TİP Genel Başkanı Erkan Baş, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında gündemi değerlendirdi.
Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş Meclis’te düzenlediği haftalık basın toplantısında, Bolu Kartalkaya’da meydana gelen katliama ilişkin açıklamalarda bulunarak, “Kamu denetiminden kaçırılan alanlar daha rahat sömürülebilsin buraları serbest piyasanın insafına terk ediyorlar. İnsan hayatını paranın insafına terk ettikleri için biz bunları yaşıyoruz” şeklinde konuştu.
TİP Genel Başkanı Erkan Baş, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Baş, konuşmasının tamamını Bolu Kartalkaya’daki Grand Kartal Otel’de meydana gelen ve 78 kişinin yaşamını yitirmesine neden olan felakete ayırdı.
AKP iktidarı döneminde ortalama her yıl büyük bir felaket yaşandığına dikkat çeken Baş, “Yaşadığımız bu felaketlerin bugüne kadar bir tane bir tane gerçek sorumlusu ortaya çıkartılmadı” ifadelerini kullandı.
‘TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BİR TAZİYE MAKAMI DEĞİLDİR’
TİP Genel Başkanı Erkan Baş, basın toplantısında şunları kaydetti:
“Maalesef yine acılarla, üzüntülerle, öfkeyle dolmuş bir biçimde sizlerin karşısındayız. Bolu Kartalkaya’da gerçekleşen yangının üzerinden tam bir hafta geçti. Eğer son dakikada yeni başka bir üzücü haber almadıysak 78 yurttaşımızı kaybettiğimiz, 51 yurttaşımızın yaralandığı korkunç bir katliamı hep beraber yaşadık. Ben bir kez daha acılı ailelere başsağlığı diliyorum, sabır diliyorum. Yaralanan tüm yurttaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimizi iletmek istiyorum. Ama şunu ifade ederek başlayacağım, Türkiye Büyük Millet Meclisi ya da genel olarak siyaset kurumu bir taziye makamı değildir. Yani burada her yaşadığımız acıdan sonra, her yaşadığımız felaketten sonra, her katliamdan sonra bir başsağlığı dileme sırası oluşturuluyor. Muhtemelen biraz sonra Genel Kurul açılınca da sırayla bütün grup başkan vekilleri, belki bütün milletvekilleri söz alacaklar ve üzüntülerini ifade edecekler, başsağlığı dileklerini ifade edecekler, bir daha böyle acılar yaşanmamasını temenni ettiklerini söyleyecekler. Ama biz bu katliamı unuttuğumuz, biz bu katliamın hesabını sormadığımız anda ülkemiz yeni katliamlarla baş başa, yeni katliamlarla karşı karşıya kalacak.
‘AFETİ FELAKETE ÇEVİREN İKTİDARIN SİYASİ TERCİHLERİDİR, POLİTİKALARIDIR’
Şunu açık ve net en başta ifade ederek devam etmemiz lazım: Afet doğaldır, eşitli afetler olur; ama afeti felakete çeviren siyasettir. Afeti felakete çeviren iktidarın siyasi tercihleridir, politikalarıdır. Yine çok acı bir olay yaşadık. Birkaç saat sonra, ki utanarak söylüyoruz, kendi parti kongrelerini ertelemeye bile tenezzül etmedikleri, şov yaptıkları birkaç saatten sonra bakanlar olay yerine doğru hareket ettiler. Sadece geçmişte sözde muhalif olan bir milletvekilinin kendilerine katılmasını, bu şovu sürdürebilmek için saatlerce yaşadığımız felaketin boyutlarını kamuoyundan gizleyen bir kötülükle karşı karşıyayız. İlk saatlerde pek çok yere, siyasi çevrelere, milletvekillerine ulaştığına göre bakanlara da çoktan ulaştığını düşündüğümüz katliamın vahametini gösteren deliller olmasına rağmen bunları küçük göstererek kendi kongrelerini devam ettirdiler. Ondan sonra bakan gitti, bir insanı izlerken ne kadar utanılabiliyorsa o kadar utandığımız bir açıklama yaptı. İnsan bir üzüntü gösterir, bir acı hissettiğini karşısındakilere hissettirir. Tamamı kendisinin suçsuz olduğu üzerine kurulu bir konuşmayla biz bu sürece başladık.
