• “ASIL MESELEYİ” HEPİMİZ BİLİYORUZ
    16 Haziran 2025 Kaynak: BİDOGU MEDYA

    Ekrem İmamoğlu’nun, 2019 senesinde İBB Başkanlığına seçilmesiyle başlayan, aynı yıl iptal edilip ikinci kez yapılan seçimde bir kez daha seçilmesiyle devam eden ve 31 Mart 2024’de bu koltuğun “ikinci 5 yılını” da garantilemesiyle doruğa ulaşan husumetin geri planında asıl neyin yattığını hepimiz biliyoruz.

    İmamoğlu da biliyor, “baş rakip” de biliyor, her iki liderin siyasi kadroları ve tabanları da biliyor.
    Tabii ki, Recep Erdoğan’la kısmi de olsa “biraz benzerlikler içeren” bir siyasi yol öyküsü üzerinden duyulan bir kıskançlık ve siyasi mücadelenin önemi büyük. Her iki lider de İstanbul gibi, dünyanın en büyük metropollerinden birinin “Şehremini” sıfatıyla görev yaptıktan sonra, hedef olarak ülkenin en büşük siyasi makamına talip olmanın “paralelliği” üzerinden rakipler.
    Buraya kadar anlaşılabilir.
    Elbette ülkenin şu an için en büyük iki siyasi hareketinin rekabeti ve son seçimin sonuçlarına bakıldığında (güncel puanlar açısından) mevcut iktidarın önüne geçen bir siyasi hareketin yükselişi de çok önemli bir faktör.
    Ancak, herkesin gözden kaçırmaması gereken en önemli faktörün “duygusal” (burada elimizin baş parmağı ile işaret parmağının uçlarını birbirine sürterek yapılan hareketi gözünüzün önüne getirin) olduğunu unutmayalım.
    İBB’nin (ya da benzer ölçekte herhangi bir büyükşehir belediyesinin) finansal etki alanı, gelirleri ve bunları yönetebiliyor olma gücünün, bu kavgada en önemli unsur olduğu ortada.
    Kısaca “Siyasetin finansman kaynağı” diyoruz biz buna.
    İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Bursa, Mersin, Balıkesir, Aydın, Adana, Denizli, Manisa, Muğla, Tekirdağ…
    İktidar partisinin her türlü taarruzu ile, kaynakların kısılmaya çalışılması, geçmiş dönemler hiç yokmuşçasına “borçları için gırtlaklarına sarılması”nı bir yana koyalım, muazzam miktarlarda “paraya hükmeden” yönetimler (ve liderler) bunlar.
    Sadece İstanbul’un bütçesinin 400 – 500 milyar TL civarında olduğunu hatırlayın.
    Şimdi gelelim zurnanın “zırt” (hattâ afedersiniz ‘zort’) dediği yere…
    Bu bütçelerin, geçmişte iktidar partisinin siyasetinin çeşitli şekillerde finansmanında nasıl kullanıldığını herkes biliyor. Üstelik de burada “tevatürden, dedikodudan, iddiadan, ihbardan, söylentiden” filan söz etmiyoruz. Hepsi belgeli, hepsi dehşet verici boyutlarda. Çok uzaklara gitmeden. Sadece İBB’nin elindeki bazı taşınmazların nasıl (aralarında Erdoğan’ın aile efradı tarafından kurulup yönetilenlerin de bulunduğu) belli vakıflara tahsis edildiği, sembolik paralarla kiralandığı, belediye araç filosunun bir kısmının parti kadrolarına tahsis edildiği, özellikle seçim dönemlerinde belediye imkanlarının (en basiti afişleme, billboard çalışması, miting harcamaları vs) nasıl kullanıldığı hep belgeli bilinenler arasında.
    Bizim bilmediklerimiz, aklımıza gelmeyenler, aklımızın eremediği boşutlara ulaştırılmış kim bilir daha niceleri vardır.
    Bu tür önemli finans havuzlarının, iyi denetlenemediği takdirde, bir siyasi partinin yandaşı medyanın da “çatır çatır” beslenmesi amacıyla nasıl kullanılabileceğini tahmin edebilmek de hiç zor değildir.
    Nasıl ki, bugün yandaş yalaka ve yalancı kumpas medyasında “İBB ile muhalif medya arasında” varolduğu iddia olunan “akçeli ilişkilere” dair bin türlü tezvirat ve yalan ortalıkta dolaşıyorsa, bunun “Kişi kendinden biri işi” mantığıyla üretilip utanmazca etrafa “fışkırtıldığını” tahmin etmek zor değil.
    Bu durumda, “İmamoğlu’na (ve ilçe başkanlarına) hücum – görevden alma – içeri tıkma – kayyım atayamıyorsan bile çalışamaz hale getirme” operasyonlarının amacı daha da iyi anlaşılabilir.
    Geçmişte belediyeler AKP elinde iken, bunca önemli bir “siyasi finansman musluğunu” elinde bulunduran iktidar partisi, elbette hem ekonomideki sıkışıklık hem de bu kadar (2019’dan beri) büyük paralara hükmedemiyor olmasının acısını ve sıkıntısını hissediyor.
    Bu amaçla da, “Sandıkla geri alamayacağını artık iyice anladığı” bu musluk başlarını cebren ve hile ile fethedebilmenin yollarını aradı. Bunun için de elindeki yargı aygıtını kullanarak, bu operasyonu daha da genişletmenin peşinde.
    Daha da açık konuşalım “Kişi kendinden bilir işi” mantığıyla ve duygusuyla, “Bunlar da bizim yaptıklarımızı yapıyordur, kesin. Hele ki, olası bir seçimde (Erken? Baskın? Zamanında?) bu imkanları kullanabilmeleri, zaten değişmekte olan oy dengelerini tamamen aleyhimize çevirebilir” diyorlar.
    Hırçınlık ve her türlü hileli yönteme başvurmaları bundan.
    Soruşturma evrakına ve yandaş, yalaka, yalancı kiralık medyaya beslenen kirli bilgilere bakıldığında, genel bir “olsa olsa böyle yapmışlardır” içeriği çok bariz biçimde görülüyor.
    Bütün bunları düşündüğünüzde, ülkenin öncelikle bu “kirli operasyonu defedecek bir toplumsal farkındalığa ve bu ayıplı siyaseti geri püskürtecek” bir işbirliğine ihtiyacı olduğu kadar, siyasetin finansmanı konusunun da gerek anayasal gerekse yasa değişiklikleri ile gündemdeki önemli zaruretlerden biri olarak ortalya çıkarılması çok yararlı olacaktır.
    Siyasetin finansmanında şeffalık ve hesap verilebilirliği sağlayan toplumların “Demokrasi sınavında” çok yüksek puanlar alarak yola devam edebilecekleri, tam tersini yapanların da kokuşmuşluğun ve kirliliğin girdabında debelenecekleri bir gerçektir.
    Bütün bu olup bitenlere bir de bu gözle bakın.
    Ya da “asıl” bu gözle bakmanızı öneririm.

    * Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.

    İlgili Haberler

    ÇOK OKUNANLAR