• Bir gün herkes ‘lâdinî’ olacak
    25 Şubat 2025 Kaynak: BİDOGU MEDYA

    Uzun süredir hem dünyada hem de Türkiye’de tartışılan bir konu ‘dinden uzaklaşma’…

    Sadece ülkemizdeki siyasal islamcıların ‘dertlendikleri’ bir mesele değil, benzer bir mesele Avrupa’da protestan ve katolik din kurumlarının da gündeminde. Benzer eğilimlerin islam coğrafyasında da artarak güçlendiğini söylemek mümkün. Bütün yaygın inanç sistemlerinin gündeminde olan bir konu bu aslında… Çağın ruhunun bir sonucu olduğu kadar, bir tepkiselliğin de yansıması olan bir eğilim.

    Çağın ruhunu büyük ölçüde postmodernizm belirliyor olsa da, özellikle 2020’den bu yana postmodernizme bir tepki olarak gelişen ‘yeniden modernizm’ olarak tanımlayabileceğimiz bir tepkisellik ve yeni bir hümanist anlayıştan söz edebiliriz. Bu da bir diğer eğilim olarak ‘dinden uzaklaşma’yı dolaylı olarak etkiliyor. Bu süreçte ‘yeniden modernizm’ ne kadar etkin olursa, dinden uzaklaşmanın da insanlık tarihi açısından o kadar olumlu sonuçlar vereceğini düşünenlerdenim.

    Türkiye’de inanç ve inançsızlık üzerine yapılan araştırmalar, doğruluk oranları tartışma konusu olsa da, bu sürece yönelik önemli ipuçları veriyor. KONDA’nın ‘Türkiye 100 Kişi Olsaydı’ başlıklı araştırmasının, 18 yaş üzeri nüfusun temsiliyle ortaya çıkan raporunda, cinsiyet ve yaş dağılımı, eğitim seviyesi, medeni durum, etnik kimlik dağılımı, din-mezhep dağılımı, sosyal medya kullanımı gibi pek çok alt başlıkta veriler aktarılmış. Raporda yer alan veriler, aylık sosyal ve siyasal araştırmalar dizileriyle ‘KONDA Barometresi’ kapsamında 12 yıl boyunca yapılan, Türkiye nüfusunu temsil eden 125 araştırma ve 300 binin üzerindeki görüşmelere dayanıyor. Raporda 2008, 2015 ve 2018 yıllarında 5 binin üzerindeki görüşmeciyle gerçekleştirilen ‘Hayat Tarzları’ verileri de yer alıyor.

    DİNDEN UZAKLAŞMAKTAN ATEİZME GENİŞ BİR ALAN


    Araştırma, 2021 itibarıyla, 18 yaş üzeri nüfusu temsil eden 62 milyon 378 bin kişiyi 100 kişi kabul ediyor. Yani KONDA’nın gösterimindeki herbir figür yaklaşık 620 bin kişiye tekabül ediyor. Gösterimde yer alan başlıklar arasında; din-mezhep dağılımında her 100 kişinin 94’ü bir dini inancı olduğunu belirtiyor. Bunların 88’i sünni müslüman, 5’i ise alevi müslüman…

    Dikkat çeken verilerden biri ise ‘dini inancı yok’ seçeneğindeki artış. 2011’de dini inancı olmayanların oranı yüzde 2’yken, 2021’e gelindiğinde bu oran yüzde 6’ye yükselmiş. Yani üç katı kadar bir artış söz konusu, hem de 10 yıllık görece dar bir zaman diliminde bu değişim yaşanmış. Bu daha çok ateist, agnostik, apateist gibi hiçbir inanç sistemiyle bağlantısı olmayan kişileri tanımlıyor. Ancak, çok daha belirgin bir başka eğilim var, o da ‘dinden uzaklaşma’…

    LADİNİLİĞİN GENİŞ 
TANIMI OLUR MU?