‘AKP’NİN YÖNETTİĞİ BU ÜLKEDE ORTALAMA HER YIL BİZ BÜYÜK BİR FELAKET YAŞIYORUZ’
22-23 yıllık bir iktidardan bahsediyoruz. AKP’nin yönettiği bu ülkede ortalama her yıl biz büyük bir felaket yaşıyoruz ve dikkat edin, yaşadığımız bu felaketlerin bugüne kadar bir tane bir tane gerçek sorumlusu ortaya çıkartılmadı. İktidara geldiler, hemen arkasından Bingöl depreminde 176 yurttaşımızı kaybettik. ‘Bizim bir sorumluluğumuz yok’ dediler. Bakın, dünyanın en güvenilir ulaşım aracı demir yolları olarak kabul edilir. Bu iktidar döneminde Türkiye demir yolları katliamları yaşayan bir ülke oldu. Bugün belki unutturulmak isteniyor ama bu iktidarın en önemli isimlerinden bir tanesi, Tayyip Erdoğan’ın en güvenilir isimlerinden bir tanesi, ‘son başbakan’ sıfatıyla ortalıkta gezen Binali Yıldırım Ulaştırma Bakanı’yken, Pamukova’da adına ‘hızlandırılmış tren’ dedikleri ucube bir proje 41 insanımızın hayatına mal oldu. Binali Yıldırım’ın ya da Tayyip Erdoğan’ın konuyla tabii ki hiçbir ilgisi yoktu… Yetmedi, arkasından Kütahya’da bir tren kazansı yaşadık, yine aynı şey.
GEÇMİŞTE MEYDANA GELEN KATLİAMLARI SIRALADI
Değerli arkadaşlar, unutulmasın diye bugün hepsini tek tek sayacağım. Çünkü biz unuttukça, biz bunların hesabını soramadıkça geleceğimizi kaybediyoruz. Sadece geçmişe dönük bir hesaplaşma içerisinde değilim, ama işte Davutpaşa’daki patlamada 21 işçi kardeşimiz hayatını kaybettiğinde bu cinayetlerin doğrudan iktidarın sorumluluğunda olduğunu daha yüksek sesle ifade edip bunun sorumlularının hesap vermesini sağlayabilseydik, bu iktidar döneminde sayısı 32 bini geçen iş cinayetini yaşamamış olacaktık. Bunlar öyle bir iktidar ki, işçiler Karadon’da madende hayatlarını kaybettiklerinde ‘Güzel öldüler’ deme alçaklığını bize yaşatan bir iktidar. Bunlar Van depreminden sonra ‘Orada ölenler zaten Kürt’ diyebilen bir iktidar. Bunlar Soma Maden Faciası’ndan sonra bugün itibariyle sadece orada işçileri savunan avukatların cezaevinde tutulduğu bir adalet sistemi yaratan bir iktidar. 301 candan söz ediyoruz. Patronlar, şunlar, bunlar, hepsi korundu. Ama davada işçilere, işçilerin ailelerine avukatlık yapan Selçuk Kozağaçlı bugün cezaevinde, Hatay milletvekilimiz Can Atalay bugün cezaevinde. İnsan söylerken tüyleri diken diken oluyor, Çorlu Tren Kazası yaşadı bu ülke. Evladını kaybeden bir kadını hedefe koymaktan, ona davalar açmaktan utanmayan bir iktidarla karşı karşıyayız.
‘HESAP VERMEDİKÇE, HESAP SORULMADIKÇA ŞIMARDILAR’
Şimdi, bütün bunları niye tekrar hatırlatma ihtiyacı hissediyorum? Belli ki bu Mehmet Nuri Ersoy denilen şahıs, ‘Ya bu memlekette bu kadar kötü şey oldu kardeşim, bir kişi bile istifa etmedi. Ben mi istifa edeceğim?’ diye düşünüyor. ‘Biz bu kadar insanın hayatına mal olan hatalar yaptık, yanlışlar yaptık. Bu katliamlara göz yumduk. Bunlardan sorumlu bu kadar insan geçti, hiçbirisi istifa etmedi, hiçbirisi görevden alınmadı. Beni mi görevden alacaksınız?’ diye düşünen bir bakanla karşı karşıyayız. Yani ‘Yenidoğan Çetesi’ diye bir alçaklık türedi bu memlekette. O zaman sağlık müdürü olan kişi bugün sağlık bakanı haline getirildi. Yani bu AKP iktidarında biz şunu görüyoruz, ne kadar alçalabilirseniz o kadar kademeniz artıyor, ne kadar insan canını hiçe sayarak faaliyet yürütüyorsanız o kadar yükseliyorsunuz AKP’de, ne kadar çok patronlara para kazandırırsanız, patronların para kazanmasının önündeki engelleri kaldırırsanız sizin değeriniz AKP döneminde o kadar artıyor. Bunun normal olmasını kabul etmemizi istiyorlar. Bakın, pandemi döneminde aşıyı 5 dolara alıp 12 dolara devlete satan, kazandığı milyonlarca liradan tek kuruş vergi vermeyen bir milletvekiline burada vergi kanunu hazırlattılar ya! Pandemi döneminde bütün dünya can derdindeyken kendi bakanlığını dezenfektan satıp dolandıran bakanları oldu bunların ya! Ve bunlar hesap vermedikçe, hesap sorulmadıkça şımardılar.
