kadarcık kan var mı? Yok. Ama onlar yedi yıl yatsın, yatmaya devam etsin, ne eline silah almış ne mermiye dokunmuş, ne bir şey yapmış. Sadece ve sadece Tayyip Erdoğan’ın bunlara kafası atmış. Tek sorun bu. Ve bu mesele üzerinden onlar yatacak ama Suriye’de işler değişti, 45 kişiyi katletmiş adamlar gidecek. Hadi bakalım bir dahaki mahkeme bul onları. Suriye sınırı bu haldeyken, o selefi terör örgütü birinci kademe mahkemesindeki yargılamaya mı gidecek?”

    “ÇÜNKÜ IŞİD’Çİ, ARKASINDA HTŞ VAR”
    “Necip Hablemitoğlu, dün oradaydık. Necip Hablemitoğlu cinayetinden şüpheli yargılanan Levent Göktaş kaçtı Bulgaristan’a. Bulgaristan’da yakalandı, kırmızı bültenle Türkiye’ye iade edildi. Tutuklandı. Sonra serbest bıraktılar. Gerekçe, kaçma şüphesi yok. Kaçıyor adam. Bir öncesinde kaçmış nasıl kaçma şüphesi yok? Bakın, Bulgaristan’a kaçan adamı, kaçma şüphesi yok diye bırakacaksın. Her sabah sekizde evinden belediyeye giden adamı, kaçma şüphesi var diye burada tutacaksın. Evladını bir kere kreşe götürmekten başka bir talebi kalmamış Tayfun Kahraman’ı burada tutacaksın. Yedi yıldır bırak eline kan, bir tane sineğe dokunmamış olan Osman Kavala’yı burada tutacaksın. İş mi bu? Bu sesimizi duyan herkese şunu söylüyorum; bu vicdansızlığı eşinize dostunuza, akrabanıza, komşunuza özellikle AK Partili ve MHP’li olanlara anlatın. 45 kişiyi öldürenleri Suriye’de iktidar oldular diye, güya yönetimi ele geçirdiler diye sallıyorlar, hiçbir gücü suçu günahı olmayanları aynı koridorda tutuyorlar. Osman Kavala’nın karşı odasından çıktı gitti o IŞİD’çi. Onun arkasında HTŞ var, onun arkasında Suriye var çünkü.”

    “HERKES ÖZGÜRLÜĞÜNE KAVUŞANA KADAR MÜCADELE ETMEZSEK BİZE DE YAZIKLAR OLSUN”
    “Hatırlayın seçimlere gidiyorduk, 10 ay kala tuhaf bir hareketlilik oldu. Yargıtay’daki dosyalar Adalet Bakanlığı’na çekildi. Kimin? Hizbullah terör örgütünün. Bütün domuz bağcıların dosyalarını kanun yararına bozma yaptılar. Burayı boşalttılar. Firariler normal oldu, kimi milletvekili oldu kiminin avukatları milletvekili oldu. Neden? Tayyip Bey, Hizbullah’la el sıkıştı diye. Domuz bağcılar, Gonca Kuriş’i katledenler, bilmem neler Tayyip Bey’le el sıkıştılar diye geldiler. Bugün de Tayyip Bey’le el sıkıştı diye Tayyip Bey’e ‘O Suriye’de yaşananlara mutabık olacaksın’ dedi diye Amerika ve İsrail, burada suçsuz insanların karşı odasından 45 kişinin katilleri çıktı gitti. Adaletse bu, bunun adına ‘adalet’ diyorsunuz olmaz olsun adaletiniz, yere batsın adaletiniz. Biz de bu adaletsizlikle mücadele edip de sizin haksız yere burada tuttuğunuz herkes özgürlüğüne kavuşana kadar mücadele etmezsek bize de yazıklar olsun. Sonuna kadar bu mücadeleyi sürdüreceğiz. Bu olmaz, o 45 kişinin ailelerinden, her birisi şimdi ne hissediyor acaba?”

    “MİT’E SORULMUŞ HİÇBİR ÜYE YA DA ADAY ÜYE YOKTUR”
    CHP Lideri Özel, “10 bin CHP üyesinin bilgilerinin MİT’le paylaşıldığı” hakkındaki iddianın sorulması üzerine, “Külliyen yalan. O zaman da söyledik. Mevcut hiçbir üye zaten yurt dışı üyeliklerle ilgili, mevcut hiçbir üye sorulmayacağı gibi ikincisi asla ve asla, eğer orada bir örgütümüz varsa ve örgütümüz konudan eminse o da sorulmayacak. Ama örgütümüz ‘Bizim de şüphemiz var’ diyorsa, ki Paris’te başımıza geldi. İkincisi, hiç üyemizin olmadığı eyaletlerden Amerika’da 50 eyalet var, o eyaletlerden başvuru geliyor. ‘Eğer orada bilgi alabileceğimiz kimse yoksa o durumda sorarız’ dedik. Bugüne kadar da Milli İstihbarat Teşkilatı’na sorulmuş hiçbir üye ya da aday üye yoktur. Külliyen yalan” yanıtını verdi.

    İlgili Haberler

    ÇOK OKUNANLAR