• EKONOMİK BOYKOT
    24 Mart 2025 Kaynak: BİDOGU MEDYA

    Tüketici haklarıyla demokratik katılımın kesişme alanı olarak ekonomik boykot

    Geçmişte çok kullanılan bir tanımdı ‘oligarşik sistem’, hem oligopol piyasayı ifade eder hem de siyasal sistemde bu oligopol piyasayla organik ilişki içinde olan kurumsal yapılanmayı tarif etmek için kullanılırdı. Bugün, bence yeniden hatırlanmasında fayda var; birkaç eklentiyle birlikte… İlki kleptokrasi, ikincisi nepotizm, bir de bunlara devlet kurumlarının yasadışı bir şekilde işgal eden bürokrasiyi eklemek gerekir. Bugün Türkiye’deki siyasi, ekonomik ve toplumsal çürümüşlüğün temel sebebi işte bu tarifte yatıyor. Şimdi tarifi gündelik hayata indirgemeye çalışacağım. Çünkü, bu Olimpos Dağı’ndaki kötü tanrıların kumpası değil sadece, bu toksik yapı, yukarıdan aşağıya, aşağıdan yukarıya birbirini besleyen zincirleme bir süreci üretiyor.

    ETKİN, SÜRDÜRÜLEBİLİR VE HATTA ÇOK KOLAY

    Böylesi bir ortamda kolluk kuvvetlerinin ve yargının yasadışı saldırıları altında demokrasi ve özgürlük mücadelesi vermek tabii ki her yurtseverin vaz geçilmez görevidir. Ancak, pek çok alternatif eylem yöntemiyle bunu çeşitlendirmek ve yaygınlaştırmak da pek mümkün. Sivil itaatsizliğin her türü bu yöntemler arasında… Mesela Şişli Belediyesi’ndeki kayyımı reddedip, her yerde belediye başkanı olarak Resul Emrah Şahan’dan söz etmek. Kayyım mahalle ziyaretine geldiğinde bir selamı esirgemek, sırtınızı dönmek bile önemli! Ancak, çok daha etkili ve engellenmesi mümkün olmayan başka yöntemler de var. Bugün tüketim toplumunda her yurttaş aynı zamanda bir tüketici, yani müşteri… “Müşteri velinimetimizdir’ yazan bir tabela olurdu ya eskiden hemen her esnafın dükkânında, bugün kitlesel tüketim çağı’nda artık hemen her firma için bu cümle çok daha can alıcı öneme sahip. Zira bir anda rekabet avantajlarını sıfırlayabilirsiniz!

    BIRAKIN ŞU KULLANIŞSIZ ORTA SINIF FANTEZİLERİNİ!

    Sözünü ettiğim CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in kabaca tarife ettiği ekonomik boykot… Akılcı bir hedefle hayata geçirilirse en büyük gösteriler kadar etkili olması mümkün. Ayrıca sürdürülebilirliği açısından da öyle. Ancak bir mesele var; bu işi akla uygun biçimde ve hedefleri mümkün olduğunca daraltarak hayata geçirmezseniz başarıya ulaşamayabilir. Bazı ‘anti-kapitalist’, ‘organikçi’, ‘nostaljik’ grupların günün koşullarıyla uzaktan yakından alakası olmayan fantezileriyle hareket ederseniz gülünç duruma düşebilirsiniz. Örnekleyerek devam edeyim… Hani turşu atölyesini, tango kursunu siyasi bir konumlanış sanan ‘politize’ olduğunu sanan kişiler var ya, onlar bir paylaşım döndürüyor. Başlığı ‘Ekonomik boykot nasıl yapılır?’ Şöyle devam ediyorlar: Nakit kullan, yalnızca ihtiyacın olanı satın al, küçük işletmeyi destekle, tüketimden gelen gücünü göster!.. Teşvikiye’deki komşusuyla bir kafede ‘Avustralya cappuccino’su içerken, bunları söyleyenlere rastlayabilirsiniz! Zaten laf olsun torba dolsun diye konuşuyordur. Ancak bunu ciddi ciddi savunan bazı akademisyenler, oda ve sendika üyeleri, siyasiler de var. Düşük, alt orta ve orta gelir grubunun sanki cüzdanında nakit varmış gibi, sanki bakliyat, hububat ve birkaç sebze dışında bir şey tüketebiliyorlarmış gibi! Kalkmışlar, ‘gereksiz tüketim yapma’ diye uyarıyorlar. Bu da yetmiyor! Küçük işletmeleri adres gösteriyorlar… Sanki dar ve orta gelirlilerin bakkaldan, manavdan, kasaptan alışveriş yapmaları mümkünmüş gibi!.. Basit bir aritmetik bilgileri bile olmasa gerek, manavda ya da kasaptaki gıda fiyatları, süper marketlerin en az iki katı değil mi? Bu neyin nasıl hesabı? Bu yaklaşımlar bugünden bîhaber olmalarından kaynaklı deyip geçelim hadi…

