Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özel, İstanbul’da düzenlenen İl Başkanları Toplantısı’nda konuştu.
Özel, “Değerli il başkanlarım, Türkiye Belediyeler Birliği’nin ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kıymetli başkanı, televizyonları başından bizleri izleyen çok kıymetli vatandaşlarımız, hepinizi bir kez daha İstanbul’dan, Esenyurt’tan 81 il başkanımızın, Türkiye’nin dört bir yanında baba ocağımızı tüttüren il başkanlarımızın toplantısından saygı ve sevgiyle selamlıyorum” dedi.
Özel, “Bir yıldır hep beraber Türkiye için yoğun bir çaba içindeyiz. Bundan bir yıl önce partimizde demokratik bir değişimi hep birlikte gerçekleştirdik. Hemen ertesinde 81 il başkanımızla birlikte Türkiye’deki büyük iktidar değişimi için yola çıktık. Kurultayımızın ardından dört ay gibi kısa bir sürede hazırlandığımız yerel seçimlerde adaylarımızla, doğru aday belirleme yöntemimizle, her biri birbirinden değerli kendi alanlarındaki başarı hikâyeleriyle yeniden gösterdiğimiz adaylarımızla ya da şehirlerin yönetimi için adaletlerine, birikimlerine, liyakatlerine güven duyduğumuz adaylarımızla büyük bir başarı elde ettik. Şüphesiz bu başarıda 81 ildeki örgütümüzün adayıyla, partisiyle bütünleşen, sahada özgüvenini ve geleceğe umutla bakışını seçmene yansıtan sizlerin koordinasyonu, yönetimi en büyük paya sahiptir. Başarının en büyük sahiplerinden birisiniz. Sizin şahsınızda 81 ilde, 973 ilçede Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisini Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında girdiği ilk seçimlerde birinci yapan örgütümüzü saygı ile selamlıyorum” dedi.
Özel şöyle devam etti:
“YENİ, CANLI VE KESİNTİSİZ BİR SÜRECİN İÇİNDEYİZ”
“Eylül ayı başında hep birlikte iktidarın, ‘Cumhuriyet Halk Partisi’nde yeni bir tansiyon alanı, yeni bir tartışma alanı, yeni bir çatışma alanı olur mu’ diye aylar öncesinden başlattığı psikolojik harekata rağmen neredeyse oybirliği ile bundan sonra partimizi nasıl yöneteceğimizi mutabakatla belirledik. Kayda geçirdik ve geride bıraktık. Şimdi esas çalışma, Türkiye’yi nasıl yöneteceğimizi önce tartışacağımız, kayda geçireceğimiz, sonra da seçim gününe kadar hep birlikte milletimize arz edeceğimiz bir program çalışmasının içindeyiz. O program, Türkiye’nin birikmiş sorunlarını tespit eden Cumhuriyet Halk Partisi’nin bunları tekrar edeceği bir program değil. Şüphesiz sorunlardan bahsetmeden çözüm konuşulmaz ama sorunları tespit etmekten daha ileri, bu sorunları nasıl çözeceğimizi, kimlerle çözeceğimizi, hangi yöntemle çözeceğimizi, hangi vadede çözeceğimizi halkımıza anlatacağımız, milletimize arz edeceğimiz çok kıymetli bir süreci hep birlikte başlatmış bulunuyoruz. Gelecek haftadan itibaren sizin illerinizde ve tüm ilçelerde, hem örgütümüzle, daha önemlisi o kentin tüm bileşenleriyle, meslek örgütleriyle, sendikalarıyla, kanaat önderleriyle yapacağımız toplantılarla artık Türkiye’de ülkenin gerçek gündemine bir kez daha sahip çıkan, bunu yerelde en küçük ilçeden başlayarak konuşan, tartışan ve sürekli ülke gündeminde tutan yeni bir sürecin, çok canlı bir sürecin ve kesintisiz bir sürecin içindeyiz. Bu kesintisizlik, Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidar olacağı güne kadar sürmek durumundadır. Elbette çeşitli gündemler önümüze çıkıyor. Sadece o gündemlerin konuşulması, o gündemlerin tüketilmesi gibi büyük bir tuzakla karşı karşıyayız. Biz o yeni ortaya çıkan, tabanımızın ve milletimizin de tepki beklediği gündemlere ekstra bir gayretle sözümüzü söyleyip, ama temel motivasyonumuzun yapılacak ilk seçimler, o seçimleri kazanmak ve o seçimleri kazanmak için bu ülkenin gerçek sorunlarını konuşmak olduğuna ilişkin temel motivasyonumuzu ve asıl hedefimizi hiçbir zaman kaybetmemek durumundayız.”
