CHP Genel Başkanı Özgür Özel, dün İzmir’de elektrikli sobadan çıkan yangında 5 çocuğun yaşamını yitirmesine ilişkin; “Türkiye’de korunmaya muhtaç çocukların bu durumundan ailenin itirazı, başka durumlar, objektif kriterler, bağımsız kurumlar, sivil toplumun dahil edilmesi eksik neyse benzer vakalar bir daha yaşanmasın diye bir araştırma komisyonu kurulmasını teklif edeceğiz. Bu meseleyi de çok yakından hep birlikte takip edeceğiz” dedi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin grup toplantısında İzmir Selçuk’ta hurda toplayarak geçimini sağlayan bir annenin dün kapıyı kitleyerek evden çıkmasının ardından elektrikli sobadan çıkan yangında 5 çocuğun hayatını kaybetmesine ilişkin konuştu. Türkiye’de yaşanan güvencesizlikler ve adaletsizliğe karşı duracaklarını belirten Özel, benzer vakalar bir daha yaşanmasın diye Meclis’te bir araştırma komisyonu kurulmasını teklif edeceklerini belirtti.
Özel’in açıklamaları şöyle:
“Dün akşam maalesef memleketim sayılacak büyükşehir İzmir’den büyük bir facia haberi aldık. Bugün sabah erken saatlerden itibaren Selçuk’ta o büyük acıyı hafifletebilmek için orada bulunan orada bulunan siyaset arkadaşlarımızla temas halindeyiz. Belediye Başkanı’mız yurt dışındaydı, ilk vasıtayla dönüşte. Maalesef çok büyük bir acı. Öğrendikçe insanın içi yanıyor. Emekli bir felsefe öğretmeninin kızı Melisa, 22 yaşında bir erken evlilik yapıyor kendi tercihiyle. Hurda toplayarak yaşamını sürdüren bir erkekle evleniyor. O günden sonra 5 yaşında olan Nefes, 4 yaşında olan Beril, 3 Yaşında Aslan, 2 yaşında Masal, 1 yaşında Aras Bulut. Her sene bir evladı oluyor. Eşi hapse giriyor, çeşitli suç kayıtları var. Bu sefer kendisi başlıyor hurda toplamaya. Evde yanan bir soba, en büyüğü 5 yaşında olan 5 çocuk ve büyük bir felaketle karşı karşıya kalınıyor.”
“Grubumuz bir araştırma önergesi yazacak”
Sosyal Hizmetler defalarca gelmiş gitmiş. Böyle durumlarda eleştirmek kolay ama Selçuk Sosyal Hizmetler yetkilileri 17 kez çocukları almak için kapıya gidiyorlar, vermiyor. Maalesef hiçbirimizin masum olmadığımız bu düzen içinde 5 çocuğu olan ve hurda toplamak zorunda kalan 27 yaşında bir kadın, acılardan en büyüğünü hem kendi yaşadı hem de hepimize yaşattı. Bu konu Türkiye’de yoksulluk, güvencesizlik, felaketlere karşı ya da aile içinde yaşananlara karşı; kadınların dirençsizliği, sosyal devletin kanunlarla korunması gereken o çocuklar noktasında düştüğü birtakım aczler. Buna kimse gözü kulağı kapalı kalamaz. Grubumuz bir araştırma önergesi yazacak. Türkiye’de korunmaya muhtaç çocukların bu durumundan ailenin itirazı, başka durumlar, objektif kriterler, bağımsız kurumlar, sivil toplumun dahil edilmesi eksik neyse benzer vakalar bir daha yaşanmasın diye bir araştırma komisyonu kurulmasını teklif edeceğiz. Bu meseleyi de çok yakından hep birlikte takip edeceğiz.
