(Doğa siyaset bilmez)
Doğa, İstanbul’u 23 Nisan 2025 günü 6.2’lik bir depremle yeniden uyardı.
Bu depremin hatırlattıklarından birisi de 06 Şubat 2023’de, on ili kapsayan 7.8 ve 7.4’lük depremlerden sonra askerin arama-kurtarma faaliyetlerine katılımı konusuydu. İlk günlerde TV kanallarının canlı yayınlarında enkaz alanlarında Jandarma hariç asker görülmemesi kamuoyunda büyük tepki yaratmıştı. Depremzedeler şöyle sitem etmişti:
“Askerler nerede, neden müdahale etmiyorlar? Neden sahipsiz kaldık? Bakın saatlerdir burada AFAD var mı? Bari asker olsaydı…”
“Eğitimin amacı bilgi değildir, Allah korkusu ve kuldan utanmaktır…” sözlerinin de sahibi olan dönemin savunma bakanının depremden iki hafta sonra adeta savunma verir gibi yaptığı açıklama depremzedeleri hiç de tatmin etmemişti.
Bu bağlamda akla gelen soru; Marmara’da 6.2 değil de 7.2 gibi yıkıcı bir deprem olsaydı acaba yine aynı tartışma yaşanır mıydı?
2023 depreminde askerlerle ilgili tartışmaların ardında üç konu vardı. Birincisi; sahaya askeri kimin çıkaracağı, ikincisi askerin kışladan çıkması için izin alınması, üçüncüsü de EMASYA Planının (ve bu bağlamda DAFYAR Planının) yürürlükte olup olmadığı? Sonuncusundan başlayalım.
EMASYA Planına neden ihtiyaç duyulmuştu?
Emniyet, asayiş, yardımlaşma kelimelerinden oluşan EMASYA, ilk kez 1993 Sivas olaylarına müdahale konusunda Vali ve Garnizon Komutanı arasındaki anlaşmazlıktan dolayı gündeme geldi.
1997 yılında önce post-modern darbesi (28 Şubat) olarak tanımlanan bir süreç yaşandı. Üç ay sonra 07 Temmuz’da İçişleri Bakanlığıyla Genelkurmay Başkanlığı arasında bir protokol imzalandı. Esasen, toplumsal olayların önlenmesinde valinin askeri birliklere görev vermesi esaslarını belirliyordu. Diğer ifadeyle askeri sokağa çıkaracak makamı (Vali/Kaymakam) tanımlıyordu. Adı bilinenin aksine “EMASYA Planı” değil, “5442 sayılı İl İdaresi Kanunun 11/d maddesi gereğince alınması gereken tedbirlere ilişkin protokol”dü.
Bu maksatla TSK’de özel birlikler teşkil ve teçhiz edildi. (6’ncı, 23’ncü ve 47’nci Motorlu Piyade Alayları)
DAFYAR Planı nasıl dahil oldu?
36 binden fazla askerin görev aldığı 1999 Marmara depreminden sonra bu defa hayatımıza “Doğal Afet Yardım” kelimelerinden oluşan “DAFYAR” girdi.
Bu da bir doğal afette mülki amir tarafından EMASYA’daki gibi askeri birliklerin görevlendirilmesini öngörüyordu. Bu görev de özel yönetmelik, plan, teşkilat, teçhizat ve eğitim gerektiriyordu.
2000 yılında yayımlanan TSK Doğal Afet Yardım Harekâtı Direktifinde askeri birlikler için a’dan z’ye her şey yazıldı. Birinci maddesinde “afete müdahale için valinin görev vermeye yetkili olduğu”, yedinci maddesinde de “askerin üstlerinden emir ve izin beklemeksizin valinin direktiflerini yapmaya mecbur olduğu” yazıyordu. Direktifin yasal dayanağı 15 Mayıs 1959’dan beri yürürlükte olan “Umumi hayata müessir afetler dolayısıyla alınacak tedbirlerle yapılacak yardımlara dair” isimli 7269 sayılı kanun ve TSK 211 sayılı İç Hizmet Kanunuydu.
Bu görevin icrası da EMASYA Birliklerine verildi. Hasdal, Samandıra ve Metris’teki EMASYA Alayları aynı zamanda DAFYAR Alaylarıydı. EMASYA ile DAFYAR’ın kesiştiği yer işte burasıydı. Normalde DAFYAR görevinin EMASYA Planı ile doğrudan bir ilgisi yoktu. Birisinde gerekçe toplumsal olaylar diğerinde doğal afetlerdi.