“200 BİNİN ÜZERİNDE ÜYE KAYDI, MİLLETİMİZİN TEVECCÜHÜ”
“Tabii hepiniz izliyorsunuz, görüyorsunuz, biz de toplamını büyük bir memnuniyetle takip ediyoruz ki Türkiye’nin dört bir yanında parti her gün bir önceki güne göre, her ay bir önceki aya göre, her yıl bir önceki yıla göre daha güçlü ve partimize büyük bir yönelim var. Geçtiğimiz bir yıla baktığımızda tüm zamanların en çok üye kazandığımız yılını geride bıraktık. Cumhuriyet Halk Partisi son bir yılda 200 binin üzerinde yeni üye kaydıyla kendisine ait tüm zamanların en yüksek üye kaydını, hem de misliyle çarparak başarmış durumda. Bu da milletin partiye gösterdiği teveccühü ve sizlerin, ‘Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün baba ocağı’ dediğimiz, iki büyük eserinden birisini kendisinin zikrettiği Cumhuriyet Halk Partisi’nin kapısını sonuna kadar açık tuttuğunuzu, gelenlere baş köşeyi gösterdiğinizi ve hep birlikte yürüyeceğimiz yola onları da ortak edebildiğinizi en açık şekilde gösteriyor. Tabii rakamlar bunu gösterirken, gündem bunu gösterirken, sizler sokakta, pazarda, tarlada, kahvede, işçi servislerinin önünde, fabrikaların önünde bunu konuşurken birileri Cumhuriyet Halk Partisi’nin içinde bir karmaşa, bir karışıklık, bir çelişkiler yumağı tarif edebilmek için elinden geleni yapıyor. Şunu bilmek gerekir ki sokakta olmayanın salonda, salonda olmayanın hiçbir yerde karşılığı olmaz. Nasıl hep birlikte gittiğimiz tüzük kurultayından tek yumruk çıktıysak ya da parti içinde olmayan bir tartışmayı var gibi göstermeye çalışanlara karşı, 81 il başkanımız tartışmayı bıçak gibi kesip atıp, partiyi ve ülkeyi gerçek gündemine nasıl oturttuysa, bundan sonra da vatandaşımızın sizlerden beklediği, bizlerden beklediği ‘Benim derdimi konuşun. Kendi içinizde olmayan tartışmalara, lüzumsuz tartışmalara asla taviz vermeyin’ yaklaşımını geçtiğimiz haftalarda sizin gösterdiğiniz feraset ve ortak iradede olduğu gibi bundan sonra da milletimizin gönlünde olan sıkıntıyı ya da gönlündeki umudu konuşmak, bunun dışında bir başka şeye savrulmamak hepimizin ortak görevidir.”
“NE OLDUYSA CHP’NİN ESENYURT’U KAZANMASIYLA OLDU”
“En son 13 Ekim’de Muğla’da sizlerle bir aradaydık. O günden bugüne halkımız kendi menfaatini, milletin menfaatinin üzerine koyan, kendi çıkmazı için milleti kaosa sürüklemeyi, kendi çıkmazını açmak için milleti kaosa ve başka çıkmazlara sürüklemeyi göze alan ve vatandaşlarımızı verdiği oydan dolayı cezalandırmayı göze alan bir anlayışın yarattığı kötü bir süreci hep birlikte takip ediyoruz. Şöyle bir durum var. Eğer kendisine muhalif birisi varsa; bunun adı gazeteci olabilir, bunun adı öğrenci olabilir, bunun adı akademisyen olabilir. Tehdit eden, ona karşı gücünü göstermeye çalışan ve ilk fırsatta onu özgürlüğü ile tehdit eden, alıp içeriye atan, Silivri’ye dolduran bir akıl var. Bu akıl, bazen de bunu doğrudan seçilene yönlendiriyor. Ki millete; ‘Bak, burayı kimin yöneteceğine ben karar veririm. Eğer sen sandığa gidip benim kararıma uyarsan, seni överim, baş tacı yaparım, milletin iradesi der başka bir şey söylemem. Ama günün birinde benim sana dayattığıma sen sandıkta tasdik vermezsen o zaman seni de saymam’ demektedir. İşte bunun tam da vücut bulduğu bir ilçedeyiz. Türkiye’nin en büyük ilçesindeyiz. Nüfusu bir milyonun üzerindeki