“Bu milletin Atatürk’e sadakatini her 10 Kasım’da görüyoruz, görmeye de devam edeceğiz”
Bu yas 10 Kasım’daki ulusal yasımızın üstüne geldi. Cumhuriyetimizin ve partimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü vefatının 86. yıl dönümünde özlemle, minnetle andık. 81 ilde anma programları yapıldı. Saat dokuzu beş geçe Türkiye’de yine hayat durdu. Çatıdaki işçi, köprüdeki sürücü, madende yerin 450 metre altındakiler, şehirler arası yolda kamyon şoförü durdu. Bütün Türkiye Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün hatırası önünde bir dakika durdu, ona minnetlerini ve şükranlarını iletti. 9 Kasım’dan itibaren yüzbinler Anıtkabir’e aktılar. 10 Kasım’da resmi rakam 1 milyon 100 bin vatandaşımız Anıtkabir’i ziyaret etti. ‘Bugün burada benim iki büyük eserim var. Bunlardan bir tanesi Cumhuriyet, diğeri de CHP’dir’ diyen önderimizin, partimizin birinci genel başkanının, kurucumuzun huzurunda CHP’nin tüm üyeleri adına kendisine minnetlerimizi sunuyorum. Birileri işine gelince Atatürkçü olanlar, Atatürk’e zerre muhabbet besleyen ‘Ne ölüme ne dirime’ diyen meczupların hastanesine de cenazesine de koşanlar ama 15 Temmuz akşamı ‘Atatürk posteri bulun. İl Başkanlıklarımıza asın’ diyenler, sıkıştığında, kafası bozulduğunda dönüp ‘iki ayyaş’ deyip, sıkıştığında ‘Keşke 10 yıl daha yaşasaydı’ diyenlerin samimiyetini, bu milletimiz vicdan terazisinde tartıyor. Bu milletin Atatürk’e sadakatini her 10 Kasım’da görüyoruz, görmeye de devam edeceğiz.”
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, çocukların okula aç gittiğini belirterek, şunları söyledi:
“Her üç çocuktan bir tanesi kahvaltı etmeden okula gidiyor”
“Okullarda öğlen yemeği verilmesi hakkında kanun teklifimizi Meclis’e sunduk. Çocuklara okulda bir öğün ücretsiz yemek CHP’nin vaadiydi. Önce ‘Biz yapacağız’ deyip, seçimden sonra okul öncesine indirip geçen sene eylülde onu da kaldırdılar. İstanbul Planlama Ajansı’nın yaptığı araştırmaya göre, her üç çocuktan bir tanesi kahvaltı etmeden okula gidiyor. Bu yüzden okula aç giden, okul yemeği olmadığı için aç kalan, cebinde parası olmadığı için çeşmeden su içmek zorunda kalan öğrencilerin sağlıkları tehdit altında. Bunun için CHP’li belediyelerimiz Beyoğlu Belediyemizden başlayarak okullarda su sebili uygulaması yapıyorlar. Günlük su parası 45 lira. Parası olan gidip oradan su içecek, parası olmayan yutkunacak dayanamayacak tuvaletten sağlıksız su içecek. Okullara su sebili uygulaması yapıyoruz.”
“Bu yasayı geçirmemek için ellerinden ne geliyorsa onu yapacaklar”
Özel, TBMM Genel Kurulu’nda görüşülmeye başlanacak olan ve kamuoyunda “etki ajanlığı” olarak bilinen düzenlemeyi de içeren Noterlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’ne grup kürsüsünden tepki gösterdi.
Yasanın Rusya’da 2012 yılında uygulanmaya başlanan etki ajanlığı yasasından esinlenildiğini belirten Özel, yasayla muhalefetin bastırılmaya çalışıldığını ifade etti. Özel, milletvekillerini yasa teklifinin Meclis’ten geçmemesi için ellerinden ne geliyorsa yapmaya çağırdı. Özel’in açıklamaları şöyle:
“Kazdağları’ndan kalkmış gelmiş teyzemler. Hacıbekirler Köyü’nden biri bana bu dalı getirirmiş. Biri de dedi ki, ‘Aman bu tohumlarımız yok olmasın evladım, sana bunları getirdik’ ben de ellerinden öptüm. 20’li yaşlarımda Kazdağları’nda direnişlere giderdik. ‘Kazdağı’nın altını üstündeki zeytinidir’ derdik. Şimdi Kazdağları’nda yeni madenler açıyorlar ve o madenler yüzünden 80 yaşında anamın gözü yaşlı. Dedi ki, ‘Kalktım, geldim, bütün gece uyumadım. Orada gözyaşı döktüm, şimdi gözyaşı döküyorum.’ Anacım gözyaşını sil. Bu memleketin derelerini kurutanların da anaların gözünden yaş akıtanların da iki elimiz yakalarında, sizi yalnız bırakmayacağız.
