İmamoğlu, Kanal İstanbul bilgilendirme toplantısında “Bir telaş var, acelecilik var…Açgözlülük var. Bunu hissettim” ifadesini kullandı. Bu projenin bir rant meselesi olduğunun altını çizen İmamoğlu, “Kaç tane yalan söylediler? Daha yeni, son seçimde, adayları dedi ki, ‘Bu benim gündemde yok’, Cumhurbaşkanı bile genel seçimde ağzına alamadı Kanal İstanbul’u. Bir yerde ifadesi bile yok. Bu kadar da korkuyorlar” dedi.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), bilim insanları tarafından kentin geleceğine en büyük tehdit olarak nitelenen iktidar projesi “Kanal İstanbul”a karşı yürütülen çalışmalarla ilgili bilgilendirme toplantısı yaptı. Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) ve İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu evsahipliğinde, İstanbul Planlama Ajansı (İPA) yerleşkesinde bulunan İPA Havuz’da düzenlenen toplantıya TBMM CHP Grup Başkanvekilleri Ali Mahir Başarır, Gökhan Günaydın ve Murat Emir, CHP Genel Başkan Yardımcıları Gökan Zeybek, Pınar Uzun Okakın, TBMM Saadet Partisi Grup Başkanvekilleri Selçuk Özdağ, Bülent Kaya, İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Hayrettin Nuhoğlu, milletvekilleri, belediye başkanları, bilim insanları ve bürokratlar katıldı.
Yakın geçmişte yaşanan kayyum atamaları sonrasında, Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) Başkanı kimliğiyle, TBMM çatısı altında bulunan partilerin genel başkanlarıyla bir araya geldiğini ve görüşmeler sonucunda konuyla ilgili Meclis’e ortak teklif verildiğini hatırlatan İmamoğlu “Bu bir rant projesidir” tanısını koydu ve özetle şunları söyledi:
“Dileriz ve isteriz ki, bu sesi iktidarın mensupları da duyabilsinler”
“Elbette dileriz ve isteriz ki, bu sesi iktidarın mensupları da duyabilsinler. Çünkü, gerçekten iktidarlar da geçici, makamlar da geçici. Esas mesele, yapılan her hususta kamunun kazançlı çıkması, toplumun kazançlı çıkması, milletimizin, devletimizin kazançlı çıkması. Elbette bireysel çıkarların hak, hukuk çerçevesinde de kıymeti çok özeldir. Onu ayrı bir yere koyuyorum. Ama bireysel menfaatlerin, siyasi menfaat çıkarlarının savunulduğu bir ülke olmaktan tam da tersine; aklın, bilimin, tekniğin savunulduğu bir ülke olma doğrultusuna geçmemiz lazım. Bu manada bugün, işte tam da kayyum meselesi gibi, kanal meselesinin de yine partiler üstü bir çerçevede tartışıldığı bir ortam ve bunun sürekli ve sürdürülebilir biçimde bir bilgilendirme platformuna dönüşmesi halini başlatmayı çok önemsedim.
“Burada bir açgözlülük var”
Kaybedilen davalar var, ama bir de kazanılan davayı görür görmez, artı, yargının özellikle olumsuz davalarda böyle biraz paldır küldür karar verme sürecini yakalar yakalamaz, dedim ki, ‘Bizim hemen bir toplanmamız lazım. Burada, seçimlerde gizledikleri ve ifade edemedikleri, etmedikleri bir başka sorun var, bir başka konu var. Bir telaş var, acelecilik var. Yani geç kalmış gibi bir tavır var. Açgözlülük var. Bunu hissettim. Açık ve net. Bu bağlamda, değerli başkanlarımızla, bu kapsayıcı buluşmayı yapmamızın endişesi budur. Ve bu, bizim muhafızlık ruhumuzdur. İyi muhafaza etmek, güzeli muhafaza etmek ve hele hele dünyanın en güzel toprak parçası, bu cennet vatanın en güzel bölümlerinden birisi, hatta birincisi demekle hiç kimsenin tereddüt etmeyeceği İstanbul’umuzun muhafaza edilmesi, korunması çok değerli.