    ÇAĞDIŞI TEKERLEME: ‘KAHRAMAN BAKKAL SÜPERMARKETE KARŞI’

    Peki ama şu küçük esnaf sevdasını nasıl açıklayacağız? Sanki küçük esnaf üretici bir güç, sanki sınıfsal konumu gereği demokrasi yanlısı, sanki bir toplumun insanî gelişmişlik düzeyine bir katkısı olabilir!.. Sadece bir aracı görevi üstlenen, aldığının üzerine koyabileceği en yüksek kârı koymaya çalışan, ölçek maliyetleri yüksek bir dağıtım ağının parçası bu esnaflar… Hani isteseler bile sağlıklı ve ucuz ürün satma ihtimalleri bu kitlesel tüketim ağında ölçek etkisi sebebiyle olanaksız. Bir diğer liste ise ta Gezi Direnişi’nden kalma, artık kadük sayılabilecek bir şey… Göstericileri dükkânına almamış büfelerin yanında büyük gıda perakende zincirleri yer alıyor. Arada Eskişehir’deki bir yerel kafe bile var. Yani kitlesel ekonomik boykot için bunlar mı listelenir? Hele bir listede İş Bankası Kültür Yayınları’nı gördüm. Ne diyeyim, akıl gidince böyle şeyler oluyor demek ki!

    SEKTÖREL TERCİHLER YAPARAK AKILCI VE UYGULANABİLİR BİR LİSTE

    Peki böyle hayalci ve akıldışı bir ekonomik boykot olamayacaksa nasıl olmalı? Öncelikle meseleyi tarif etmek gerekiyor sanırım. Meselemiz kapitalist sistemi yıkıp, sosyalizme ya da otarşik bir ekonomiye mi geçmek? Üç-beş kişi için öyle olabilir, ama herhalde genel bir talep değil bu! Peki herhangi bir sektörü ele geçirmiş tekelleri mi alaşağı etmek? Sanırım tam bu da değil, belki bazılarını… Yani doğrudan otoriter rejime destek veren, kamu varlıklarını yağmalayan ve yolsuzluklarla semiren sonradan görme büyük şirketleri belirlemek gerek.
    Bu belirlemeyi yaparken, olabildiğince kısa bir listeyle işe başlamak da önemli. Basit ve kolay erişilebilir hedefler koymak lazım ki, bir başarı hikâyesi yazılabilsin. Söz gelimi en geniş kesimleri bu boykota dahil etmek için üç harfli ucuzluk marketlerinden en azından ikisi belirlenebilir. Bunlardan birinin kuruluşunda el Kaide çantacılarının sermayesi vardı. Diğeri ise zaten doğrudan tarikat sermayesi… Sanırım anlaşılmıştır. Üçüncüsü sanıldığı kadar bu otoriter rejimle iç içe değil. Perakende zincirlerine yönelik hayata geçebilecek bir ekonomik boykot, gerçekten çok etkili olacaktır. Bunun ardından elektronik ticaret siteleri ve akaryakıt istasyonları gelebilir. Belli bankaların kredi kartlarının kullanımına son verilebilir. Özel sağlık ve eğitim kurumlarında otoriter rejimle işbirliği içinde olan pek çok sermaye grubu var, bunlar hedeflenebilir. Tabii ki medya, GSM operatörleri, dijital kanallar ve internet servis sağlayıcılarını da unutmamak gerek. Herbiri milyonlarca müşterisi olan firmalar… Tüm bu firmaların ve markaların listesini yurtsever birkaç ekonomi muhabiri bir araya gelse bir günde rahatlıkla hazırlar.

    MAHALLENİN GÜCÜNÜ HİSSETSİNLER BİRAZ

    Bitmedi, mesele salt büyük sermaye de olmamalı. Mahalle mahalle küçük işletmeleri de es geçmemeli! Bu salt ekonomik bir tepki değil, yerel siyaset açısından da önemli. Seküler mahallelerde başlatılabilir bu kampanyalar. O mahallelerdeki pastanelerin, fırınların, kafelerin, hatta turşucunun kim olduğunu mutlaka bilen birileri vardır. Nasıl ki ‘müslüman mahallesinde salyangoz satılamıyorsa’, bu mahallelerde de müşteri beklerken, bu rejimin propagandacısı gibi faaliyet gösteren esnafın cebine tek kuruş girmemesini sağlamak gerekir. Görün bakın, iki günde nasıl seküler ve demokrat olmuşlar, görün bakın bir tek kadına bile göz tacizi yapacak cesaretleri kalıyor mu? Fiyatları düşürmeleri de cabası, alın size bir taşla iki kuş! Yani sanıldığı gibi karmaşık bir mesele değil ekonomik boykot; yeter ki, rasyonel olalım, yeter ki sonuç alıcı olalım.

    * Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.

    ÇOK OKUNANLAR