DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “İmralı görüşmelerinin yeniden başlaması ve tecridin son bulması için mücadele etmek barışa olan inancımızın bir gereğidir. İmralı, siyasetin şiddet ve çatışmadan hukuki zemine geçeceği yerdir. İmralı görüşmelerini zamana yaymak, keyfi davranmak doğru değil. Toplum nezdinde bu çözümden ve diyalogdan kaçmak gibi okunuyor, bu fırsatçı eğilimlere tenezzül etmeyin. İmralı’nın kapılarını açın; 2025’in barış, özgürlük, demokrasi, umut yılı olmasının önünü açın” dedi.
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisinin 2024 yılındaki son grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. DEM Parti’nin 2024’teki emek ve hak mücadelelerine verdiği desteklerle ilgili konuşan Bakırhan, eylemler ve protestolara verdikleri destekleri anlattı.
Bakırhan, “2024 yılı DEM Parti için mücadele, dayanışma ve umut yılı olmaya devam etti. Halkın adalet, barış ve özgürlük taleplerine yanıt vermek üzere attığımız adımlar geleceğe olan inancımızı daha da büyüttü. Yeni yılda aynı kararlılıkla yürüyeceğimizin sözünü yenilemek istiyorum” dedi.
Bakırhan, Suriye’de hayatını kaybeden gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’i de anarak gazetecilerin üzerindeki baskılara tepki gösterdi. Bakırhan’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
“DEM Parti olarak yerel seçimlerde halkın iradesini gasp edenlere karşı da büyük bir mücadele sergiledik. Bu irade gasbı artık sadece Kürt belediyeleriyle yetinmiyor, farklı partilerin belediyelerine de sirayet etti. Sadece belediyelere kayyum atamakla yetinmiyorlar. Muhalefet belediyelerin hizmet üretmesin diye SGK borcu diye bir şeyle engellemeye çalışıyorlar. Yandaşlardan tek kuruş vergi almıyorlar, SGK borçlarını tahsil etmiyorlar. 2014’te belediyeyi (Siirt) aldığımız zaman devlet hiçbir vergisini tahsil etmemişti öncesinde. Bizim belediyeler iktidara geldikten sonra başladı icralar, hizmet üretmemizi istemediler. Şimdi de muhalefet belediyelerini SGK borçlarıyla engellemeye çalışıyorlar. Sanki Türkiye’nin tek gündemi SGK’nın borcuymuş, sanki gençler her gün yoksulluktan dolayı intihar etmiyormuş gibi bir tablo yok Türkiye’de. Yandaş medyanın bütün gündemi SGK borçları. O borçlar ödenseymiş Türkiye bu halde olmayacakmış, yalanınız batsın. Bu çürümüş, bitmiş, halk iradesini yok sayan rejime karşı mücadele etmeye devam edeceğiz. Kayyum gasbı ortadan kalkıncaya, yerel demokrasi esas alınıncaya kadar siyasi darbelerin karşısında duracağız.
“Hamasetle doyurmaya çalışıyorlar ülkeyi”
Asgari ücret 17 bin lira, emekliler 12 bin lira maaş alıyorlar. Emin olun, bu aldıkları maaşın bir yıl içerisinde alım gücü yarı oranında. İktidar, ‘2024 yılında ekonomi düzeliyor’ derken emekliler iktidarın tersine 2024 yılını açlık ve sefalet yılı ilan etti. İktidar, dışarıda hamaset çığlıkları atarken içeride açlık ve yoksulluğun her evin asıl gündemi olduğunun sanki farkında değil. Hamasetle karın doymuyor, çocuğa süt, mama alınmıyor, hamaset ev kirasını ödemiyor, hamaset yoksulluğu gidermiyor. Hamasetle doyurmaya çalışıyorlar ülkeyi. 20 binden fazla şirket iflas etti. 2024 yılında iki tane fotoğraf ortaya çıktı. Biri, iktidarın politikalarıyla krizi fırsata çeviren ve zenginleşen küçük bir azınlığın; diğeri iktidarı çektiği açlık ve sefalet fotoğrafıydı. İktidar, zenginlerin fotoğrafına bakarak; ‘Ekonomi düzeldi’ diyor. Yandaş sermayeye bakınca tabii ki ekonomide sorun görmezsin. Onların yaşadığı şatafata bakınca tabii ki, ‘Türkiye’de ekonomik kriz yok’ dersin. Askıda ekmeğin peşinde olan ailelerin fotoğrafına bak.