Türkiye’nin en büyük ilçesi Esenyurt’tayız. Biz Esenyurt’u Cumhuriyet Halk Partisi olarak kaybettiğimizde nüfusu 90 bindi. AK Parti’den geri aldığımız 2019 seçimlerinde bir milyon olmuştu. O aradaki dönemde Esenyurt Türkiye’nin kent suçları müzesine, kent suçları açık hava müzesine dönmüştü. Yanı başındaki bir ilçede makul bir imar, bolca yeşillik, yaşam alanları ve Avrupai bir kent görüntüsü varken ki o dönemin Beylikdüzü Belediye Başkanı, o çabasıyla İstanbullunun, İstanbul’un bir ilçesinde yaptığı işlerle İstanbullunun gönlüne girip yıllar sonra Cumhuriyet Halk Partisi’nin İstanbul’daki Büyükşehir Belediye Başkanı olarak millet tarafından ödüllendirilirken, yanı başındaki Esenyurt’ta o çok katlı, bulunduğu yerden insanların gökyüzünü göremediği, uzaktan baktığınızda arasından rüzgâr geçmeyen bir milyonluk, kente karşı işlenebilecek her suçun işlendiği, her bir karış yeşil alanın katledildiği ve her bir metrekaresine inanılmaz emsallerle ve bulutları bulan yüksekliklerle ruhsatlar verilen o kent 2019 seçimlerinde artık yaka silken Esenyurtlular tarafından AK Parti’den alınıp Cumhuriyet Halk Partisi’ne verilmişti. Beş yılın sonunda yapılan seçimlerde ise Cumhuriyet Halk Partisi, Esenyurt’un sosyolojisine, beklentilerine ve vizyonuna uygun olarak belirlediği adayı Ahmet Özer ile bu kez o kenti bırakın geri kaybetmek, AK Parti’ye vermek her iki Esenyurtludan bir tanesinin oyunu alan Ahmet Özer ile burayı yeniden kazandı. İşte ne olduysa orada oldu.”
“AYNI DEMOKRATİK TEPKİYİ VERMEYE DEVAM EDİYORUZ”
“Bir takım hesaplar yapanlar, Cumhuriyet Halk Partisi’nin millet ittifakını, Cumhuriyet Halk Partisi’nin milletle kurduğu ittifakı yani sadece sosyal demokratları değil milliyetçi demokratları, muhafazakar demokratları, Kürt demokratları birlikte kucaklayabilen, onların beklentilerine birlikte cevap verebilen Cumhuriyet Halk Partisi’nin bu başarısını cezalandırmak ve çok istedikleri ama ellerine alamadıkları bir ilçe üzerinden bütün Türkiye’ye mesaj vermek istediler. O yüzden 27 gündür her iki kişiden birinin oyu ile seçilen Ahmet Özer, biraz önce kendi ağzından mektubunu dinlediğimiz, sesini bu salona İstanbul İl Başkanımızın duyurduğu duygularda olan Ahmet Özer 27 gündür Silivri’de tutuklu. Esenyurt Belediyemize kayyum atayanlar, hemen akabinde bir algı operasyonunu tamamlarcasına Mardin’e, Batman’a ve Halfeti’ye de kayyum atadılar. Biz Esenyurt’ta verdiğimiz demokratik tepkiyi diğer belediyelerde de verdik. Zaten öncesinde de ‘Mazbatayı kazanana değil ikinciye verelim’ dediklerinde Van’da ya da seçilir seçilmez kayyum uygulamasına geçtikleri Hakkari’de de aynı samimi tepkiyi vermiştik. Esenyurt’ta da aynı demokratik tepkiyi verdik, devam eden süreçlerde de verdik, vermeye de devam ediyoruz. Bunlar yetmezmiş gibi, o günden bugüne bütün örgütümüz Esenyurt’un iradesine büyük bir samimiyetle ve burada parti odaklı değil demokrasi odaklı, kişi odaklı değil seçmenin tercihlerine saygı duyan, seçilenin seçilme hakkından çok seçmenin seçme hakkına vurgu yapan anlayışımız ortadayken, iktidar partisini rahatsız edecek sonuçlar ortaya çıktı. Esenyurt’ta yapılan kamuoyu araştırmalarında yüzde 80 ile Esenyurtlular, ‘Ahmet Özer’e haksızlık yapılıyor, adaletsizlik yapılıyor. Esenyurt’a haksızlık yapılıyor’ demekteydiler.”