    Bu olduka geniş bir kavram, Türkiye’de din ve inanç eğilimleri üzerine araştırmalar yapan bir ekibin lideri olan Prof. Dr. Önder Küçükural, ‘lâdinîlik’ tanımını kullanmayı tercih ediyor. Tüm dünyada kurumsal dine yönelik tepkiler dinden uzaklaşmayı ve yeni ahlakî arayışları beraberinde getiriyor ve yaşanan bu sürecin hangi kavram veya kavramlarla ifade edileceği üzerine de farklı öneriler geliştirilmiş. Bu bağlamda, son 20 yılda bazı araştırmacılar ‘irreligion’ ya da ‘secular’ kavramlarına alternatif olarak ‘non-religion’ kavramını kullanmaya başladılar. ‘Non-religion’ı Türkçe literatürde ‘lâdinîlik’ sözcüğüyle karşılamayı tercih ettiklerini söylüyor Prof. Küçükural. Esasen Arapça bir tamlama olan ‘lâdinîye’ sözcüğü, tarihsel olarak Türkiye’de 20’nci yüzyılın başlarından itibaren ‘laiklik’ kavramını ifade etmek için kullanılmış. Bazı araştırmacılar da kavramı çoğunluğu müslüman olan Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde yaşanan ‘dinden uzaklaşma’ olgusunu ve daha çok da dini reddeden insanları ifade etmek için kullanıyor.

    DAVRANIŞSAL AÇIDAN 
DİNDEN UZAKLAŞMA


    Prof. Küçükural ve ekibi ise lâdinîlik kavramını dinsel olmayan ve din dışı inanç ve pratikleri de kapsayan daha geniş bir bağlamda kullanmayı uygun buluyor. Lâdinîlik kavramı tek bir görüngüden ziyade, dine karşı kayıtsızlık (indifference), din yokmuş gibi yaşamak (ignorance), dine karşı aktif tavır takınmak (active oppositions), ateizm (atheism), deizm, dine uzak spiritüellik (spiritual but not-religious), bilinemezcilik (agnostisizm), inançsızlık (disbelief, unbelief), irtidat (apostasy) gibi birçok olguyu birleştiren, ‘dinî olmayan’ birçok farklı duruşu tanımlamak amacıyla kullanılan bir tür şemsiye kavram… Bu nedenle sadece kimliği değil, birtakım dinî olmayan pratik, davranış, konum ve görüşleri de içeren daha kapsayıcı bir olguyu tarif etme potansiyeline sahip.

    GELENEKSEL MUHAFAZAKÂRLIKTA
DERİN ÇATLAKLAR OLUŞURKEN…


    Tüm bunların haricinde, bir tür seküler dindarlık, dinî akidelere bağlı kalmadan kendince tarif edilen inanç sahibi olma halleri gibi eğilimlerin de çok ciddi biçimde yaygınlaştığını gündelik hayatta gözlemlemek mümkün. Söz gelimi, evlilik öncesi ilişkiler, ramazanda oruç tutmama, örtünmeyi başörtüsüne indirgeyip kadınsı hatları öne çıkarma, Kuran’daki ayetleri oldukça esnek ve kendine göre yorumlama ve aklınıza gelebilecek her türlü yaklaşım buna dahil. 
Tüm bu davranışsallıkları da ‘dinden uzaklaşma’ tanımı içinde toparlamak mümkün. Uzaklaşmak, ama kendini bir inanç sistemine ait hissetmek gibi düşünmek de diyebiliriz. Ben böyle tarif ediyorum, ancak KONDA’nin araştırmasında buna tekabül eden, hayat tarzının ‘modern’ olması tanımı… Bu tanıma göre, her 100 yetişkinden 31’i hayat tarzını tanımlarken, ‘modern’ ifadesini kullanıyor. Bu oran 2012 yılında yüzde 27’ymiş. Kendini ‘dindar muhafazakâr’ olarak tanımlayanların oranında ise azalma var. 2012’de yüzde 27 olan oran, 2021’de 24’e düşmüş.

    ŞEHİRLİLEŞME VE BİLGİ ÇAĞI


    Büyük olasılıkla bölgesel farklılıklarda bu oranlar ciddi değişiklikler gösteriyor olabilir. Söz gelimi İç Anadolu, Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Karadeniz bölgelerinde ‘dinden uzaklaşma’ oranları daha düşük, Marmara, Ege ve Akdeniz bölgelerinden ülke ortalamasının oldukça üzerindedir. Yine köy ve kasabalarda, hem kapalı toplumsal yapı hem de mahalle baskısı sebebiyle, bu eğilim açık olarak izlenemezken, büyükşehir ve şehirlerde daha gözle görülür olduğunu söylemek mümkün. Buna Konya, Kayseri gibi geleneksel muhafazakârlığın çok belirgin olduğu büyükşehirler de dahil. Aynı eğilim büyük üniversitelerin bulunduğu şehirler için de geçerli.