BAKAN ERSOY’A SESLENDİ: ‘SENİN SANIK SANDALYESİNE OTURMAN, YARGILANMAN LAZIM’
Bütün varı yoğun kendi iktidarını korumak olan iktidar anlayışıyla karşı karşıyayız. Gerçekten aklım almıyor, isyan ediyorum ya! ‘Bolu Belediyesi mi suçlu, Kültür ve Turizm Bakanlığı mı suçlu’ diye kendi kamuoylarında bir tartışma yaratmaya çalışıyorlar. Yenidoğan Çetesi’ni Bolu Belediyesi mi yaptı? Kendi bakanlığını Bolu Belediyesi mi dolandırdı? Soma Katliamı’nın sorumlusu Bolu Belediyesi mi? Nasıl utanmaz insanlarsınız siz ya? Her gün memlekette büyük bir acı yaşatıyorsunuz ve her seferinde çıkıp tekrar tekrar, yeni bahaneler bularak, yeni sorunlar tayin ederek kendinizi kurtarmaya çalışıyorsunuz. Dünyada böyle bir örnek yok! bu kadar yüzsüz, bu kadar sorumsuz, bu kadar Tayyip Erdoğan’dan başka hiçbir şeyden korkmayan insanı nasıl bir araya getirdiler çok merak ediyorum. İnsanda bir gram olsun vicdan olur, haysiyet olur! Biraz sonra açıklayacağım tek tek, ama diyelim ki suçlu değilsin, ya sen turizm bakanı değil misin kardeşim? Bu ülkede bir otelde çıkan yangın sonucunda çoluk çocuk hayatını kaybediyor, nasıl çıkıp insan içine konuşabiliyorsunuz hala ya? ‘İstifa et’ diyoruz, istifa ne? Senin sanık sandalyesine oturman, yargılanman lazım, hesap vermen lazım! Ama yok, sorumluluk oradaymış, sorumluluk şuradaymış… İnanılmaz bir sistem kurdular! Değerli yurttaşlar, bunu kabul etmeyelim. Memlekette ara ara, toplu iğne ucu kadar iyi bir şey olsa ‘Dünya lideri, büyük reis Tayyip Erdoğan başarıyor’; her tür kötülük, her tür rezillik, her tür utanmazlık, her tür katliam, her tür felaket ‘Bunlar Allah’tan, bunlar kader, bunlar kısmet, bunlar fıtrat’. Bu anlayışı bir an önce tarihin çöplüğüne göndermek zorundayız.
‘DOĞRUDAN KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI’NIN SORUMLU OLDUĞU BİR TABLOYLA KARŞI KARŞIYAYIZ’
Şunları paylaşmamız lazım. Katliamın yaşandığı otele dair turizm işletme belgesini düzenleyen kurum doğrudan Kültür ve Turizm Bakanlığı, dolayısıyla esas sorumluluk bu kuruma ait. Bununla birlikte elbette yapı sahibi, o otelin yöneticileri, onların da doğrudan sorumluluğu var. Ama bu kadar açık hükümler varken, yönetmeliklerde çok net tarif edilmişken İçişleri Bakanı çıkıyor, ‘Bir 10 günde biz suçları buluruz, 10 günde soruşturmayı tamamlarız’ diyor. Siz değil miydiniz ‘Bu Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde her şey çok hızlı olacak’ diyen? İşinize geldiğinde insanlar daha kürsüden inmeden onlar hakkında soruşturma açıyorsunuz, işinize geldiğinde jet hızıyla karar veren yargınız var. 10 gün içinde ne yapacaklar? İletişim Başkanlığı stratejisini belirleyecek, kendi yandaş kalemlerine, medyaya, trollerine gerekli talimatları verecek, gerekli kamuoyu oluşturulacak, ondan sonra dönecek. Soruyorum, buraya turizm belgesi verilmiş mi? Verilmiş. Bakan