İktidarın gündemi, yarın belki bu teyzemi ‘Türkiye altın çıkaracaktı, mani oldunuz, yabancı şirketler için ajanlık yaptınız. Sen ajansın, provokatörsün, cezalandırılmalısın’ diyen bir zihniyet tarafından yönetiliyoruz. Geçtiğimiz yasama yılında getirdiler, direndik, direndiniz geri çektiler. Şimdi Noterlik Kanunu’nda değişiklik yaparken Türk Ceza Kanunu’na madde ekleyip etki ajanlığını 339. maddeye ekleyerek getirmek istiyorlar. Hiç şüphe yok muhalefet için, muhalif gazeteciler, öğrenciler, akademisyenler, köyünü koruyan köylüler için bir sopa olarak kullanmak için getiriyorlar.
“Muhalefeti bastırmaya çalışacaklar”
Öyle bir düzenleme yapmışlar ki hukukun en temel beklentisi bir suçun nedeni, nedensellik ve fail ile fiil bağının kurulmasını aramadan, ‘Birisi bana muhalifse ben onu başkalarının etki ajanı olarak nitelendiririm, içeri atarım, bunları yıldırırım, kimseyi konuşturmam.’
Murat Yetkin’in çok kıymetli bir yazısı var. MİT Hukuk Müşaviri’nin Plan Bütçe’deki ifadelerini alıntılamış. Savunurken diyor ki ‘Bir başka ülke, üçüncü bir ülkeye ajan yolluyor. Burdan alıyor, tutuyoruz, bir tek patlayıcıdan ceza kesemiyoruz. Veya yurt dışında bir örgüt, Türkiye’de bir uyuşturucu çetesini taşeron kullanıyor, yakalıyoruz, bir tek uyuşturucudan işlem yapıyoruz.’ Bu parlamentoda yazdığını okuduğunca anlayabilen, meramını yazıya dökebilecek 600 tane milletvekili seçildi, hukukçu arkadaşlar var. Bunu anlatın, otursunlar, yazsınlar. Yabancı ülkenin buradaki taşeronu yakalanınca 1,5 yıl uyuşturucudan ceza verebiliyoruz. Yazarız bunu ama senin yazdığın gibi olursa ne olacak? Dışarıdan Türkiye’de çalışmalara YÖK para ayırmaz, akademisyen yurt dışından fon bulur, ‘etki ajanısın’ diyecekler. Gazetecileri teker teker işten atar, attırırlar; gazeteci yurt dışından fon bulur, yayın yapar serbestçe, ‘etki ajanısın’ diyecekler. Öğrencilere, muhalefet milletvekillerine, gençlik kollarına diyecekler, muhalefeti bastırmaya çalışacaklar.
