• BİRİ “ŞAİBELİ KURULTAY” MI DEDİ?
    11 Haziran 2025 Kaynak: BİDOGU MEDYA

    BİDOGU- İktidarın, yaygın kullanılan bir ifadeyle “Aynı anda bütün düğmelere basması” diye bir olgudan söz ediliyor ya…

    Muhalefeti bastırmak, geriletmek ve iyice etkisiz kılmak amaçlı hukuk dışı hamlelerinden, yani “bastığı düğmelerden” biri de, hiç kuşkusuz şu “Şaibeli Kurultay” senaryosu ile Cumhuriyet Halk Partisi’ni bölmek, kendi içinde kavgaya sokmak ve böylece kamuoyu nezdinde yükselen puanlarını düşürmeye yönelik hamlesidir.

    Tamamen “duyum – söylenti – dedikodu” düzeyinde anlatımlarla hazırlandığı anlaşılan iddianamenin ağır ceza mahkemesine havale edilmesi de, bu konuda “şakası olmadığı” izlenimini kasten oluşturmaya yönelik bir adım olarak görünüyor.

    Olayı kabaca hatırlarsak, iddia şundan ibaret:

    “Cumhuriyet Halk Partisi’nin 4-5 Kasım 2023 tarihlerinde Ankara’da gerçekleştirdiği ve Divan Başkanlığını da Ekrem İmamoğlu’nun yaptığı kurultayda, o zamanki Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun karşısında saf tutan İmamoğlu – Özgür Özel ekibi çok sayıda delegeyi ‘etik dışı yöntemlerle ayartıp’ Kılıçdaroğlu’nu mağlup etmeyi ve parti yönetimini ele geçirmeyi başardılar.”

    İddianamede, bugüne kadar havalarda uçuşan “dağıtılan iphone telefonlar” ya da “Pazar günü açtırılan döviz bürolarından alınıp bozdurulan, değeri  on milyonlarca TL’ye varan döviz”den eser olmadığı, ilk baştan beri seslendirilen “duydum, söyleniyor, belirtiliyor, anlatılıyor” düzeyinde tevatürle doldurulmuş.

    Şöyle bir geriye yaslanıp, soğukkanlı değerlendirelim önce…

    Türkiye’de ve hatta dünyada, partilerin, derneklerin, vakıfların ya da herhangi bir meslek kuruluşunun kongrelerinde (kurultay, genel kurul vs.) seçimler nasıl kazanılır?

    “Herkes çıkar, görüşlerini anlatır, kendi alternatif programlarını, çözümlerini ya da vaatlerini sunar. Sonra delege eve gider. Ertesi sabah gelir, gece boyunca ya da orada kurultay salonunda yaptığı vicdan muhasebesi ile oyunu kullanır. Ya yeni bir kadroya oy verir, ya da mevcut yönetimle devam kararı alır. Olay böyle sonlanır” diyecek olanlar varsa, bu gezegende yaşamıyor, yeni gelmiş, ya da sahtekarlığın dibine vurmuş demektir.

    Daha açık yazalım:

    Seçimli ve farklı grupların yarıştığı hiçbir kurultay, “yukarıdaki şekilde” kazanılmaz.

    Ya nasıl kazanılır?

    Gruplar halinde ya da tek tek “markaj” ve ikna” çabaları ile delegeler etkilenmeye ve oy kazanılmaya çalışılır.

    Daha da açık yazalım:

    “Delege AYARTILIR…”

    Bunun da ülkelerin, toplumların ya da camiaların sosyolojik yapılarına ve geleneklerine, teamüllerine göre farklı farklı yöntemleri vardır.

    Kimi yerde tatlı dille, çay kahve sohbeti ya da ısmarlanan iki kadeh içecekle, kimi yerde delegelere yapılan “ileri dönük” menfaat vaatleriyle, kimi zaman maddi (evet yanlış duymadınız) ya da manevi imkanlar sağlanarak, daha ileriye gidip “cebine bazı şeyler konularak”, kendisine ya da oğluna – kızına iş makam, mevki vaadedilerek, bazı yerde “zaafları istismar edilip ya da kullanılıp şantaj ya da tehditle” hatta kimi zaman sopayla – silahla (bkz. Sağ ve faşist partilerin kongreleri) delege “AYARTILIR”

    Şimdi gelelim işin hukuki gerçeğine. Yukarıda saydıklarımın “sopa – silah” hariç hiçbiri, bir suç teşkil etmez. Yani, yasalarda “Vaatle ya da menfaatle oy ayartmak, delege ayartmak” diye bir suç tanımı yoktur. Var diyen göstersin. Neticede bir “ikna” çabası söz konusudur ve ikna suç sayılamaz.

