ABD’de 2 Kasım günü yapılan seçimlerin sonucunun, pek çok açıdan ele alınması gerekecek. Öncelikle, ‘yeni sağ’, ‘sağ popülizm’, ‘aşırı sağ’ ya da adını her ne koyarsak koyalım, klasik siyasi yaklaşımlarla bu dalgayı bütünsel olarak açıklayabilmek mümkün görünmüyor. Özellikle liberal, sosyal demokrat ve sosyalistlerin klasik bakış açılarıyla…
Üstelik yeni sağın ilk zaferi ya da sürprizi de değil bu. Viktor Orban’ın Macar Yurttaş Birliği, Narendra Modi’nin Bharatiya Janata Partisi, Alice Weidel Tino’nun Alternative für Deutschland’ı ve hemen her ülkede yükselişe geçen yeni sağın siyasi oluşumları, seçimlerde beklentilerin de ötesinde seçmen desteği buluyor.
SAĞ LİBERTERYEN Mİ, PEK DEĞİL, FAŞİST TANIMINA UYAR MI, UYMAZ!
Donald Trump, tabii ki pek çok konuda gerici bir söyleme sahip, bu doğru… Tam olmasa da Cumhuriyetçi Parti içerisinde sağ liberteryen Tea Party’nin temsil ettiği görüşe benzer biçimde, ABD’nin kurucu değerlerinden olan sınırsız girişim özgürlüğünü, özel mülkiyetin dokunulmazlığını savunuyor. Devletin yetkilerinin azaltılması konusunda fikirleri ise biraz daha yüzeysel, daha çok vergi oranlarının asgariye indirilmesi ve sosyal devletin budanması üzerine kurgulu. Bir de dış politikada ‘içe dönme’ eğilimini savunuyor.
Buna karşın, devletin ülkenin bekasını sağlamakla yükümlü olduğunu her fırsatta farklı biçimlerde dile getiriyor. Ksenofobik, göçmen karşıtı söylemlerinde öne çıkan iki argüman dikkat çekiyor.
Birincisi tabii ki ekonomik ve ABD’de işsizlerde, görece düşük ücretlere talim eden mavi yakalılarda karşılığı oldukça fazla…
Özetle, ‘yasadışı göçmenleri kovar, sınırlarımıza duvar çekersek, herkese iş hem de daha yüksek ücretli iş bulabiliriz’ demeye getiriyor. Ancak ksenofobik yaklaşımında sosyokültürel vurguların da önemi büyük. Bu, hem Cumhuriyetçi Parti’ye oy veren kitleleri konsolide ediyor hem de woke kültürün artık ipin ucunu kaçırmış dayatmacı tavırlarından sıkılan ya da alenen tiksinmeye başlayan sayıları hiç de azımsanamayacak sıradan vatandaşın sandıkta Trump’a oy vermesini sağlıyor.
ÇOK RENKLİ, KADIN, ‘FARKINDA’, AMA FİKRİ DE, AKLI DA PEK YOK!
Demokratlar’ın ‘farkındalık’ üzerinden kurguladıkları seçim kampanyasında, ‘çok renkli, hem de kadın’ tanımlı Kamala Harris’in apar topar aday ilan edilmesinin bir sebebi Joe Biden’ın bunamış ve her an ölebilecek durumda olmasıydı, ancak Biden bu durumda olmasa bile, Kamala Harris en güçlü adaylardan biriydi. Siyasi birikimi, hitabet gücü sebebiyle değil, iyi bir vitrin süsü olabileceği düşünüldüğü için…
Ancak, aslına bakarsanız, zeki olmadığını, siyasi kültürünün yerlerde süründüğünü, hitabet gücünün sıfır olduğunu kampanyayı biraz ilgiyle izleyenler hemen anlamıştır. Büyük olasılıkla Cumhuriyetçi Parti yönetimi de bunun farkındaydı, ancak Biden’ın yeniden aday olmakta inat etmesi, sonunda ancak tehdit edilerek adaylıktan vaz geçirilmesinin ardından, elde süslenip püslenip seçimde aday gösterilebilecek bir tek bu kadın vardı!