“Bu etki ajanlığının patenti Tayyip Bey’de değil, Sayın Putin’de”
Otoriterlik bulaşıcı bir şey ve otoriterlerin faaliyetleri de birbirlerine öğrettikleri bir şey. Otoriterler otoriterlerden; tek adamlar tek adamlardan öğreniyor. Bu etki ajanlığının patenti Tayyip Bey’de değil, Sayın Putin’de. 2012 yılında Rusya’da etki ajanlığını kanuna koymuş. Sonra Gürcistan, Kırgızistan, Sırbistan istemiş. Beşinci sıraya Macarlar girecekmiş, bizimki öne geçmiş. Şimdi Gürcistan’da yasalaşan etki ajanlığı yasasına karşı NATO Parlamenterler Meclisi’nde 24-27 Mayıs’ta yapılan toplantıda düzenlemenin demokrasiye karşı bir tehdit olduğu karara bağlanmış ve deklarasyon yayınlanmış. NATO Parlamenterler Meclisi’nde bizim de üyelerimiz var. Ama sadece biz yokuz Türkiye’yi temsilen. 18 Türk üye var, 8’i AK Partili, 2’si MHP’li. Bu 10 arkadaş, bu dönem şu anda birazdan arkadaki salona gelip, etki ajanlığı getirmeye çalışacak. Mayıs ayındaki deklarasyona imza atmışlardı, ‘Etki ajanlığı kanunu, demokrasiye aykırıdır. Biz bunun karşısındayız’ diye. Devlet Bey için kolay, ikisini şimdi partiden atar. Tayyip Bey ne yapacak? Senin milletvekillerin, senin getirdiğin kanuna mayıs ayında ‘demokrasiye aykırı, muhalefeti baskılar, basını susturur’ diye imza atıyorlar. Daha başka bir şey söylememize gerek yok. Söyleyecek son sözümüz şudur: Grubumuza ‘kırmızı alarm’ arkadaşlar. Hayvan hakları yasasında, kadına şiddet yasasında olduğu gibi kırmızı alarm. Esenyurt’taki görevli milletvekilleri dışında tüm milletvekillerimiz etki ajanlığı yasası görüşmeleri sırasında bu yasayı geçirmemek için ellerinden ne geliyorsa onu yapacaklar.”
Asgari ücretin 30 bin lira olması gerektiğini belirten Özel, şöyle konuştu:
“Ekonomik kriz her alanda derinleşirken, iktidarın ekonomi yönetimi kendine rasyonel, vatandaşa irrasyonel davranışları sergilemeye devam ediyor. Bu yönetimin elinde fiyatlar zamlanırken, fiyatların sonuna yeni sıfırlar eklenirken, ücretler, maaşlar yavaş yavaş eriyor adeta tükeniyor. Örneğin yeni yıl için yeniden değerleme oranı yüzde 44. Kasım ayında son bir yılın enflasyon verilerinden hareketle hesaplanıyor. Yüzde 44. Yani devlet ‘ben alacağım vergilere ocak ayında yüzde 44 zam yapacağım’ diyor. Buna göre Motorlu Taşıtlar Vergisi vatandaşın en çok kullandığı en mütevazı araç için 5 bin 850 lirayken bugün 1 Ocak’ta bu 8 bin 425 lira olacak. Özel İletişim Vergisi. Hepimizin telefonlarından alınan Özel İletişim Vergisi 179 lirayken, 258 lira olacak, 12 telefon faturamıza bölünerek her ay bizden tahsil edilecek. B sıfırı ehliyet harcı 3 bin 900’den 5 bin 700’e. Pasaport harcı 7 bin 800 liradan 11 bin 300 liraya yolcunun yurt dışında beraberinde getirdiği tek telefon eskiden serbestti bu sonra küçük bir şey koydular, büyüttüler şimdi 31 bin 600 liraymış 45 bin 600 liraya getirdiler. 1 Ocak’tan itibaren yurt dışında çalıştı. Yurt dışında işçi, inşaatta, Libya’da, Suriye’de, İran’da, Irak’ta, Hollanda’da, Almanya’da gelirken bir telefon getirdi. Kaydettirmek, açtırmak için 45 bin lira alacaklar. Yurt dışına çıkış harcı bugün 500 lira, 720 lira yapacaklar. Her birimizin verdiği gelir vergisi beyannamesi için damga vergisi 467 liraymış 672 lira olacak. Köprüler, otoyollar, tüneller en az yüzde 44 zamlanacak. Yapılan iğneden ipliğe her türlü ürüne bu zamlar fazlasıyla yansıyacak. Ama bir yandan da Türkiye’de birileri 17 bin 2 lira asgari ücretle geçinmek zorunda kalacaklar.