“MİLLETİN VİCDANINDAN DÖNEN BU İŞGAL POLİTİKASI GERİ TEPMİŞTİR”
“Dün siz 81 il başkanımız Esenyurt’taydınız. Meydanda gerekli sesi yükselttiniz. Yedi bölgeden yedi il başkanımız, bu meselenin parti meselesi olmadığını, bu meselenin herhangi bir etnik seçmen grubu meselesi olmadığını, bu meselenin Karadeniz’den de Ege’den de İç Anadolu’dan da doğu, güneydoğudan da Trakya’dan da bir demokrasi meselesi olarak sahiplenildiğini bütün Türkiye’ye gösterdiniz, haykırdınız. Ardından Esenyurt’ta 43 mahalledeydiniz. 43 mahallede esnafa, o mahallenin sakinlerine sizler bir hukuksuzluğu, bir haksızlığı anlatmaya gittiniz. Ama sizden çok Esenyurtlular, Esenyurt’ın sakinleri iradelerine sahip çıkan ve bu meseleyi büyük bir haksızlık olarak gördüklerini ifade eden, anketlere yüzde 80 ile yansıyan rakamları size büyük bir içtenlikle telaffuz ettiler. İşte bu yüzden biz güçlüyüz. İşte bu yüzden Tayyip Erdoğan’ın oyunu geri tepmiştir, geri tepecektir. İşte bu yüzden Esenyurt’ta yapılan uygulama, bir hukuki mesele olan kayyum meselesi değil bir siyasi işgal meselesidir. İşte bu yüzden Esenyurt’u sandıkta alamayanlar darbe ile almaya kalkmakta, geleceğe dönük de ‘Beni seçmezseniz, iktidarı bırakma noktasında bırakmamak için her şeyi göze alıyorum. En iyisini siz kaosu değil huzuru seçin’ diye seçmenin bilinçaltına kirli bir mesaj vermeye çalışanlar nasıl 31 Mart 2019’da Ekrem İmamoğlu’nun vatandaşın özgür iradesiyle seçtiği ve kendisine verdiği mazbataya bir YSK darbesiyle müdahale ettilerse ve 45 gün sonra ‘İstanbul’a Osmanlı tokadını atmaya gidiyoruz’ diye gelenler kendileri İstanbul’dan en büyük demokrasi tokadını yemiş olarak döndülerse Esenyurt’tan başlatılan ve milletin vicdanından dönen bu kayyum politikası, bu işgal politikası da geri tepmiştir. Milletimiz demokrasiye, seçtiklerine ve seçme hakkına sahip çıkmıştır, çıkmaya da devam edecektir. Bu yüzden biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Türkiye’nin neresinde olursa olsun halkın iradesine kafa tutanların karşısında yer almaya devam edeceğiz.”
“TUNCELİ’DEKİ DÜNYANIN EN KÖTÜCÜL AKLININ ÜRÜNÜ”
“Daha geçtiğimiz hafta sonu bu kez yine özenle seçilmiş bir yerde, Tunceli’de Tunceli Belediyesi’ne ve Cumhuriyet Halk Partili Ovacık Belediyesi’ne bir kez daha kayyum atandı. Bu atamanın sebebiyse o kadar açık ki tamamen bir hazımsızlık ve tamamen bir algıyı yerleştirmeye yönelik kötücül bir aklın devamıydı. Yaptıkları iş, 12 yıl önce yapılan bir taziyeyi suç olarak gösterip, üç dönemdir seçmenlerin seçtiği belediye başkanımıza terörist yaftası yapıştırmaya çalıştılar. Bir kere şunu bir kez daha ısrarla söyleyelim: Taziye ölüye değil, diriye verilir. Hiçbir anne ve baba, evladının geçmişte işlediği bir suçtan evladının ölümünden sonra sorumlu tutulamaz. Taziyeye gidenler o acılı anne ve babaya, belki iki ayrı çocuğu iki ayrı suça bulaşmış ya da iki ayrı örgüt mensubu olmuş, birbiri ile taban tabana zıt dünya görüşlerindeki iki ayrı çocuğun taziyesini almak da aynı anneye, aynı babaya, aynı aileye düşmektedir. Oradaki bir taziye ziyaretinden, terör çıkarmak hem de bunu 10 yıl görmeyip, 10 yıl sonra soruşturma açmak, 12 yıl sonra buna ceza vermek olsa olsa dünyanın en kötü niyetli, en kötücül aklının ürünü olabilir. Kaldı ki dönemin savcısı, belediye başkanımızı arayıp; ‘Bir cenaze var. Ben bunu asker ile yollarsam yeni bir çatışmada yok yere şehit veririm. Siz aile ile görüşseniz, bu cenazeyi siz teslim etseniz, cenazeyi siz organize etseniz olur mu?’ sorusu üzerine, ‘Kaymakam ve valinin haberi var mı?’ deyince ‘Onların bilgisi ile rica ediyorum’ demesi üzerine, kaymakamın bilgisi teyit edildikten sonra yapılmış bir cenaze töreninin o gün devlet adına CHP’li belediyeden rica edilmesi, bugün ise suç olarak gösterilip, kayyum atanması milletimize şikâyet ettiğimiz, son derece iki yüzlü ve son derece çıkarcı, son derece basit menfaat ile kurumlar arasındaki güveni ve devlet ciddiyetini de ortadan kaldıran bir durumun ta kendisidir. Biz 31 Mart’ta bize güvenen, umudunu bize bağlayan milletimizin tercihlerine saygı duymaya, ona sahip çıkmaya devam edeceğiz.”