MSB, Genelkurmay Başkanlığı, Kuvvet Komutanlıkları bünyesinde araştırma grubu, DAFYAR Birlikleri, koordinasyon merkezleri, lojistik destek üsleri, yardım kabul merkezleri kuruldu. TSK’nin tüm muhabere tesisleri, iş makinaları, seyyar üniteleri, hastaneleri, helikopterleri, uçakları, İHA’ları, çekicileri, araçları kurum kültürü de eklenerek DAFYAR için tahsis edildi. Eğitimler ve tatbikatlar düzenlendi. Sivil makamlarla koordinasyon ve iş birliği artırıldı.
2002-2004 yılları arasında Hasdal’da EMASYA/DAFYAR Tabur Komutanlığı yaparken bu süreçleri ve heyecanı bizzat yaşadım. Görevim süresince bir bankanın çevre emniyetinin alınmasından, Galatasaray-Fenerbahçe derbi maçında asayiş olaylarının önlenmesine, yoğun kar yağışı nedeniyle kapanan TEM otoyolunun açılmasından, mahsur kalan hamile vatandaşa müdahaleye kadar çeşitli EMASYA ve DAFYAR görevleri aldığımızı hatırlıyorum.
Önemli bir gelişme de 2009 yılında çıkarılan 5902 sayılı yasa ile Başbakanlığa bağlı Afet ve Acil Durum Yönetimi (AFAD) Başkanlığı kurulmasıydı. Bununla birlikte AKUT ve benzeri kurumlar pasifleştirilmeye başlanmıştı.
EMASYA Planı (dolayısıyla DAFYAR) neden kaldırıldı?
EMASYA Planı, 13 yıl sonra, 2010 yılında İçişleri Bakanı Beşir Atalay ve Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ döneminde ortak imzayla kaldırıldı. Siyaseten tek bir gerekçesi vardı: Darbe korkusu…
Protokolün 9’uncu maddesindeki “… EMASYA Komutanlıkları, gecikmenin yaratacağı mahzurları ortadan kaldırmak için olaylara müdahale eder…“ cümlesinin askerin sokağa izinsiz çıkması için yasal bir imkân yarattığı düşünülmekteydi.
Ancak Genelkurmay Başkanı iktidarın maksadını yumuşatarak; “Kalkabilir, bu protokole gerek yok, zaten kanunda yetki var… Her şey valinin direkt emir komutası altındadır…”’ demişti.
EMASYA Planı tekrar yürürlüğe konuldu mu? Türkiye’nin bir EMASYA Planı var mı?
1997’de karşılıklı olarak imzalanan, 2010 yılında yine karşılıklı olarak kaldırılan EMASYA Planı tekrar yürürlüğe konulmamıştır. Bugün itibariyle önceki gibi karşılıklı olarak imzalanmış bir EMASYA Planı yoktur.
Cumhurbaşkanı tarafından imzalanan 6722 sayılı torba kanun değişikliğinin 12. maddesinde zaten yürürlükte olan 5442 sayılı İl İdare Kanunun 11. maddesine sadece (j) fıkrası ilave edilmiştir. “EMASYA Planı yeniden imzalandı” şeklinde yorumlar doğru değildir. İçeriği itibariyle EMASYA konularıyla ilgili olsa da yeni bir plan değildir.
Esas olarak; “Terörle mücadele için İçişleri Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararıyla TSK görevlendirilebilir… İllerde iş birliği, koordinasyon ve gözetim valiler tarafından yerine getirilir…” hükmü yer almaktadır. Ayrıca bu kapsamdaki suç halleri belirlenmiştir.
Burada dikkat çeken başka iki önemli konu var: Birincisi bu kanun düzenlemesinin zamanı. Kanun, 13 Temmuz 2016 tarihinde Cumhurbaşkanı tarafından imzalanmış, 14 Temmuz 2016 günü resmî gazetede yayımlanmış ve 15 Temmuz 2016‘da darbe girişimi olmuştur. Yani EMASYA’nın kaynağını oluşturan ilgili kanun maddesine yapılan ilaveler darbeden iki gün önce imzalanmıştır. Acaba neden ilave yapıldı? Acaba ertesi gün sokağa çıkarılacak askerler için bu madde yasal bir gerekçe miydi? Yoksa bu tarih sadece bir tesadüf müydü? Cevabını okura bırakmak istiyorum.