“Vatandaşın bütçe hakkını savunuyoruz”
AK Parti iktidara geldiğinde asgari ücret 184 liraydı. Çeyrek altın 27 liraydı. Bundan sonra Türkiye’nin dört bir yanında, pazarların girişinde çıkışında, İzmir’de Kemeraltı’nda, İstanbul’da Beyoğlu’nda Mısır Çarşısı’nın girişinde çıkışında, Erzurum’da, Bitlis’te, Adana’da, Hakkari’de, Trabzon Yomra’da, Antalya Kemer’de Edirne’de, Tekirdağ’da, Hayrabolu’da, Burdur’da, Bucak’ta her yerde gençlik kollarının elinde, kadın kollarının elinde örgütümüzün elinde bu ya da daha büyük hesapları göreceksiniz. Ve bütün Türkiye’ye şunu anlatacaklar; 2002 yılında en düşük memur maaşı 14 buçuk çeyrek altın alıyordu. Bugün 7 buçuk çeyrek altın. AK Parti’nin memura maliyeti ayda 7 çeyrek altın. En düşük emekli maaşı 8 çeyrek altını alıyordu. Bugün 2 buçuk çeyrek altın. AK Parti’nin her emekliye aylık maliyeti 5 buçuk çeyrek altın. Asgari ücret 7 çeyrek altın alıyordu Tayyip Bey geldiğinde. Bugün alabildiği 3 çeyrek altın. Asgari ücretliye Erdoğan hükümetlerinin maliyeti ayda 4 çeyrek altın.
Kredi Yurtlar Kurumu öğrencisi aldığı harçla 2002’de 1 buçuk çeyrek altın alıyordu. Şimdi çeyrek çeyrek altın. Maliyet eksik verilen harç her ay bir tam bir 25 çeyrek altın. Bunu bütün Türkiye’ye göstereceğiz. Bu partinin bu grubu bütçe görüşmelerine giriyor. Öyle zenginlerin, yandaşların ve beşli çetelerin bütçelerini savunsun onlar. Onlar vatandaşın bütçesini savunacaklar. Biz hem pazarda hem kahvelerde, meydanlarda, sokaklarda Türkiye’nin dört bir yanında ve Türkiye’nin Büyük Millet Meclisi’nde emekliye, asgari ücretliye, öğrenciye, çiftçiye, memura ve mağdura bütçe istiyoruz. Vatandaşın bütçe hakkını savunuyoruz.
“Derhal bu ay her emekliye bir asgari ücret 17 bin liralık maaş bu aydan itibaren yatırılmalıdır”
Bundan sonra 1 Ocak gününe kadar CHP hem komisyonda hem Genel Kurul’da, hem bu hafta sonundan başlayarak 81 ilde, 973 ilçede, milletvekilleriyle, Parti Meclisi üyeleriyle, genel başkan yardımcılarıyla, il-ilçe yönetimleriyle, gençlik ve kadın kollarıyla, sokak sokak, kapı kapı vatandaşın gerçek sorununu AK Parti’nin sırtımıza vurduğu yükü bundan nasıl çıkacağımızı konuşacaklar. Ayrıca CHP’nin ekonomi kurmayları 20 Kasım gününden başlayarak Gaziantep’ten, Kahramanmaraş’tan sanayi şehirlerinden, emek şehirlerinden başlayarak adım adım emek emek tüm kentleri gezerek, sorunlara, CHP iktidarında, sanayicinin sorununa, sanayide çalışan işçinin sorununa, esnafın sorununa, tarlasında ürününü kaldıramayacak hale gelmiş çiftçinin sorununa, işsizlik sorununa, istihdamsızlığa, güvencesizlik sorununa, CHP ne söylüyor bunları adım adım çalışmaya devam edecekler. Ve biz CHP olarak bu ülkenin en önemli iki gündemini şöyle ifade etmek isteriz. Önümüzdeki iki aydaki gündem. Bugün emekli dernekleri başkanı çıktı çok yerinde bir açıklama yaptı. Dedi ki; 1 Ocak’ı bile bekleyemeyiz. Emekli perişan. Seyyanen bir zamla bize 1 Ocak’a kadar nefes aldırsınlar. 1 Ocak’tan sonra da zammımızı yapsınlar. CHP olarak burada öneriyoruz. Meclis’te grup başkan vekillerimiz önerecekler. Bütçe görüşmeleri sırasında önerecekler. Kanun teklifi verecekler, indirecekler, oylatacaklar. Birinci önerimiz; emekli maaşı asgari ücrete denk olmalıdır. Ve derhal bu ay her emekliye bir asgari ücret 17 bin liralık maaş bu aydan itibaren yatırılmalıdır.