“TÜM KADINLARIN MÜCADELESİNİ SAYGIYLA SELAMLIYORUM”
“Değerli il başkanlarım, bugün 25 Kasım. Kadına Yönelik Şiddetle Karşı Uluslararası Mücadele Günü. İki gün önce Ankara’da her birinizin illerinden görevlendirilen, seçimle göreve gelmiş olan ve Ankara’da bizleri temsil eden kadın kolları üyelerimizle, Türkiye’nin tüm kadın örgütleriyle bir aradaydık. Çare Eşitlik Çalıştayı’nı gerçekleştirdik. Buradan da şiddete karşı da dayanışmayı, kötülüğe karşı iyiliği büyüten tüm kadınların mücadelesini saygıyla selamlıyorum. İlk seçimlerde iktidar olduğumuzda bu ülkede kadınların kendini güvende hissettikleri ve çalıştayımızda ortaya çıkan çağ dışı, bu çağda kabul edilmesi mümkün olmayan uygulamaların her birisini terk edip, kadınlara katledilmemeleri için, şiddet görmemeleri için, çocuklarını güvende büyütebilmeleri için ve hak ettikleri eşitliği elde edebilmeleri için elimizden gelen her şeyi yapacağız. Bugün o kurultayın sonuç bildirgesinin son hali kamuoyuyla paylaşılacak. O sonuç bildirgesindeki irade, en başta hepimizin övündüğü ve tüm milletvekillerinin oylarıyla, alkışlarla yürürlüğe giren ve yürürlüğe girdiği sene kadına karşı şiddetle ilgili tüm rakamları tersine çeviren İstanbul Sözleşmesi’nden bir kişinin tek imzasıyla çıkılan o süreci terk edeceğimizi ve kadın cinayetleri ile ilgili hem anayasal hem yasal hem de uygulamaya yönelik, kadına karşı şiddetle ilgili her türlü eksikliği kamu idaresinde giderecek adımların atılacağına dair sonuç bildirgesindeki irade Cumhuriyet Halk Partisi’nin ortak iradesidir. Bunu il başkanlarımızın varlığında buradan bir kez daha kayda geçirmek isterim.”
“GEÇEN YIL 100 LİRAYA DOLAN FİLE, BUGÜN 150 LİRAYA ZOR DOLUYOR”
“Biraz önce söylediğim gibi halkın gerçek gündemi, yaşadıkları derin ekonomik sıkıntılar var. Buna yoğunlaşmak ve bunu unutturmamak hepimizin görevi. Çarşı pazardan elleri boş, başları eğik dönen, başları önde dönen, esnafın önünden geçmemek için bir arka sokaktan geçerek yolu uzatan insanların kederleri bizim de baş kaygımız. Yayımlanan tüm veriler bunu gösteriyor. TÜRK-İŞ’in rakamları -ki TÜRK-İŞ’in rakamları TÜİK’in rakamlarıyla diğer rakamlar arasında hep en ortada yer almıştır- ona göre dahi yıllık mutfak enflasyonu yüzde 49. Geçen yıl 100 liraya olan filenin bugün 150 liraya zor doldurulduğu TÜRK-İŞ söylüyor. OECD verilerine göre Türkiye gıda enflasyonunda açık ara birinci. Ve yapılan bence en kıymetli çalışma, asgari ücretlinin enflasyonu. Yani bir asgari ücretli ne yapıyor? Kira veriyor. Ne yapıyor? Ekmek alıyor. En zorunlu gıda harcamalarını yapıyor. Çocuğuna kitap, defter, kurşun kalem alıyor. Verebilirse çocuğuna bir harçlık veriyor. Bunun enflasyonu şu anda yüzde 79. Bugün asgari ücret 17 bin lira. Bir yıldır artırılmıyor. Bugünkü asgari ücret verildiği gün 10 bin 200 liranın alım gücüne kadar indi. Yani 1 Ocak‘ta 17 bin lira asgari ücrete itiraz ediyorduk, 1 Ocak itibariyle asgari ücreti 10 bin lira yapmış durumdalar. Ve bugün asgari ücrete verilecek zam konuşuluyor.”