“Milyonlarca asgari ücretliye sadaka değil, insanca yaşayabilecekleri ücret verilsin”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2024 yılı boyunca yoksul haldeki milyonlarca insana sabır diliyor. Bu sabrı biraz sermayeye de dile, ihalelerle zengin ettiğin yandaş sermaye de biraz sabretsin. Asgari ücretliye, emekliye sabır ama sermayeye sefahat dileyip duruyor iktidar. Cumhurbaşkanı Erdoğan, kabine toplantısından sonra bütçenin halkın bütçesi olduğunu söylüyor. 2025 bütçesi, halkın bütçesi değildir; faiz lobilerinin, savaşın, sermayenin bütçesidir. 2025 yılı bütçesinden faiz lobilerine 1 trilyon 950 milyar lira, savaş baronlarına 1 trilyon 608 milyar TL, vergi harcaması adı altında sermayeye 3 trilyon lira kaynak ayırdınız. Bu bütçeye halkın bütçesi diyebilir misiniz? Asgari ücret görüşmeleri devam ederken iktidara çağrıda bulunuyoruz. Artık biraz da sermaye, zenginler sabretsin. Milyonlarca asgari ücretliye sadaka değil, insanca yaşayabilecekleri ücret verilsin. Artık bu emekçilerin alın terini teslim edin.
“Suriye’de barışa giden yol, Şam’dan, Halep’ten, Lazkiye’den geçer”
Orta Doğu’da yeni bir döneme girdiğimiz apaçık ortadadır. Rejimin çöküşüyle beraber Afrika boynuzundan Afganistan’a kadar jeopolitik manzarayı yeniden şekillendirecek bir süreçle karşı karşıyayız. Suriye’deki rejim değişikliklerinden sonra küresel güçlerin spot ışıkları Irak’a çevrilmiş durumda. Lübnan, Libya ve İran için de senaryolar hazırlanıyor. Suriye savaşı bir kez daha şunu bizlere gösterdi: Demokrasi, iç ve toplumsal barışı olmayan; emekçinin hakkını, hukukunu almadığı ülkeler böyle tehlike altındadır ve hayatta kalma şansı her geçen gün gittikçe zayıflıyordur. Suriye’de barışa giden yol, Şam’dan, Halep’ten, Lazkiye’den geçer. Çözümün adresi dışarıdan müdahaleler değil, Suriye’nin kendi halklarıdır. Suriye, Suriyelilerindir. Kimsenin Suriye’de hesap yapmasına ihtiyaç yok, çözümü Suriye’de görmek gerekiyor.
“Suriye’de statükoyu savunan tek bir devlet var, Türkiye”
İçeriyi konsolide etmek için ekonomik krizi örtmek için Kürt düşmanlığına da yeni bir zemin yaratmak için Halep’teki Mehter marşı durduysa iktidarı Ortadoğu’da gerçekler üzerine tefekkür etmeye çağırıyoruz. İç savaşta büyük bir yıkıma uğrayan Suriye’nin yaralarının sarılması ve ülkemizdeki mültecilerin gönüllü bir şekilde kendi yurtlarına dönmesi için Türkiye’ye büyük bir sorumluluk düşüyor. Bu konuda iktidarın atacağı bütün adımlara destek sunacağız. Ancak, 14 yıllık iç savaş sürecinde olduğu gibi Suriye halkının iradesini yok sayan, orada yaşayan halklara ve inançlara yönelik dışlayıcı tutumu asla kabul etmeyeceğiz. İktidar, Suriye’ye beton ve silah ihraç ediyor. İktidar bilsin ki beton ve silah ihraç ederek istikrar ve huzuru sağlayamaz. Aksine Suriye’yi Lübnanlaştırır Libyalaştırır.
Suriye’de kaos büyük ama net olan bir şey var: Suriyeliler kendileri için hiçbir hak ve hukukun olmadığı 2011 öncesine artık dönmek istemiyor. Bugün Suriye’de statükoyu savunan tek bir devlet var, Türkiye. Yıllarca savaş verildi, yakıldı, yıkıldı; yeni bir yönetim oluşacak ama oraya statüko dayatıyor. Suriye’de yaşayan Aleviler, Dürzüler, Hristiyanlar başta olmak üzere herkesin can, mal ve kimlik hakları garantiye alınmalıdır. Suriye’de yaşayan başta azınlıklar olmak üzere tüm halk ve inançlara yönelik olası katliamların önüne geçilmelidir.