İkinci konu da 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra özellikle İstanbul’da askeri birliklerin şehirlerden uzaklaştırılması, coğrafi yaygınlık sağlayan kışlaların kapatılması ve toplumsal olaylara ve/veya depremlere erken müdahale için zinde/eğitimli gücün tümüyle yok edilmesidir.
Depremlerle ilgili son yasal düzenleme ne zaman yapıldı?
Cumhurbaşkanlığı, Şubat 2022’de, “Afet ve Acil Durum Müdahale Hizmetleri” adında 5211 sayılı yeni bir yönetmelik yayımladı. Yasal kaynağı yine yürürlükte bulunan 1959 tarihli 7269 sayılı kanundu. Yönetmelikte esasen Türkiye Afet Müdahale Planı (TAMP) yer aldı. Kâğıt üzerinde detaylı ve çok özenle hazırlanmış bir yönetmelikti.
Ancak bu yönetmelikte ilginç bir detay vardı. Doğal afetlere müdahalede sekiz bakanlık (İçişleri, Çevre, Ulaştırma, Enerji, Sağlık, Maliye, Hayvancılık, Aile) “Ana Çözüm Ortakları” olarak görevlendirilirken Millî Savunma Bakanlığı “Destek Çözüm Ortağı” olarak tanımlanıyordu. Yani askeri birlikler, depremde vatandaşına yardım için artık öncelikli bir güç değildi. Destek çözüm ortakları listesinde yer alan TOKİ veya Diyanet İşleri Başkanlığı gibi ikincil aktörlerden birisi oldu.
Ancak Md.25 (9)’da “… Vali ve kaymakamlar tarafından kendilerinden istenecek yardımları üstlerinden emir beklemeksizin ve gecikmeksizin 7269 sayılı kanunun gereği olarak yerine getirirler…“ ibaresine yer verildi. Ayrıca koordinasyonun valilikler tarafından yapılacağı belirtilmişti. Bu anlamda AFAD’ın sahada ve planlamada genel koordinasyon işini üstlenmesinin kanunen uyumsuzluk teşkil ettiği düşünülmektedir. AFAD’ın, Türkiye Afet Müdahale Planı (TAMP)’da ne olduğu, neleri yapacağı açıktır.
2023 Depreminde Asker neden yoktu?
Bu yönetmeliğin yayımından tam bir sene sonra (06 Şubat 2023) K.Maraş-Hatay depremi yaşandı. Depremle birlikte EMASYA Planı yine gündeme geldi. Askerin arama-kurtarma faaliyetlerine katılma(ma)sı konusu, EMASYA Planına bağlandı. Oysa ki askerin kışlasından çıkarılmamasının sebebi EMASYA Planı değildi.
Çünkü doğal afetlere askerin yardım etmesi için 7269 sayılı “Umumi hayata müessir afetler dolayısıyla alınacak tedbirlerle yapılacak yardımlara dair” kanun, iptal edilen EMASYA Planının kaynağı olan 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu, 211 sayılı TSK İç Hizmet Kanunu ve en son 2022’de imzalanan 5211 sayılı “Afet ve Acil Durum Müdahale Hizmetleri Yönetmeliği” zaten yürürlükteydi.
Bu yasalar ve yönetmelikler askerin kışlasından çıkarılmasına ve arama-kurtarmada doğrudan görev verilmesine zaten imkân veriyordu. Kanun, “Vali emreder, asker de üstlerinden izin beklemeden görevi yerine getirir” diyor. Hatay, K. Maraş Valileri başta olmak üzere bölgedeki tüm valiler, garnizonlarındaki askeri ilk saatten itibaren sahaya çıkarabilirlerdi. Önceki depremlerde olduğu gibi daha ilk 24 saatte arama-kurtarma faaliyetlerine başlatabilirdi. Kaybedilen 41 binden fazla insanın sayısı azaltılabilirdi.
2023 depreminde “Asker neden arama-kurtarmaya katılmadı?” sorusunun muhatabı daha bir sene önce imzalanan yönetmelikte ikincil rol verilmiş asker değildir. Muhatap, valilikler ve bağlı olduğu İçişleri Bakanlığıdır. Ancak bunun için hesap sorulan tek vali olduğunu zannetmiyorum.
Bu hazin sonuç, belki de “Tüm koordinasyonu AFAD yapacak” talimatının ve askeri “Destek çözüm ortağı” olarak kışlasında tutan 2022 tarihli 5211 sayılı yönetmeliğin ilk başarısız uygulaması oldu. Sonuçta çok şey beklenen AFAD görevini ve çözüm ortaklığını yapamadı. Halk da maalesef dert ortağı oldu.