“SATIN ALMA GÜCÜNÜN 15 KAT DÜŞTÜĞÜ BİR SÜREÇTEYİZ”
“Gıda Perakendecileri Derneği’nin raporuna göre 2023’te yurttaşların yüzde 56’sı ‘Sadece temel ihtiyaçlarımı karşılıyorum, lüksümü kesiyorum’ derken, bu sene bu rakam yüzde 73’e çıkmış. Dört kişiden üçü temel ihtiyaçları dışında hiçbir şeye harcama yapamıyor. Bu şartlarda asgari ücrete yapılacak zam fevkalade önemli. Dün bir gazete 10 yıl önceki bir market fişi ile alışveriş yaptı. Ortaya çıkan artış oranı, yüzde bin 535. 2014’te 62 liraya çıkılan marketten dün bin 17 liraya çıktılar. Aynı market, aynı marka, aynı ürünler. Alışveriş listesinde domates, soğan, ketçap, cips, süt ve yoğurt vardı. Ve tam bin 17 lira. Yani 15 kat fark. Yani geçmişte paradan altı sıfır atmakla övünenler, hem fiyatlardan altı sıfır, hem maaştan altı sıfır atıp sadece hesabı konuşturanlar, son 15 yılda paradan bir sıfıra atıp, bir de ikiye bölmüş durumdalar. Tam 15 kat satın alma gücünün düştüğü bir süreçteyiz. Ama cepteki paradan bir sıfır atıp parayı da ikiye bölenler marketteki etiketleri değiştirmemişler. 15 kat alım gücünün düştüğü bir süreçteyiz. Vatandaş bu duruma sürüklenirken bir yandan da TÜİK‘in yüzde 30’a varan geniş tanımlı işsizlik rakamıyla, 4.1 milyon kişinin iş aramaktan umudunu kestiği bir süreçle karşı karşıyayız. Ve geniş tanımlı işsizlik 10 milyon kişiye ulaşmış. Türkiye’de tam 10 milyon kişi işsiz durumda.”
“MUSTAFA KEMAL’İN ASKERLERİNİ, MUSTAFA KEMAL’İN ORDUSUNA GERİ KAZANDIRACAĞIZ”
“Bu ülkenin bir yandan da bu gündemleri varken, bugün Milli Savunma Bakanı‘nın yapmış olduğu atıfla bugün bir kararın verilmesi bekleniyor. Bugün toplanırlar, toplanmazlar. Ama pırıl pırıl, Harbiye‘den mezun, Cumhuriyet tarihinde Harbiye kurulduğundan beri, Harbiye tarihinde ilk kez hem kara hem deniz hem hava harp okullarının birincileri gencecik kadın teğmenler olmuştur. Onlar arkadaşlarıyla birlikte geçen seneye kadar yapılan bir ritüeli hep birlikte tekrar etmişler, kılıç çakmışlar ve Mustafa Kemal’in askeri olduklarını söylemişler. Sekiz gün aşırılar dışında kimse konuşmadı, milletimiz bunu hiç anormal karşılamadı. Hatta tüm medyada üç kadının birinci olduğu, bu süreç övülerek anlatıldı. Sayın Erdoğan teğmenin elini sıktı, selamını aldı, hediyesini verdi, sohbet etti. Ama sekiz gün sonra ona birileri ‘Ya Türkiye’de bu tip görüntüler ve bu tip umutlar, bu tip heyecanlar, bu tip mutluluklar bize yaramıyor, bize kavga lazım, çekişme lazım, itişme lazım, kutuplaşma lazım. Bu Türkiye’deki çok kişinin nasırına basmak olur, bunu yapalım’ dedi diye gencecik teğmenlerin geleceklerini yok sayarak, emeklerini yok sayarak, ailelerinin o günkü gururlarını mahvederek, o güzel günü kendilerine sekiz gün sonra zehir ederek teğmenlere karşı sert bir dil kullandı. Güya teğmenler ‘Mustafa Kemal’in askeriyiz’ demekle 28 Şubat darbe, iktidara kafa tutmaya niyetleniyormuş. Saatleri sadece kendi işine gelen 20-23 yıl geriye tarihi çekerek oradan bir husumet üretmeye çalışıyorlar. Biz ise şunu söylüyoruz: Eğer bu söylemde geriye gideceksen, öyle kendi işine gelen, işine geldiğini düşündüğün bir tarihe gitme. Geriye git, Mustafa Kemal’in askeri kimlermiş diye. O teğmenler ‘Mustafa Kemal’in askeriyiz’ demeyip de kimin askeri olacaklardı? Mustafa Kemal’in ordusu öyle 28 Şubat‘ta falan değil, Mustafa Kemal’in ordusu 