“Türkiye’de iç barış, sınırın öte tarafında Kürtlerle savaş olmaz”
Türkiye bir yandan ‘bu yüzölçümüyle yetinmemeliyiz’ diyor, bir taraftan da utanmadan ‘Suriye’nin toprak bütünlüğünden yanayız’ diyorlar. Bu çelişki yetmiyormuş gibi SMO gibi paramiliter güçlerle birlikte Suriye’nin en istikrarlı bölgesi olan Kuzeydoğu Suriye’ye, Rojava’ya saldırıları destekliyor, saldırılar düzenlenmesine sebebiyet veriyor. Suriye’nin en istikrarlı bölgesini hedef alıyor. Kuzeydoğu Suriye, Ortadoğu’nun en istikrarlı bölgesidir. Sürekli orada bir tehdit varmış gibi yansıtılıyor. Suriye’nin Kuzeydoğu bölgesinden buraya tek bir çakıl taşı atıldığını gören oldu mu? Ama işte iktidar öyle bir algı yaratmaya çalışıyor.
”Peki aynı gönül bağı neden Suriye’deki Kürtlerle yok?”
Sayın Erdoğan, ‘Halep ve Şam’la bir gönül bağımız var’ diyor. Peki aynı gönül bağı neden Suriye’deki Kürtlerle yok? Türkiye’de yaşayan milyonlarca Kürt’ün sınırın öte tarafındaki kardeşleriyle gönül bağı yok mu Sayın Erdoğan, oraya attığınız her bombanın Türkiye’deki Kürtlerin yüreğinde infilak ettiğinin farkında değil misiniz? Biz ‘iç barışımızı tesis edelim’ dedikçe siz barışa giden yolu dinamitliyorsunuz. Türkiye’de iç barış, sınırın öte tarafında Kürtlerle savaş olmaz. Suriye’de 4 milyona yakın Kürt yaşıyor. Duydunuz mu Kürtlerin Türkiye rejimine karşı herhangi bir ajandalarının olduğunu? Ben duymadım. Geçen gün önce MİT Başkanı Suriye’ye gitti, hemen peşinden de Bakan 5 saat araç yolculuğuyla Şam’a gitti. Araç yolculuğuyla gidildiğine göre orada bir güvenlik sorunu yok. Sayın Kalın, Sayın Fidan; Kobani’ye de ortaklaşma zeminini gitmek için gitsenize. Oraya da gazetecileri katletmek için SİHA’larını gönderiyorlar. Ankara’da Kürt sorunun çözmeyip bu sorunu sınır dışına çıkarmak kendi çözümünü de kaçırmak anlamına gelir.
“İmralı, siyasetin şiddet ve çatışmadan hukuki zemine geçeceği yerdir”
İmralı görüşmelerinin yeniden başlaması ve tecridin son bulması için mücadele etmek barışa olan inancımızın bir gereğidir. Biz, ‘İmralı’da tecrit kaldırılsın’ derken inanıyoruz tecrit kaldırılırsa barışa vesile olacak. İmralı, siyasetin şiddet ve çatışmadan hukuki zemine geçeceği yerdir. İmralı görüşmelerini zamana yaymak, keyfi davranmak doğru değil. Toplum nezdinde bu çözümden ve diyalogdan kaçmak gibi okunuyor, bu fırsatçı eğilimlere tenezzül etmeyin. Sayın Öcalan, ‘Zemin sunulursa katkı yaparım’ dediği günden beri bu zemin içeride ve dışarıda baltalanıyor. İkinci bir görüşmenin yapılması, tecridin kaldırılması, Sayın Öcalan’ın koşullarının oluşturulması ısrarla gerçekleştirilmiyor. Her seferinde bir bahane üretiyorlar. Açıkça soruyoruz, nedir derdiniz? Siz çözümden, barıştan, demokrasiden yana mısınız, değil misiniz? Sayın Öcalan’ın mesajlarıyla milyonlar alanlara aktı, kanın nasıl durduğunu, umudun nasıl büyüdüğünü yaşayarak gördük. İmralı’nın kapılarını açın; 2025’in barış, özgürlük, demokrasi, umut yılı olmasının önünü açın.”