Biden yönetiminde satınalma gücü düşen, sanayi üretimi yerinde sayan, kamu borçları artan bir ABD vardı ve bundan orta sınıf Amerikalı ve işçi sınıfı hiç de memnun değildi. ‘Demokrasi ihracı’ maskesiyle çıkarılan savaşların maliyetini ödemekten de bıkmışlardı. Ortabatı ve güney eyaletlerde Demokratlar alabilecekleri oyun daha fazlasını almayı bir yana bırakın, çok daha azını alabilecek gibiydi.
WOKE KÜLTÜRE TEPKİSELLİK
Bunun sebebi salt ekonomik de değildi, ‘farkındalık kültürü’ adı altında Pasifik ve Atlantik’e kıyısı olan Demokratlar’ın kalesi eyaletlerdeki uygulamalara müthiş tepkiliydiler. Söz gelimi ‘hissedilen cinsiyet’ ve ‘hissedilen tür’ meselelerinde!..
Bazı eyaletlerde çocuklar sosyal medyadan ya da dizilerden etkilenip ‘hissedilen’ cinsiyetlerini sorguluyor. Bu his üzerinden çocuğun talebiyle, hormon tedavisi uygulanması mümkün, hatta aileleri karşı çıksa bile… Bu hissin geçici olabileceği, hormon tedavisinin ise kalıcı etkileri olduğuna ilişkin argümanlar göz ardı ediliyor. Sonuçta, bu işten çok ciddi kâr sağlayan bir sağlık ve ilaç sektörü var. Aileler bir araya gelip ‘çocuğuma dokunma’ benzeri eylemlerle tepkilerini dile getiriyor.
‘Hissedilen tür’ ise artık şizoid bir aşama… Bir öğrenci kalkıp “Ben kendimi kedi gibi hissediyorum” diyebiliyor ve öğretmen “Olur mu, sen insansın!” diye diretirse ‘çocuk haklarına’ karşı olmak ve hatta öğrencisine baskı yaptığı gerekçesiyle uyarı alabiliyor! Peki, eğitim ve öğretimin amaçlarından biri yurttaşları toplumsal hayata ve üretim sürecine katmak değil mi? Woke kültürüne göre bunun önemi yok! İşte bu postmodernizmin garip çıktıları ortalama Amerikan yurttaşlarını her zamankinden çok daha fazla rahatsız ediyor.
Sonuçta tepkisel bir muhafazakarlık ortaya çıkıyor. LGBTQ haklarına daha umursamaz bakıyorlar ya da ‘kürtaj hakkı’ tartışmalarını eskisi kadar önemli bulmuyorlar. Aslına bakarsanız, bu insan hakları açısından hiç de olumlu bir gelişme değil. Woke kültür propogandasının ve üstenciliğinin sonuçları kimlik mücadelesinin kazanımlarını baltalar hale geliyor.
Belki de bu yüzden, Harris’in ‘kadın’ aday olmasını da o kadar önemsemedi Amerikalılar, aynı şekilde muhafazakar eyaletlerdeki kürtaj hakkını kısıtlamaya yönelik girişimlere karşı Harris’in bunu bir siyasi malzeme haline getirme çabası boşa çıktı. Bu arada, aslında tartışılan kürtajın yasaklanması değil, bazı eyaletlerde altı aylık gebelik döneminde kürtajın serbest olması… Zaman sınırı olmadan kürtaj yapılmasına izin veren yanılmıyorsam sekiz eyalet de var! Nasıl olabilir, ama oluyor işte! Buna karşı çıkanların bilimsel süreler içinde kürtaj yapan doktorlara saldıran ultra dindar akımlarla ilgisi yok. Sıradan ABD vatandaşı da bu belirsiz uygulamalara büyük tepki duyuyor.