100 yıl önce işgal güçlerine karşı duruyordu, karşısında yendiği komutanın adı da Trikopis’ti. O teğmenler ‘Trikopis’in askerleriyiz’ demek durumunda değillerdi ve Mustafa Kemal’in askerleri olduğunu söylemekteydiler. Ama bugünkü iktidar bu milleti 28 Şubat sürecinden kutuplaştırmak isteyen iktidarın hocalarının ‘Keşke Yunan kazansaydı’ dediğini, ‘Mustafa Kemal’e zerre muhabbet duyan ne ölüme ne dirime gelsin’ diyen Fesli Deli Kadir’i Tayyip Erdoğan’ın hasta yatağında ziyaret ettiğini, ‘Dirime gelmeyin’ dediği cenazeye beş bakan yolladığını hiç unutmayalım. O yüzden ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ diyenlere karşı 28 Şubat süreci karşılaştırması değil, Türk ordusu-Yunan ordusu, işgal kuvvetlerini yenenler-işgal kuvvetlerini destekleyenler noktasında bir konumlama tarihi doğru okumak açısından çok daha doğru olacaktır. Aksi durumda Mustafa Kemal’in ordusuna rağmen, o ordunun içinde farklı yapılar düşünülecekse ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ yerine, ‘Fetullah Gülen’in askerleriyiz’ diyenlerin ve onlara ne istediğiyse verenlerin 15 Temmuz akşamı bu millete neleri yaşattığını bir kez daha ifade etmek isterim. Milli Savunma Bakanı o karar için bugünü işaret etti. Bir kez daha uyarıyoruz ki bu işleri bırakın. Böyle kararlar alıp bu milleti kutuplaştırmayı, kavga ettirmeyi bırakın. Velev ki bu teğmenlere yapmamalısınız, yapmayınız ama dokunduğunuz ve görevlerinden uzaklaştırdınız. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak o teğmenlere teker teker sahip çıkacağız. Onları yanı başımızda tutacağız, kendi arzuları olduğu müddetçe. Madden ve manen onlara sahip çıkacağız. Ve gelecek seçimi kazanıp Mustafa Kemal’in askerlerini, Mustafa Kemal’in ordusuna geri kazandıracağız, söz veriyoruz.”
“UMUDU YÜKSELTMEYE DEVAM EDELİM”
“Son sözüm şudur. Siz dün Esenyurt‘ta demokrasiye karşı darbe yapanların nasıl milletin gözünden de gönlünden de düştüğünü gördünüz. Siz geçen hafta her birinizin ilinde milletvekillerimizle birlikte pazardaki, sokaktaki isyanı gördünüz. Siz her gün Türkiye’nin dört bir yanında Trabzon’da da Antalya’da da, Tekirdağ’da da Şırnak’ta da, Van’da da İzmir’de de, Konya’da da Kayseri’de de sokaktasınız milletimizle yan yanasınız, el elesiniz, gönül gönülesiniz. Gördüğünüz yoksulluk, gördüğünüz çaresizlik, gördüğünüz işsizlik, gördüğünüz umutsuzluktur. Buna karşı umudu yükseltmeye devam edelim. Buna karşı bu zor günlerin geride kalmakta olduğunu, nasıl İstanbul’u yıllar süren ve kentin canına okuyan, yeşilin canına okuyan, kent suçlarıyla buraları birilerinin rant kapısı yaparken milletin kendini burada mutsuz hissetmesini sağlayan süreci sonlandırıp bugün misafiri olduğumuz bu güzel kentte yüzleri güldürmeye başladıysak, yüzler gülüyorsa, beş yıllık her türlü engellemeye kısıtlamaya, her türlü halk iradesine, halkın seçtiğine karşı ilk günden yargı darbesine, şimdi yaşadığımız süreçte yargı tacizine, her türlü bakanlığın dünyanın dört bir tarafından bulunan fonlara imza atmayarak sırf bu kente hizmet edilmesine engel olmaya çalışılmasına rağmen, beş yıl sonra yapılan seçimlerde milletimiz İstanbul’da yapılan belediyeciliği takdir ettiyse, ödüllendirdiyse, Sayın Ekrem İmamoğlu‘na, ekibine, partimize güvenini yükselttiyse önümüzdeki ilk seçimlerde de yaşanacak olan budur.”