“Biz bu meseleyi durdurmak zorundayız”
Bu manada İstanbulumuzun çok zarar gördüğünü, tahribat gördüğünü, geçmişten bugüne farklı tahribatların yapıldığını zaten hepiniz biliyorsunuz. Yan yana otururken Selçuk Özdağ, Sayın Grup Başkanvekili, milletvekilimiz, ‘Buna kalan İstanbul’un muhafızı da diyebilirsiniz’ diye güzel bir tarif yaptı. Evet; ‘kalan İstanbul’u muhafaza etmeliyiz. Hatta tahrip edilmiş alanlarını iyileştirmeliyiz. İstanbul’un şu son dönemde yüzlerce alanında yaptığımız restorasyonun, en küçüğünden en büyüğüne, nasıl bir ilgi gördüğünü, nasıl bir insanlara iyileştirme ruhu verdiğini inanın anlatamam. Küçücük mekanlar yapıldığında, o mahallenin tamamı mutlu oluyor. O ilçenin tamamı mutlu oluyor. Bu müthiş bir şey. Yani tılsımı çok yüksek bunun. Bir sihir gibi yani. Başka bir duygu. O bakımdan gerçekten İstanbul’un bu yönüyle, bırakın bu şekilde tahrip edilmesini, iyileşmeye çok acil ihtiyacı var. Ve bu memleketin en önemli meselelerinden birisidir. Ki çok saygıdeğer hocamız, hayatını bu sürece adamış Naci Hocamızın ifade ettiği gibi az önce, biz bu meseleyi durdurmak zorundayız. Gerçekten deprem sorununun çözümüyle ilgili verdiğimiz sınavda sınıfta kaldık. Kötü durumdayız. Vaktimiz azaldı. Ve bunun için büyük bir seferberlik isterken, temel sorunlarımız ve çözümleri önümüzde diziliyken, böyle bir meseleyi, İstanbullunun ve Türkiye’de her insanımızın önüne koymak, ne yazık ki göz göre göre milletimize diz çöktürmektir. Haklı hocamız. Göz göre göre milletimize diz çöktürmektir. Bu manada, kesinlikle bu mesele önemli bir biçimde istişare edildi.
“Yatları doldurup çuvala, attılar kenara”
Kısa bir hatırlatma yapmak isterim. 2011 yılı genel seçimlerinde, Sayın Cumhurbaşkanı, seçim kampanyasında, Kanal İstanbul’un böyle kısa bir sunumunu yaptı. Seçime çok az bir zaman kala. Çok affedersiniz, uydurma bir 3D sunum. Yani üç boyutlu; bir tane gemi gidiyor, sonra bir gemi öbür taraftan geliyor. Belki hatırlarsınız. Kanal projesi. Uydurma. Yani sanki akşamdan sabaha hazırlanmış, ‘Yeni bir boğaz yapıyoruz; kanal projesi!’ Ve bu ilk çıkışı, kaptanımızın söylediği gibi; yani bu yapılacak, boğaz trafiği rahatlayacak. Başka bir şey denmedi. ‘Bu yapılacak. Boğaz trafiği rahatlayacak. İstanbul’u kurtaracağız!’ Aradan bir zaman geçti. İkinci sunu: Biraz daha şekillenmiş, cicilenmiş, bicilenmiş. Bu sefer gemiler vızır vızır geçiyor, çok şık yat limanları var arada 6-7 tane. Bir de sağında solunda en az 30 kat, 40 kat uzay üssünü andıran, koca koca, kule gibi binalar var. Yani çok canlı, cafcaflı. Cafcaflı bir sunum. Bir anda şekil değişti; yat limanları, hatta önde villalar, arkada koca koca kuleler, falan filan! Tabii bir kızılca kıyamet koptu, ‘deprem’ dendi, ‘şu’ dendi, ‘bu’ dendi. Sıra üçüncü sırama geldi. Zat-ı muhterem, talimat vermiş ve yatay mimariye geçilmiş! Bir anda binalar kesildi! 4-5 kata indi. Bir anda sosyal konut konuşuluyor ya, yatlar kaldırıldı hemen. Yatları doldurup çuvala, attılar kenara. Kanal kaldı. Ve işte etrafta sosyal konutlar, falan filan.
“Adalar fay hattında…Bunlar üç tane ada yapacak”
Çok enteresandır; o cafcaflı yüksek binalar yapılırken, o yüksek binaların olduğu yerde, yat limanlarının yapıldığı yerde, tabii tartışmalar da yapılıyor. Deniyor ki; ‘Bu hafriyat ne olacak?’ Ne olacakmış biliyor musunuz? Projeleri var bizim arşivde. Hocam şimdi Kumburgaz fay hattını anlatırken, benim aklıma onların projesi geldi. O hafriyatla, neymiş efendim, Küçükçekmece Gölü’yle Büyükçekmece Gölü’nün arasına, üç tane ada yapılacak hafriyatla, suni ada. Bunlara da villa koyacaklar. O villaları da milyonlarca dolara satacaklar. Yani biz normal duran adayı ayakta tutamıyoruz, yanında dibinde, güneyinde Adalar, fay hattı var hemen karşısında, sorunlarımız var… Bunlar üç tane ada yapacak! Bunun projesini çizdiler Hocam, sevgili dostlar. Bunun projesi var arşivde. Buna para harcadılar. Devam ediyorum. Başka bir sunuya geçiyorlar. Bu kalktı. Tabii kızılca kıyamet; nereye hafriyat falan… Bu çevre kirliliği, pislik… Yahu kalktılar bunu anlattılar koca koca adamlar: 30-35 kilometre uzunluğunda, Terkos’un önünden, şimdiki İstanbul Havalimanı’nın önüne doğru gelen bir hatta, en kısa yeri 500 metreyle 1 kilometreye kadar uzayacak denizi dolduracaklar!