Bey bunu alıp kendi şirketinin sitesine reklam yapabilmek için koymuş mu? Koymuş. Oraya turizm belgesini veriyor, sonra kendi sitesinden oranın yataklarını doğrudan bakan satıyor, bakan bu işletmeden para kazanıyor. O zaman turizm, yatırım, işletme ve kuruluşların denetimi hakkındaki yönetmeliğe tabi mi burası? Evet tabi. Bu yönetmeliğe göre çok açık maddeler var, doğrudan Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın sorumlu olduğu bir tabloyla karşı karşıyayız. Şimdi sen bakanlık olarak buraya turizm belgesi vermişsin, yani yurttaşa diyorsun ki ‘Ben burayı onaylıyorum, burası benim denetimim altında’. Bakanlık buraya belge verdiği anda yurttaş karşısında buranın sorumluluğuna ortaktır. Yetmiyor, doğrudan bakanın sahibi olduğu şirket buranın yataklarını satıyor, buraya müşteri gönderiyor, bakanlıkta oturan şahıs buradan kişisel olarak para kazanıyor ve işte o daha çok para kazanabilsin diye biz ölüyoruz. O daha çok para kazanabilsin diye çocuklar hayatlarını kaybediyorlar. Gerçekten teker teker bütün yönetmelikleri burada okuyabiliriz, bütün yönetmeliklerden ilgili maddeleri bulabiliriz, ama şunu söylememiz lazım: Oralardaki itfaiye denetimini, süreci hızlandırmak için yani oteller daha rahat çalışsınlar, daha çok para kazansınlar diye kaldıran bu AKP iktidarıydı ve bunların yarattıkları bir tabloyla karşı karşıyayız.
‘İNSAN HAYATINI PARANIN İNSAFINA TERK ETTİKLERİ İÇİN BİZ BUNLARI YAŞIYORUZ’
Daha ilginç bir şey, biliyorsunuz AKP iktidarı bir zenginler iktidarı, bir sermaye iktidarı, bir patron iktidarı ve bütün mekanizma patronları daha zengin etmek üzere kurulmuş. Tesadüf olamaz, nerede bir katliam varsa, nerede çok sayıda insan oradaki eksikler, oradaki hatalar, oradaki yanlışlar, oradaki göz yummalar nedeniyle hayatını kaybediyorsa bunların hepsinin iktidarla doğrudan ve çok kuvvetli ilişkileri var. Daha önce burada ifade etmiştik, İliç’teki maden kazansının yaşandığı yerde inanılmaz teşvikler iktidar tarafından veriliyordu değil mi? E şimdi bakıyoruz yine bir katil adayı ödüllendirilmiş. Grand Kartal Turizm Ticaret Anonim Şirketi, teşvik listelerinde isimleri var. Yani yine bir katil adayı şirket doğrudan iktidar tarafından teşviklerle beslenmiş ve tüm bu denetimsizlikler, ihmaller, bizim her geçen gün yeni bir katliamla yüz yüze yaşamamızı beraberinde getiriyor. Temel mesele nedir peki? Temel mesele şudur, madenler için de söylüyoruz bunu oteller için de söylüyoruz, genel olarak kamu denetiminden kaçırılan alanlar daha rahat sömürülebilsin diye, işçiler orada daha uzun saatler daha yoğun sömürüye maruz kalabilsin diye buraları kamu denetiminden kaçırıyorlar, serbest piyasanın insafına terk ediyorlar. Daha açık söyleyeyim, buraları paranın insafına terk ediyorlar. İnsan hayatını paranın insafına terk ettikleri için biz bunları yaşıyoruz.