    KADİM MASALLAR VE KURALLAR HEGEMONYASINI KAYBEDİYOR


    Sonuç itibarıyla, şehirleşme öyle ya da böyle modernleşmeyi, klasik aile bağlarının gevşemesini, sosyalleşmeyi zorunlu kılıyor. Geleneksel muhafazakâr eğilim, şehrin dar gelirli ilçelerinde, belirli mahallelerde direnmeye çalışıyor. Şehirleşme tek başına bir etmen değil, tabii ki Bilgi Çağı’nın ve sosyal medyanın etkisi şehirleşmenin çok ötesinde bir etkiye sahip. Sosyal medya bir bilgi çöplüğü olduğu kadar doğru bilgiye erişmenin de bir aracı, yine eğitim sistemi ne kadar berbat olsa da yaygınlaşması sebebiyle, artık eskisi gibi hurafelerin ve dinî hikâyelerin gerçekliğinin sorgulanmasını zorunlu kılıyor. Bu özellikle genç kuşaklarda dinden uzaklaşmayı, dinî kuralları sorgulamayı getiriyor. Bir yandan muhafazakârlık öte yandan sosyal medyada varolmanın dayanılmaz cazibesi arasında sıkışan geniş taşralı kesimlerde, bunun ağır bir yozlaşma, daha net konuşmak gerekirse ‘müptezelleşme’ şeklinde bir karşılığı oluyor. Bu da dindar kesimlerin bir bölümünde muhafazakâr nüfus içindeki bu yozlaşma sebebiyle, mahalle baskısını eskisi kadar umursamamayı ya da dinden uzaklaşmayı getiriyor. 

GERİ

    DÖNDÜRÜLEMEZ BİR SÜREÇ


    Bu çağın ruhunun son evresinde, yani postmodernizmle modernizmin çatışarak yeni bir sentez oluşturacağı süreçte, ‘lâdinîlik’ artarak yaygınlaşacak gibi görünüyor. Ancak bir sorun var, bu eğilimin küresel bir nihilizme dönüşmemesi için, postmodernizmin akıldışılığı ve ahlaksızlaşma eğilimlerine karşın bazı modernist değerlerin yeniden yaygınlaşması gerek. Söz gelimi din temelli ahlâk yerine seküler ahlâkın, laikliğin ve yurttaş bilincinin gelişmesi… Ve tabii ki temel insan hakları ve doğayla barışık kalkınma anlayışının da… Tüm bunlar olmaksızın, ‘dinden uzaklaşma’ yeni akıldışılıklara çok açık bir zemin oluşturabilir. Bunun sonucu ise köktendincilik kadar zarar verici olabilir insanlık için… Dinin etkisizleştiği toplumsal bir hayatta ahlâk, bilim, felsefe ve sanat eğer bu boşluğu dolduramazsa, başka bir anlamsızlıklar silsilesi içinde çürüyüp gidebilir insanlık.

    HİÇBİR NİZAM SANCISIZ ÇÖKMEZ!


    Tüm bunları bana düşündüren ve bu yazıyı yazmama sebep olan geçen yıl aralık ayında İbni Haldun Üniversitesi Medeniyetler İttifakı Enstitüsü’nde düzenlenen ‘Türkiye’de Din Dışı İnançlar ve Uygulamalar’ konferansı oldu. Dindar akademisyenlerin tartışmalarını dinlemek ve bu sürece ilişkin bir çıkış yolu aradıklarını görmek ilginçti. Bir çıkış arıyorlar, hatta öyle ki, ‘aslında ateizm ve diğer tüm ideolojiler de bir dindir zaten’ sonucuna varanlar bile var! Bu da gösteriyor ki, dini koruyabilmek için, siz deyin ‘her türlü protestanlaşma’ ben diyeyim ‘her türlü sekülerleşme’ye bile razılar!
Sonuçta her inanç sistemi bir gün son bulmak zorunda ve bugün yaşananlar da bunun habercisi… Tabii ki bu eğilime karşı bir tepki olarak köktendincilik, komplo teorileri, new age inançlar da ortaya çıkıyor. Her nizam çöküşe geçtiğinde olduğu gibi, bunlar olacak. Çok zorlu ve acılı bir süreç yaşanacak ve yeni bir dönem başlaycak. Üstelik eskiden olduğu kadar uzun bir zaman dilimine yayılmadan…

    Öyle ya da böyle!

    * Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.

    İlgili Haberler

    ÇOK OKUNANLAR