HEMEN HER DEMOGRAFİK VE ETNİK GRUPTA OYLARINI ARTIRDI
İşte bu garip ortamda, Donald Trump bu seçimlerde hemen hemen tüm demografik gruplardan daha fazla destek kazandı, ancak belki de en önemli başarılarından biri 18 ila 29 yaş aralığındaki Z kuşağı seçmenlerden aldığı destek oldu. AP VoteCast’e göre, Ulusal Kamuoyu Araştırma Merkezi tarafından seçim günü öncesi ve sırasında yapılan ulusal ankete göre, genç seçmenlerin çoğunluğu Demokratik Parti adayı başkan yardımcısı Kamala Harris’e oy vermiş olsa da, Trump, bu kesimdeki desteğini büyük ölçüde artırmayı başardı ve 2020’de oyların yüzde 36’sını toplamışken, bu oran yüzde 46’ya çıktı. Trump ayrıca afro-amerikalı seçmenler arasındaki desteğini neredeyse ikiye katladı, 2020’deki yüzde 8’e kıyasla oyların yüzde 15’ini aldı ve hispanik seçmenlerden aldığı destek yüzde 35’ten yüzde 41’e yükseldi. Bu gruplar sırasıyla aldığı toplam oyların sadece yüzde 3’ünü ve yüzde 8’ini temsil ederken, genç seçmenler oylarının yüzde 15’ini oluşturdu.
HARRIS’İN VAATLERİ İLGİ GÖRMEDİ
Harris, genç seçmenlere hitap etmeye çalıştı, buna genç kadınların sorunlarına, ilişkilere ve tavsiyelere odaklanan ‘Call Her Daddy’ podcast’ine röportaj vermek de dahildi. Ancak performansı yeterince yankı uyandırmadı. Anlaşılan o ki, seçmen ekonomi odaklıydı. Gençler enflasyonun kaynaklı sııkntıları önemsedi söz gelimi. Biden-Harris yönetimi göreve geldiğinden beri gelirlerinin gerçek anlamda azaldığının farkındaydılar. AP VoteCast’te göre, beş seçmenden neredeyse ikisi ekonomiyi ülkenin en önemli sorunu olarak tanımladı. Bu oran, ‘salıncak eyaletler’ olan Georgia, Michigan, Pennsylvania ve Nevada’da daha yüksekti.
TRUMP AMERİKAN HALKININ CEBİNE HİTAP ETMEYİ BİLDİ!
Harris’in ekonomiye ilişkin argümanları ya zayıftı, ya git-gelli… Bu sebeple pek inandırıcı bulunmadı. Trump ise ekonomik sorunları net ve sert bir şekilde vurguladı? Üstelik gündelik meseleler üzerinden, herkesin kolayca anlayacağı bir şekilde. Bahşiş vergisi, fazla mesai vergisi ve sosyal güvenlik vergisini kaldıracağını tekrar tekrar gündeme getirdi.
İkinci konu genç seçmenleri ilgilendirmiyor olabilir, ancak diğerlerinin ilgilendirmesi çok muhtemeldi. Hizmet sektöründe bahşiş alan tipik bir çalışan 30 yaşından küçük olduğundan gençlerin ilgisini çekebildi, devlet bahşişlerine ortak olmayacaktı. Ücretli çalışanlar için fazla mesaiyi vergisiz olarak almak, tabii ki cezbeden bir vaatti. Bir de enerji üretimini artırarak tüketici fiyatlarını düşürme sözü verdi. Hem hanehalklarının hem de reel sektörün gönlünü kazandı.
Harris’in market fiyatlarında fahiş artışları yasaklamak ve yeni ev satın almak isteyenlere 25,000 dolarlık destek teklif etmek gibi ekonomik önerileri dar ve orta gelirliler için pek fazla anlam ifade etmemiş olsa gerek. Joe Biden’ın başkanlık döneminde, konut fiyatları yüzde 24 oranında artarak, ortalama ev fiyatları 420,000 doların üzerin çıkmıştı. Ortalama mortgage faizi ise yüzde 2.7’den yüzde 6.7’ye… Özellikle ilk evlerini satın almak isteyen genç çiftlere 25,000 dolardan çok daha fazla destek gerektiği için, bu vaadi de pek önemsenmediler.