‘GEZİ’DEKİ HAYSİYET İSYANINI ORTADAN KALDIRILABİLİRLERSE İSTEDİKLERİ GİBİ BİR ÜLKE YARATABİLECEKLER’
Tüm yurttaşlarımıza seslenmek istiyorum: Benzer katliamları yaşadıktan sonra gerçek sorunların ortaya çıkartılması için belki sayılır bir avuç insan hareket ediyor, gerçek sorunları tespit ediyorlar, çözüm önerilerini geliştiriyorlar bir daha bu katliamları yaşamayalım diye. Mesela bu ülkenin meslek odaları var değil mi? Barolar var… Ama bu denetimsizlik devam edebilsin diye meslek odalarını da baroları da sürecin dışına itmeye, bunları itibarsızlaştırmaya, şeytanlaştırmaya çalışıyorlar. Nasıl her şey birbiriyle ilgilidir? Barolarımızın, meslek odalarımızın şeytanlaştırılması, iktidarın hedefi haline getirilmesi sadece muhalefete gözdağı vermek için değil, bunun en önemli nedenlerinden bir tanesi bu yağma, bu talan, bu denetimsizlik sürdürülebilir olsun diye. İstanbul Barosu Yönetim Kurulu üyesi Fırat Epözdemir’in aynı günlerde tutuklanması bir tesadüf değil, Mimarlar Odası’nın avukatlığını yapan Can Atalay’ın hala esir tutuluyor olması, Şehir Plancıları Odası Eski Şube Başkanı Tayfun Kahraman’ın hala içeride olması tam da bu tabloyu tamamlıyor. Bolu’da yaşadıklarımız o yüzden doğrudan ve doğrudan Gezi ile ilgili, o yüzden şimdi tekrar Gezi’yi şeytanlaştırmak için yeni hamlelere başladılar. Yani bu ülkenin yurttaşlarını, kentine, yaşamına sahip çıkan insanları hedef haline getirmek istiyorlar. Biliyorlar ki eğer bu insanlarda Gezi umudunu ortadan kaldırabilirse, Gezi inadını ortadan kaldırabilirse, Gezi’de ortaya konan haysiyeti, milyonlarca yurttaşının haysiyet isyanını ortadan kaldırılabilirlerse istedikleri gibi bir ülke yaratabilecekler.
‘O GÜN DE BUGÜN DE İKTİDARIN AKLINDA AYNI ŞEY VAR: DİKENSİZ BİR GÜL BAHÇESİ’
İktidarın o gün de bugün de aklında aynı şey var: Onlar istiyorlar ki kendilerine dikensiz bir gül bahçesi olsun, bu ülkede istediklerini istedikleri gibi istedikleri zaman hayata geçirebilsinler ve bu ülkedeki milyonlarca yurttaş bunun karşısında sussun, sinsin, boyun eğsin. Ama emin olun tam tersi olacak; onlar bu halkı kefenlere, onlar bu halkı açlığa mahkum etmek istedikçe, onların ‘dünya lideri’ naraları attıkları ülkede insanlar yanarak, boğularak ölüme giderken, canını kurtarmak için çarşafa muhtaç hale gelen insanlar emin olun yan yana gelecekler, omuz omuza verecekler, yüreklerini tıpkı Gezi’de olduğu gibi birleştirecekler ve bu gidişata mutlaka son verecekler.
‘NE BU SÜRECİN NORMALLEŞMESİNE NE BUNLARIN UNUTULMASINA İZİN VERECEĞİZ’
Bitirirken şunu da paylaşmak istiyorum, zaman zaman şöyle değerlendirmeler yapılıyor, ‘Yangın gerçekleşti, bunun üzerini örtmek için Gezi soruşturmasını başlattılar’ ya da ‘Memlekette açlık, yoksulluk, sefalet, işsizlik sorunu konuşulmasın diye bunları yapıyorlar’. Burada özellikle vurgulamak istiyorum, bu iktidarın esas görevi şudur: Zengini daha zengin edecek, bunun için de bizi, sizi, yoksulu, emekçiyi, emekliyi, memuru ezebildiği kadar ezecek. Ezebildiği kadar ezecek, bizi yoksullaştıracak, bizi çaresizleştirecek, bizi yalnızlaştıracak ki zenginler daha zengin olabilsin. Ülkenin tepesine çökmüş, ülkenin binde biri bile etmeyen dolar milyoneri haline gelen bir avuç, bir stadyumu dolduramayacak insanın mutluluğu için bütün ülkeyi cehenneme çevirdi bu iktidar. Temel varlık nedeni, temel sorumluluğu bu. İşte bunun devam edebilmesi için felaketler yaşayacağız. Onlar daha çok para kazanabilsinler diye depremlerde daha fazla insanımız hayatını kaybedecek, onlar daha fazla para kazanabilsin diye sellerde daha fazla insanımız hayatını kaybedecek, onlar daha fazla para kazanabilsin diye iş cinayet adını verdikleri katliamlar devam edecek, onlar daha fazla para kazanabilsin diye yangınlarda insanlarımız hayatını kaybedecek ve tüm bunların sürdürülebilir olması için de baskıcı, faşizan, otoriter bir iktidar hepimizi teker teker susturmaya, esir almaya çalışacak. Buna asla teslim olmayacağız, son sözümüz budur. Ne bu sürecin normalleşmesine izin vereceğiz ne bunların unutulmasına izin vereceğiz. Bunların hepsinin hesabını sorana kadar susmayacağız, sinmeyeceğiz, bir adım bile geri atmayacağız.”