“BU MİLLETİN HEDEFİ, BU KÖTÜ AKILDAN ŞEHRİNİ KURTARDIĞI GİBİ ÜLKESİNİ DE KURTARMAKTIR”
“Bakın daha dün, evvelsi gün, yazı geldi. Valiliklerden tüm belediyelere. Yazıyı ilk yazan Milli Eğitim Bakanı olacak şuursuz. Diyor ki, ‘Eğitim bizim işimiz, belediyeler çocuk merkezleri ile eğitim yapmaya kalkıyorlar, yenisini açtırmayın, eskisini kapatın’. Dedikleri Cumhuriyet Halk Partisi’nin şu ana kadar açtığı 650, Ocak’a kadar binin üzerine çıkması muhtemel kreşini hedef almaya çalışıyorlar. Sebebi ne? Burada bu salonda açıkça söyleyeyim. Çalışma var. Geçen 2019 seçiminde, hatta yetmemiş ikinci seçimde bile Binali Yıldırım’a oy verip bu seçimde Sayın Ekrem İmamoğlu‘na oy veren kadın seçmene soruluyor. ‘Bu tercih değişiminizde ne etkili oldu’ diye. Birinci cevap: Anne Kart. Ben gözümle gördüm, İstanbul’un en zayıf olduğumuz yerlerinde Ekrem Başkan’la geçtiğimiz otobüsün önüne çıkan, bir kolunda çocuğunu tutan, çantasından İstanbul Kart çıkarıp, bir kolunda çocuğu, bir parmağında kartı Ekrem Başkan’a o kalp yapan anneler, İstanbul Kart üzerinden tercihlerini değiştirdiklerini, kendilerine zor zamanda kimin sahip çıktığını gördüklerini ifade etmişlerdir. İkinci tercih, ikinci en önemli beğenilen hizmet ise kreşler. Kreş, evde iyi beslenemeyen, evde belki sütünü, proteinini almakta eksik kalan çocuğa hem karnını doyuracak bir imkan yaratan, hem evde bulamadığı görmediği oyuncaklarla onu tanıştıran, arkadaşlarıyla sosyalleştiren, okul öncesi eğitime hazırlayan o kreşler normalde 20 bin lira, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin örneklerinde sembolik ücretlerde. Evde bir asgari ücretli var, aldığı maaş kiraya gidiyor. Kiraya verirse aç kalıyorlar, karın doyururlarsa ev sahibiyle gırtlak gırtlağa geliyorlar. Kadının çalışması lazım, küçük bir çocuk var, iki tane çocuk var. O çocukları bakıcıya veremez, asgari ücret parası. Ama orada yanı başında o mahallede Ekrem Başkan’ın açtığı kreş var. Çocuğunu o kreşe veriyor, işe gidiyor ve bir maaş da o getiriyor. Ancak böylelikle bu rejimin yarattığı bu imkansızlıkta biraz olsun hayata tutunabiliyor. Şimdi o kreşten memnuniyeti görenler ‘Ya Cumhuriyet Halk Partisi bunları yapıyor, bizim seçmenin gönlü oraya kayıyor’ diyenler ‘Durun yapamazsınız, kapatacağız bunları’ diyorlar. Bakın ‘Bu şehri Ekrem Başkan değil de Murat Kurum yönetsin’ demişti Erdoğan. İstanbullu dedi ki ‘Bu münasip biri değil. Siz Murat Kurum’u daha münasip bir yerde değerlendirin, biz bu şehri bu şehrin muhafızına emanet ettik, beş yıl boyunca çok memnun kaldık ve bu görevde şimdi onun olmasını, en iyi görevlerde onun olmasını istiyoruz’ dedi İstanbullu. O Murat Kurum seçimi kazanabilmek için İstanbul’un her mahallesine bir kreş önermişti. Ankara’daki belediye başkan adayları 100 günde 100 kreş önermişti. İzmir’deki belediye başkanı adayları, İzmir’e 100 yeni kreş önermişti. Şimdi seçimi kaybettiler Onların önerdiklerini geçmişte yapmış, şimdi de çatır çatır yapanların açtığı kreşleri ‘kapatalım’ diyorlar. Bu millet bu kötülüğün altında kalmaz. Bu kötülüğü yanınıza bırakmaz. Siz o çocukların o kreşte gördükleri, yedikleri yemeğin, gördükleri ilginin, arkadaşlığın, dostluğun ve ayrımsız kendilerini günün önemli bir saatinde eşit hissettikleri o duygunun, annesinde, babasında, ninesinde hangi duyguyu yarattığını bilemezsiniz. Siz bunu hedef alırsanız, siz eğer ‘Cumhuriyet Halk Partisi’nin elini kolunu bağlayalım, ta bizim dönemimizden yıllarca biriken vergi borcunu, SGK borcunu faiziyle bir bugünkü belediyelerden alalım, hizmet edemesinler’ derseniz, yapılan iyi işlere engel olmayı hedeflerseniz, bu milletin bir tane hedefi vardır o da bu kötü akıldan şehrini kurtardığı gibi ülkesini de kurtarmaktır. O güne kadar hep birlikte çalışmaya, hep birlikte mücadele etmeye, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisini yerelde yaptığımız gibi genelde de iktidar yapmaya, bu ülkenin yüzünü güldürmeye ant içtik, o güne kadar 81 ilde çalışmaya devam arkadaşlar. Kolay gelsin, kolay gelsin, kolay gelsin.”