“Asgari ücret talebimiz 30, bunun altında biz yokuz”
1 Ocak günü geldiğinde asgari ücret zamlanacak. Biliyorsunuz asgari ücretin aslında 14 Mayıs seçimlerinden önce gündem oradaydı. Tayyip Erdoğan dedi ki; asgari ücrete sadece temmuzda değil martta ve ekimde de yani yılda dört kez zam vermeyi düşünebiliriz. Üç ayda bir enflasyon güncellemesi. Seçim bitti. İktidar oldu. Asgari ücretliye 17 bin lira gibi komik bir zam verdi. Ve bırakın temmuzu, bırakın dört seferi temmuzda dahi zam yapmadılar. Bugün 17 bin liralık asgari ücretin verildiği gün açısından satın alma gücü 6 bin liraya inmiş durumdadır. Ve 11 bin liraya düşmüş durumdadır. Biz enflasyona göre zam verilecek. Bunu verip ki temmuzda yapmayınca burada yapılan gecikmeli zam enflasyona göre verilse bile telafi edici olmuyor. Büyümeden refah payından zaten mahrum kalıyor. Bir de utanmadan gerçekleşen değil beklenti enflasyonuna göre zam vermeyi tartışıyorlar. Kendi beklentileri bu yıl içinde üç sefer önce Merkez Bankası tarafından yıl sonunda 38 olacak dediler. Ardından OVP 41 buçuk olacak dediler. Geçen hafta Merkez Bankası raporunu açıkladı. Yüzde 44 dedi. Bunlar kendileri bile tutturamıyorlar. Ama enflasyonu gerçekleşen enflasyona göre değil beklenti enflasyonuna göre yapıp aradaki farkı kazık olarak asgari ücretliye atacaklar. Krizin faturasını asgari ücretliye kesecekler. Biz CHP olarak uygulanabilir, beklentilerin gerisinde de olsa bir adım geri atmadan savunulmak üzere hesabımızı şöyle yaptık; bir asgari ücretlinin gerçek enflasyonu nedir? Bugün enflasyon yüzde 50. Zam verirken yüzde 50 verse 24 dört bin lira falan bir zam vermesi gerekiyor. 24 bin lira asgari ücret olacak. Onlar diyor ki bu çok beklentimiz 30 ise 30 verelim 21 bin lira yapalım. Düşünün, seneye bu vakitte 14 ay sonrasına kadar 21 bin lira asgari ücret verme hesabında olanlar var. Biz bir asgari ücretli parayı nereye harcar diye baktık. Bir sene de bu ne kadar artmış diye baktık. Bu yüzde 76’ya denk geliyor. Ve bunu hesapladığınızda 17 bin liraya sadece bir yılda asgari ücretlinin muhatap olduğu enflasyon yani bulgur pinpon topu değil yani ayçiçek yağı bakır çubuk değil. TÜİK bunlara göre hesaplıyor ama asgari ücretli bu enflasyonu yaşıyor. O verilirse hesap ortadadır. Bütün sendikalara çağrımız budur; asgari ücret talebimiz 30, bunun altında biz yokuz. Herkesi bu çağrıya sahip çıkmaya davet ediyorum. Asgari ücret 30 bin lira yoksa mücadeleye devam edeceğiz. İtiraza devam edeceğiz. Bu memleketi size dar edeceğiz.