18-44 YAŞ GRUBU KADINLARDA OYLARINI YÜZDE 37’DEN YÜZDE 43’E ÇIKARDI
Anketlere göre, yaş grupları arasında seçmenler Trump’ın ekonomiyi yönetme konusunda 4 ila 9 puanlık bir farkla daha yetenekli olduğunu düşünüyor. Öte yandan, Trump’ın oylarını artıramadığı birkaç gruptan biri 2020’de oyların yüzde 41’ini aldığı üniversite mezunu seçmenlerdi.
Ayrıca 45 yaş üstü kadınlar arasında da yatay bir çizgide seyrederek oylarının yüzde 47’sini alabildi. Banliyöde yaşayan kadınlar arasında az bir iyileşme görüldü ve 2020’deki yüzde 40’a kıyasla oylarının yüzde 41’ini aldı.
Ancak 18 ila 44 yaş arası kadınlar arasında, Trump 2020’deki yüzde 37 seviyesindeki oy oranını, bu seçimde yüzde 43’e çıkarak 6 puan yükseltti. Bu, Harris’in kampanyasının imzası olan kürtaj erişimi hakkının, kadınların pek ilgisini çekmedeğini göseriyor.
Bunun sebebi, Harris’in bu argümanı, olguları çarpıtarak ve abartarak kullanması olabilir. Seçmenlerin sadece yüzde 11’i kürtajı ülkenin en önemli sorunu olarak işaretledi.
SEÇMEN KATEGORİLERİNİN ÇOĞUNDA DESTEĞİNİ ÖNEMLİ ORANDA ARTIRDI
Çıkış anketleri sonuçları, Trump’ın kürtaj kararlarını eyaletlere bırakma ve ulusal kürtaj kısıtlamalarını desteklememe sözünün, ona genel olarak fayda sağladığını gösteriyor. Sadece kürtajın her durumda veya çoğu durumda yasadışı olması gerektiğini düşünen kişiler arasında zemin kazanmakla kalmadı, aynı zamanda kürtajın çoğu durumda yasal olması gerektiğini düşünen kişiler arasında performansını da büyük ölçüde artırdı. Yine de Trump, kürtajın her durumda yasal olması gerektiğine inananlar arasında 2020’ye göre 8 puan geriledi.
Gelelim diğer gruplardaki oy geçişlerine… Trump’a oy veren yeni seçmenlerin oranı yüzde 56’yken, dört yıl önce bu oran yüzde 32’ydi. Yılda 30,000 ila 50,000 dolar kazanan alt orta sınıfta 10 puan yükseldi, ancak 100,000 ila 200,000 dolar kazananlar arasında 11 puan düştü. Hispanikler arasında, 18 ila 29 yaş aralığındakiler, 45 ila 64 yaş aralığındakiler ve erkekler arasında oyunu artırdı. Her üç grup arasında, 2020’nin 19 puan seviyesinin üzerine çıktı. Erkekler arasında, yüzde 55’lik bir çoğunluk elde etti. Babalarda yüzde 60, gazilerde ise yüzde 65’lik oy oranıyla 11’er puanlık iyileşmeler görüldü.
Tüm bu veriler de gösteriyor ki, Amerikan seçimlerini değerlendirmek için yeni kıstaslara ihtiyaç var. Bu hem ABD’de hem Avrupa’da yükselen adı tam konamamış ‘yeni sağ’ için de geçerli. Neoliberal söylemler ve postmodern ezberler de, kimlik temalı sloganlar da artık ‘Medeni Batı’da eskisi kadar alıcı bulmuyor. Ancak, Trump’ın başarısını, salt ekonomik vaatlerine bağlamak da biraz yüzeysel bir yorum olur. Bu seçim kampanyasını ve sonuçlarını araştırıp bir ölçüde çözümleyebilirsek, bu bize gelmekte olan ‘çağın ruhu’ hakkında da pek çok ipucu verecek.