Yaşanmış ilginç bir örnek var: Ben Hasdal’da EMASA/DAFYAR Tabur Komutanlığı yaparken, 20 Kasım 2003 tarihinde İngiliz HSBC Bankası bombalanmıştı. TV’ler, bankanın çevre emniyetinin askerler tarafından alındığına dair görüntüleri yayınlamaya başlamıştı. Bunun üzerine İstanbul Valisi Muammer Güler: “Ben böyle bir emir vermedim, birlikleri derhal çekiniz” talimatı vermişti. Birlikleri validen emir beklemeden kışla dışına çıkaran o zamanki 1’inci Ordu Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt emri uygulamış ve iki bölük hemen bölgeden çekilmişti.
Bu örnekten hareketle asrın depreminde vatandaşı göçük altında kalan illerin valileri de aynı inisiyatifi kullanabilmeliydi. Valiler, kimseden emir beklemeden askeri birlikleri doğrudan enkaz bölgesine sevk edebilmeliydi. Ama yapamadılar. Sebep malum…
Burada TSK’ye de sorulacak soru var: Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bile doğal afetlere müdahalede ana çözüm ortağı iken siz destekleyen çözüm ortağı olmayı nasıl içinize sindirdiniz? Dönemin Genelkurmay Başkanı ve Savunma Bakanı, 2022 yılındaki bu yönetmeliği nasıl kabullendiniz? Sonrasında 2023 depreminde yaşananları vatandaşın acizliğini gördünüz. Bir talebiniz oldu mu? Bugün hala ikincil rolde misiniz? Olası Marmara depreminde de yine kışlalarınızda oturacak mısınız? Yoksa emir beklemeden koşar adımlarla enkazın başında hazır olacak mısınız?
Bunları yazarken içim acıyor, aklım almıyor. Neden mi? Bir boksör (devlet) düşününüz. Çok güçlü bir rakiple (7.8’lik deprem, kar, soğuk) mücadele edecek. Müsabaka boyunca ringde güçlü sağ yumruğunu (TSK’nın eğitimli ve tam teçhizatlı birlikleri) arkasında saklıyor ve sadece sol eliyle (AFAD, bekçiler, güvenlik görevlileri, bizzat halk) dövüşmeye çalışıyor. Üstelik kronometre çalışıyor, her geçen dakika gücü azalıyor, maç bitti bitecek, altın kemer gidecek.
Sonuç olarak;
Askeri darbe korkusuyla askeri şehir dışına sürmek, doğal afetlerde kışlalarda tutmak, erken müdahalede çok önemli bir zinde güçten mahrum bırakmak, vatandaşına yardım için en tepeden emir beklemek, kanunen bu emri vermeye yetkili valiyi saf dışı bırakmak yanlıştır, günahtır, suçtur. Bu konu sadece ilgililerin vicdanına bırakılacak bir konu değildir… Vatandaşın canı ve malı, asker korkusuna, vesayet safsatasına ve doğaya kurban edilmemelidir.
Umarım 2023 depreminin bu yakıcı tartışması Marmara’da beklenen büyük depremde tekrar gündem olmayacaktır. Marmara’daki valiler, kanunlar gereği depremden dakikalar sonra o şehirdeki askeri, enkaz sahasına sürebilecektir. Bu halk adına bugünden talebimizdir.
Umarım arama-kurtarma ile hiç ilgisi ve tecrübesi olmayan AFAD Başkanı Exeter’li/Rizeli valimiz, beklenen büyük depremin yükünün ve molozunun altından kalkabilir.
Umarım TSK, kaybettiği peygamber ocağı ruhunu tekrar kazanacak ve siyasetten uzaklaşıp, vicdanının ve halkının yanında olacaktır.
Umarım askerden umudunu kesen iş adamı Ali Ağaoğlu’nun şu sözleri gerçek olmaz: “İstanbul’da, Allah göstermesin, 7-7,5 bir deprem olsa İstanbul’a Ordu (bile) giremez…. Ölen şanslı olur.”
Biliniz ki; doğa siyaset tanımaz, siyaset yapmayı bilmez, sizin yönetim sorunlarınızla, askeri vesayet takıntılarınızla, ikbal hayallerinizle ilgilenmez, şanslıysanız belki önceden ikaz eder sonra da vurur geçer… Yine öyle olacaktır.
(Bu ilk yazı vesilesiyle BIDOGU okurlarını gönülden selamlıyorum…)