• İBB’YE “DALGALI KAYYIM”
    25 Mayıs 2025 Kaynak: BİDOGU MEDYA

    Eskiden, sadece ticaret yasaları gereği şirket yönetimlerine yapılan atamalarla bildiğimiz “kayyım”ın siyasi alanda uygulanmasıyla bu kavrama daha fazla aşina olduk.

    Geçen 10 küsur yıllık süre içinde özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizde Kürt siyasi hareketini temsilen seçilmiş belediye başkanlarının görevden alınmaları ardından yapılan “kayyım” atamalarına alışmıştık. Sonra, bu iş başka partilerin de aşina oldukları bir uygulama haline dönüştü.

    Ve nihayet 2024 yerel seçimlerinden sora, şu anda Türkiye’nin en çok oy potansiyeline sahip partisinin belediyeleri de bu kayyım rezaletiyle tanıştı. “Rezaleti” dememizin nedeni, bunun bir “gereklilikten” değil “siyasi intikam aracı olarak kullanılmak istenmesinden” kaynaklanması.

    Üstelik de, Türkiye’nin en büyük nüfuslu ilçesi Esenyurt örneğinde görüldüğü üzere, daha aradan birkaç ay bile geçmeden kendin kendisiyle çelişecek bir gerekçe ile bu tasarrufa gerek görmesinden, iktidarın bu işi tamamen “siyasi araç” olarak kullandığı ortaya çıkmıştır. Prof. Dr. Ahmet Özer’in gözaltına alınıp hapse atılması ve görevden alınması ardından yerine kayyım atanması, dünya hukuk tarihine geçecek bir rezalet değil mi?

    Ahmet Hoca’ya yöneltilen suçlama “Terör örgütü ile irtibatlı bir faaliyetin içinde olmak” şeklinde özetlenebilir. Oysa ki, bu suçlamanın tek dayanağı (kendilerince) Esenyurt seçimi için DEM Parti ile uzlaşı yapılmış olması. Ha, bir de “Ta 2014 yılındaki bir İmralı görüşmesinde Abdullah Öcalan’ın, Hoca’nın adını ‘yararlanılması gereken akil insan” olarak zikretmiş olması. Bunun üzerinden, adeta “eli silahlı terörist” gibi sabahın köründe kapısı kırılarak, yatak odası basılarak gözaltına alındı Prof. Özer.

    Ardından Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan’ın da “terörle iltisak, irtibat vs.” gibi gerekçekelerle içeri tıkıldığına tanık oldu bu ülke. Tam da (sonradan anlıyoruz ki) “Terörün ve teröristerin tillahı ile” al takke ver külah pazarlıklara girişildiği bir süreçte.

    Ancak, anlıyoruz ki, “turbun büyüğü” misali “Kayyımın Büyüğü” heybede bekliyormuş. O da 2019 Mart ayından bu yana AKP 1 değil, 2 değil, tam 3 kez sandığa gömen, “Şahsım”ın bir numaralı “baş belası” Ekrem İmamoğlu’nun makamına çökme operasyonu.

    Hatırlayın… 19 Mart günü gözaltına alıp, 23’ünde tutuklandığında CHP derin bir nefes almıştı. “Ohh. Terörle irtibatlı suçlamadan tutuklanmadı. O yüzden kayyım atanmayacak” dediler. O zaman da eleştirmiştim, tekrarlıyorum.

    İBB’nin neredeyse tüm birimlerini felç edecek ve çalışamayacak duruma getirecek dalga dalga operasyonlar, aslında bir tür “Yarı – Kayyım” uygulaması sayılmaz mı?

    Ne demişti Recep Bey 2019 seçimi öncesinde, adeta halkı tehdit edercesine? “Seçilse dahi çalıştırmam” anlamına gelecek biçimde “Bizim adayımız seçilmezse, görelim bakalım nasıl çalışacak?” demedi mi?

    2019 yılında buna yana CHP’li belediyelere akla gelen ya da gelmeyen bin bir türlü engelleme ile “sabotaj” harekatı yürüten “Şahsım rejimi”, İBB örneğinde artık bambaşka ve tam bir siyasi rezalet anlamına gelen bu yeni uygulamaya gitmiştir.

    Büyükşehir Belediye Başkanı dahil, İBB’nin tüm üst düzey yönetimini (İBB’nin özel kalem müdiresi bile dahil olmak üzere) koltuklarından fiiilen uzaklaştırıp içeri tıkmanın başka bri açıklaması olabilir mi?

    Kimse kendini kandırmasın, demokrasisi çok fazla gelişmemiş toplumlarda her düzelde yöneticiler “istişare”yi pek beceremezler. İstisnaları olabilir. Ama genellikle “en üst makam”ın sözünün geçtiği ve kararların hep onun tarafından alındığı ve o giderse sistemin arıza gösterdiği bir anlayış hakimdir bizde. Bu, biraz da vekil veya yardımcılar dahil, “alt kademelerin” de işine gelir. Sorumluluk, “en güçlü ve en yetkilinin” omuzlarındadır.

    Bugün gelinen noktada mantzaraya baktığımızda. Bu kadar çok tepe yöneticinin hapse atıldığı bir İBB’nin, nasıl olup da işine gücene bir şey olmamıy gibi devam edebileceğini merak ediyorum.

    En somut örneğini söyleyeyim.

    İmamoğlu’nun yerine, yasa gereği İBB Meclisi’nce seçilen Başkanveli Sayın Nuri Aslan, seçildiği günden beri çıkıp da “Şu an vekil de olsa başkan benim. Belediye olarak icraatımız her alanda aksamadan devam ediyor” diye kendisini bir kez dahi gösterdi mi? Kamuoyu sokakta görse tanımaz.

    Bunu sadece “Parti disiplini, ya da örgütsel disiplin ya da Ekrem Bey’e saygı” üzerinden izah edemeyiz.

    Şu anda İBB’nin tepeden tırnağı tüm işlerini sabote etmeye yönelik bu “Dalga dalga operasyonun” işe yaramadığını göstermesi lazım CHP’nin.

    Buraya odaklanması lazım biraz da.

    Şahsım Rejimi’nin, olağanüstü bir siyasi ahlaksızlık ve kepazelik ürünü bu darbesini püskürtmenin yollarından biri de budur.

    Bu “Yarı kayyım” uygulamasının geri teptiğini ve işe yaramadığını göstermek. Bu mücadelenin propaganda tarafını da kazanmanın yolu buradan geçer.

    İstanbullu bir yandan da bunu bekler.

    Çünkü iktidarın amacı bir yandan “Bakın, nasıl kötü yönetmişler. Çalmışlar, çırpmışlar. İşleri becerememişler” imajını (algısını) yaymak, bir yandan da “Bakın işte İstanbul Belediyesi çalışmıyor” tezini de halka kabul ettirmeye çalışmaktır.

    Bu silah ters tepmelidir.

    * Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.

    İlgili Haberler

    ÇOK OKUNANLAR