    Türkiye’deki siyasi partilerin herhangi birinde de bu saydıklarımın “asla olmadığını” söyleyebilen varsa, samimi değildir. İddia ediyorum.

    Ve gelelim CHP’nin “şaibeli” diye damgalanan kurultayına.

    Pek çok meslektaşımla birlikte 3 gün (Cumartesi, Pazar ve yönetim organları için son oy sayımının yapıldığı Pazartesi günü sabahı) süreyle oradaydık.

    Salonda, kulislerde olup bitenler bizlere de anlatıldı ve hiç şaşırmadık, gözlerimizle görmesek de hiç yadırgamadık. Çünkü siyasetin doğasında vardır böyle şeyler.

    Peki bir kurultayın “Yargı eliyle iptal edilmesi” nasıl gerçekleşebilir?

    Gelelim o konuya.

    Ancak ve ancak, kurultayın Siyasi Partiler ve Seçim Kanunları’na aykırı (Gerekli çoğunluğun sağlanamaması, yasada gerekli unsurların eksik olması, divanın gerektiği gibi oluşmaması, özgürce yarışmanın önüne geçildiğine dair somut bulgular, sandıklarda saptanabilen hilelerin gerçekleşmiş olması, hükümet komiserinin bulunmaması, oy sayımında kanıtlanmış hile yapılmış olması, tutanaklarda tahrifat vb.) durumların gerçekleşmesi durumunda “Yargıya intikal edebilir”

    Bu durum da, zaten yasada belirtilen itiraz süreleri içinde karara bağlanırsa kongre tekrarlanır ya da geçersiz sayılır ya da aklanır. CHP’nin adı geçen kongresi de itiraz süresi içinde karara bağlanmış ve sonuç tescil edilmiştir.

    Aksi takdirde, “Delege ayartıp bizim adamlarımızı çalıp kendilerine oy verdirmişler” gibi iddialar, birileri ortaya çıkıp da “Evet beni ayarttılar” dese bile yargılık bir durum oluşturmaz.

    Bunu spor karşılaşması ile örneklersek, maç olup bitip de skor tescil edildikten sonra maçın sonucu ve puanlar değişmez, şampiyonluk da etkilenmez. Müsabaka kurallarından ve yönetmeliklerden sapma yoksa, öyle bir ihlal yoksa, “Maç esnasında o bana şunu dedi bu bana şunu yaptı” diye çocukça ifadelerle geri dönülmez.

    Durumun şimdi, yani aradan 1,5 yıl kadar bir süre geçtikten sonra ülkenin iktidarından bağımsız hareket etmediği belli olan yargıya intikal etmesi, yargının da adeta “Kafaya koyduk, bu kurultayı geçersiz kılıp partiyi ortadan ikiye bölüp Ana Muhalefeti etkisizleştireceğiz” tadında adımlar atması, asla kabul edilemez. Yargı eliyle siyasetin tasarımlanması, demokrasinin külliyen inkarıdır.

    Bunun tek bir anlamı vardır.

    Elindeki yargı aparatını “Siyasi rakibinin puanlarını geriletmek” gibi bir yola tevessül eden bir iktidar da zaten meşruiyetini ve gücünü iyice yitirmiş demektir. Güçsüzlüğünü de iyice itiraf ettiğinin resmidir olup biten.

    Kendisine karşı aday olması muhtemel siyasetçileri hukuksuz yere hapse tıktığı, ailelerine bile eziyet ettiği, en ufak bir muhalif sesi bastırmak için artık acımasızca şiddete başvurmaktan çekinmediğini ortaya koyan siyasi iktidar, yapılabilecek en “ayıplı” şeyi yaparak, bu “Kurultay hamlesini” de yapmış ve adeta “bir atımlık barutu” kaldığını ikrar etmektedir.

    Buna destek olup, hatta yararlanmaya kalkan “CHP’nin eski yönetimi, şimdiki parti içi muhalefeti” de kenarda ellerini ovuşturarak beklemekle, ağır bir siyasi vebal altına girmekte, ağır bir siyasi ayıba imza atmakta, kendini tarih önünde ağır ve “ayıplı bir sicille” mahkum etmeye hazırlanmaktadır.

    Dileriz, kötü senaryo gerçekleşmez ve bu ayıbın bir yerinden (hâlâ vakit varken) dönülür.

    Ama dönülmeyeceğine dair ciddi işaretler de orada duruyor, maalesef.

    * Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.

    İlgili Haberler

    ÇOK OKUNANLAR