“Bu kadar adaletsiz bir vergi sistemine de tahammülümüz yok”
Ülkemiz vergide adaletsizliğin en çok yaşandığı ülkedir. Dünya sıralamasında vergi adaletinde en gerilerdeyiz. Arkamızdaki ülkelerin sayısı bir elin parmaklarından azdır. Ve Türkiye’de örneğin geçen sene 10 bin lirayı 17 bin lira yap dediğimizde, ’12 bin 500 yapabilirim. 33 milyara mal oldu. Senin dediğin için 100 milyar para lazım’ dediler. Bulamadığı parayı Plan Bütçe’de geçen sene 666 milyar bütçe kanununa koyarak vazgeçilen vergiler kalemi altında zenginlerin, müteahhitlerin büyük şirketlerin, holdinglerin, kazanılmış paradan ödemeleri gereken 666 milyarı ama teşvik ama vergi silme ama vergiden vazgeçme hakları altında bir kalemde bütçeye koydular, bu parayı buldular. Bu sene bu kalem 701 milyar TL’dir. Ama ‘gel asgari ücreti 30 yapalım’ dediğinde ’30 olmaz 25 dahi olmaz. 21 yapalım’ deyip sefaleti sürdürmek isteyenler var. Bu memlekette vergi nereden toplanıyor? Toplam 100 lira vergi toplanıyor. 65 lirası dolaylı vergi. Dünyanın en büyük adaletsizliği. Bir tane mandıra var orada. İki kişi önlü arkalı çocukla süt alıyor evine peynir alıyor, aynı vergiyi ödüyorlar. Bir tanesi karşıdaki fabrikanın patronu öbürü kapısındaki asgari ücretli bekçi. Elektrik su kullanırken, mazot alırken iki tane araç yanaşıyor. Biri dünyanın en pahalı cipi bir tanesi en gariban çiftçinin 30 yıllık traktörü. Mazot konuyor ikisine de aynı vergiyi ödüyorlar. Dolaylı vergilerin toplamı bu bütçede de yüzde 65. Yani fakir zengin ayırmadan herkesten alınan vergi toplam verginin yüzde 65’i. Diğeri kesinti yoluyla. Yani maaştan. Gidip asgari ücretli maaşını çekerken eline değmeden kesilen, emeklinin eline değmeden kesilen beyaz, mavi, gri yakalanın eline değmeden kesilen parayla ayrıca serbest meslek erbaplarından alınan vergiler toplamı yüzde 17. Yani 65’i herkesle eşit. 17’si maaş alanlardan bir de işte küçük esnaftan ne yaptı bunlar? 82. Geriye kalan 18’de birkaç küçük madde var. Üretim yapandan, para kazanandan, ihracat yapandan Türkiye’de dünya kadar para kazananların hepsinden alınan toplam vergi yüzde 14. Bir tarafta yüzde 87 ezilenlerin verdiği vergi bir tarafta yüzde 14 kazananların verdiği vergi. Bizim kimsenin servetinde gözümüz yok. Parasında gözümüz yok. Ama bu kadar adaletsiz bir vergi sistemine de tahammülümüz yok.