“Cumhurbaşkanı bile genel seçimde ağzına alamadı Kanal İstanbul’u”
Derdimiz yok, tarım toprağını söküp alacağız, kanal açacağız, nereye koyacağız diye bizi dert sardı. Niye? Bir kişi istiyor diye. Acilen ‘kanal yalanları’ diye bir şey yapmak lazım. Kaç tane yalan söylediler yani? Daha yeni, son seçimde, adayları dedi ki, ‘Bu benim gündemde yok’ Cumhurbaşkanı bile genel seçimde ağzına alamadı Kanal İstanbul’u. Bir yerde ifadesi bile yok. Bu kadar da korkuyorlar bu meselede. O bakımdan, kesinlikle bu iş kötü bir iştir. Bir emlak meselesidir. Rant meselesidir. Başka çıkarlar vardır. Kesinlikle bunu araştırıyoruz. Bazı veriler, bulgular var. Bu projeyi kim, nerede çalıştı? Bunu bulacağız. Kamuoyunun önüne koyacağız bunları. Kim, nerede çalıştı? Ne yürütüldü burada? Hangi hesap kitap yürütüldü? Hepimiz gördük, hatırlayın; yani özellikle Arap Yarımadası’ndaki birçok ülkede yayınlanan reklam filmlerinde burası anlatılıyor. Dolayısıyla, inanın bazen diyorum ki sadece sayın kaptanımızın, değerli dostumuzun sununu dinlese, biz bir projeyi dinliyor olsak, şurada da İstanbul Belediyesi adına ben otursam, meclis üyeleri, yöneticiler; sadece o sunuyu alsak, mesele de İstanbul Boğazı olsa ne yaparız? ‘Tamam, gerisine gerek yok, vakit kaybetmeyelim, hadi gidelim evimize’ deriz yani. Gerisini dinlemeyiz.”
“İstanbul iyileşmeye başladığında, Türkiye’nin de umutları tazeleniyor”
Sonuçta baktığımız pencere şu: Biz, Türkiye’de çok önemli bir görev üstlendiğimizin farkındayız. İstanbul, Türkiye için çok önemli bir yer. İstanbul’da gerçekten deprem olunca, bütün Türkiye depremi hissediyor. İstanbul’da ekonomik kriz derinleşince, Türkiye perişan oluyor zaten. İstanbul iyileşmeye başladığında, Türkiye’nin de umutları artıyor, umutları tazeleniyor, umutları büyüyor. Hatta ben demedim, Sayın Cumhurbaşkanı dedi, ‘İstanbul’u kazanan, Türkiye’yi kazanır’a kadar giden bir takım tezler bile İstanbul üzerinden yazılır, çizilir. Bu bağlamda, İstanbul meselesi önemlidir. İstanbul çarçur edilemez. İstanbul’un muhafızlığı en üst seviyede yapılmalıdır. Bu konuda elbette ki ben, sorumluluğumun ve vatandaşa olan borcumun farkındayım. Bunu amasız, fakatsız, tüm cesaretimizle yerine getirmeye söz verdik, ant içtik. İstanbul muhafızlığı yapmak, benim karakterimdir. İstanbul muhafızı olmak, benim karakterimdir. Ama inanınız ki, bu muhafızlık, burada bulunan ve bulunmayan milyonlarca yurttaşımızın karakteri olmalıdır. Aynı zamanda ulusal bir muhafızlığın, Türkiye muhafızlığının milletimizce hissedilmesi gerektiği bir dönemdeyiz. Ama içeride ama dışarıda ama yurt içinde ama yurt dışında ama çevremizde oluşan olaylara baktığımızda, muhafızlık meselesi, önemli bir safhaya evrilmiştir. Bu sorumluluğumuzu hep birlikte iyi bilgilerle donatılmış şekliyle ele alır ve sahiplenirsek, ülkemiz için gerçekten çok önemli bir sorumluluğu yerine getirmiş oluruz. Bu manada bugünü ben, çok önemli bir başlangıç olarak görüyorum. Bundan sonraki çalışmalarımızın da sizlerin bilgisi dahilinde ve sizleri davet ederek yürüyeceğini de buradan tekrar duyuruyorum.”