“CHP iktidarında bu işi tam ters yapacağız”
CHP iktidarında bu işi tam ters yapacağız. Çok kazananlar çok olacağız. Az kazanan az alacağız. Gariban vatandaştan hiç vergi almayacağız. Şimdi değerli genel başkan yardımcılarımız çalıştılar. Bir önerimiz var. DİSK geçen sene İstanbul’dan kalktı, Ankara’ya kadar yürüdü vergide adalet diye. Biz de eşlik ettik. Türk-İş geçen ay miting yaptı. Vergide adalet istedi. Hak-İş’e sorarsan o da bu adaletsizlikten yakınıyor. Yani bu işin sağcısı solcusu AK Partilisi, MHP’lisi, CHP’lisi DEM’lisi, İYİ Partilisi yok. Ve bir gerçek var. Asgari ücret çok düşük. Üstünde alanların da durumu perişan. Ve Türkiye’de yoksulluk sınırı 66 bin lira. Bunun brütü 89 bin lira. Bu şu demek; bir yıllık dilim 1 milyon lirada. Oysa 66 bin yoksulluk sınırında maaş alan birisine açlık sınırının altında kademe şubat ayında ikinci kademeye geçiyor. Yani en düşük kademe vergide yüzde 15 iken şubatta 20’ye mayısta 25’e yoksa 30-35’e gidiyor. Maaşlar eriyor.
Ve buna göre yaptığımız hesapla eğer yoksulluk sınırında ve altında alanların hepsine birinci dilim vergi dilimi der bunu yüzde 15’te tutarsak 2024 yılı verilerine göre 30 bin lira elinde net geçen birisi onların sistemle 55 bin lira vergi veriyor. Ayda 30 bin lira eline net geçiyor. İki aylığını vergi diye evriyor. Bu nerede var ya? Bizim önerdiğimiz sistemle 27 bin lirasını verecek, 28 bin lira cebine kalacak. 50 bin lira net aylık alanlar 145 bin lira vergi veriyor. Yani 50 bin lira alıyorsan üç aylık gelirin vergiye gidiyor. Yani ilkbahar, yaz, sonbahar, kış üç ayını bir mevsimi vergiye çalışıyoruz. Eğer 70 bin lira bizim sistemde olursa 70 binini ödeyecek, 75 bini kendi cebine kalacak. Ve açlık sınırı neyse o 66 bin lira maaşla çalışan bir kişi 239 bin lira, dört ay yani ocak, şubat, mart ve nisanda verileni vergi olarak geri alıyorlar. Sadece sekiz ay çalışıyorsun. Dört ay devlete sekiz ay ailede çalışıyorsun. Bizim sistemde 106 bin lirasını ödeyecek, 133 bin lirası kendine kalacak. Sadece asgari ücretlinin değil plazalarda çalışan beyaz yakalıların fabrikadaki gri yakalı ara elemanların, mavi yakalı asgari ücret üstünde maaş alanların herkesin sorunu bu vergi adaletsizliğidir. Eskiden iyi iş şuydu; 12 maaş alıyorum dört maaş da ikramiye alıyorum. Şimdi 12 maaş alıyorum. Dördünü Tayyip Bey’e kaptırıyorum. Böyle vergi sistemi olmaz. Bir tarafta fabrikalarında yaptığı tünellerle, otoyollarla, geçitlerle, devlet garantisiyle, uzun vadeli kredilerle, dünyanın parasını kazanan, 25-30 tane devasa holding bir lira vergi vermiyorlar. Yolunu buluyorlar. Onun yanında çalışan 60 bin lira maaş alan gece gündüz şantiyede çırpınan mühendis 12 maaşın dördünü devlete veriyor. O yüzden biz diyoruz ki yüzde 15’lik birinci kademe Tayyip Bey’in hesabıyla şimdi 110 bin lira yüzde 44’le olacak 155 bin lira. İki ay sonra yine yüksek vergi dilimine geçilecek, bu paralar gidecek. 66 bin lira netin denk geldiği 1 milyon liraya kadar tüm gelirlerde yüzde 15, ondan sonra yüksek kademelendirme başlamalıdır. Yoksulluğa terk edilmiş devlet memurlarının, öğretmenlerin, mühendislerin, doktorların da kol gücüyle çalışan, asgari ücret üzerinde alanlarında sırtındaki vergi yükü hafifletilmelidir. CHP olarak bunu hem burada savunacağız hem sokakta anlatacağız hem de bütçe görüşmelerinde bunun üzerinde yoğun olarak duracağız.”