Malatyalı kadınlar sohbet ederken birisi, diğerine sorar: “Senin oğlan ne yapıyor, niye hala evlendirmedin onu?”
Diğeri cevaplar: “Olur mu? Nikahını gıydık. Hem de çalıştığı şirketin insan kaymaklarından bir tene kızla everdik onu!”
Tebessüm yaratan bu tek harflik -masum bilgisizlik- aslında çok şey anlatıyor …
Malatyalı kadının dediği gibi Türkiye’nin insan kaynakları, göçmenler ve yaşlı Avrupa için tam da insan kaymaklarına dönüşmüş durumda.
Göçmenler, çeşitli amaçlarla ve koşar adımlarla Türkiye’ye geldiler. Artık her yerdeler.
Beylikdüzü’nden bindiğim metrobüs de öyleydi. Yolculuğum, sadece mahşeri kalabalık ve içerdeki kokuyla sınırlı değildi! Çok uluslu bir toplulukla yolculuktu farklılık yaratan. Önümdeki erkeğin telefon ekranında gördüğüm Arapça yazı Ortadoğulu, muhtemelen Suriyeli olduğunu gösteriyordu. Omuzumda soluyan genç ya Özbek ya da Türkmen’di. Sırtıma yapışık sıska ve uzun delikanlının derisinin rengi Afrikalı olduğunu söylüyordu. Sağımdaki beyaz tenli kadının bir Balkan Göçmeni olduğuna bahse girebilirdim. Diğer omuzumdaki hanımın iri güzel gözleri ve eşarbını bağlama şekli acaba İranlı mı dedirtiyordu?
Bir metrobüs böyleyse acaba ülkede durum nasıldır?
Türkiye’de 3 milyona yakını (2.782 bin) Suriyeli olmak üzere 4 milyon yabancı var. Devletçe desteklenen Suriyeliler maaşlı ve refahları yüksek. Aralarında işveren, doktor, öğretim üyesi vb. var. İşin kaymağı işte burada.
Nitekim 9 Aralık 2024’ten bu yana sadece 175 bin Suriyeli ülkesine dönmüş. Kalanların 239 bini Türk vatandaşı olmuş. 15-24 yaş aralığındakilerin oranı %18,3. Yaş ortalaması 21.7. Yani zamanla üreyecek, seçmen olacak nüfus.
Adeta BM Genel kurulu gibi görünen metrobüste elbette Türkler de vardı. Mutsuz, yorgun, düşünceli insanlar. Ayaktaki yaşlılara yer vermeyen gençler de var… Yırtık kotlu, zoraki sarışın kızlar, pahalı cep telefonlarında oyun oynayan delikanlılar… Ne ki işsizliği yüzlerinden okunan bu çocukların da Avrupa’nın öykündüğü genç nüfusumuza dahil olduklarını söylemeliyim.
Şubat 2025 ayında işsizlik oranı yüzde 8,2 olarak açıklandı. Acaba inanmalı mı? Çünkü evinize elektrik veya sıhhi tesisat ustası bile bulamıyorsunuz. Bulsanız da servet talep ediyorlar! Çünkü artık usta yetişmiyor. Çırak-kalfa-usta zinciri bozuldu. Çalışmak, zanaat öğrenmek sanki ayıp oldu. 7 milyon genç çalışarak meslek edinme yerine üniversitede okumayı seçti.
Peki, vasıflılar ne durumda?
102 yıllık cumhuriyetimizin birçok kaynağı gibi vasıflı insan kaynağı da kurumakta… Gençlerimizin iki seçeneği var. Gitmek veya kalmak. Kalmayı seçenler olumsuz ekonomik koşullarla baş etmek zorunda. “Bizim için evlenmek, araba-ev almak hayal oldu” diyorlar…
Gitmeyi seçenlerin 2023’teki sayısı yaklaşık 715 bin. Bugün belki de sayı bir milyondur. Ancak sayı kadar gidenlerin yaşları önemli. Yüzde kırkı 20-34 yaşında. Haliyle yaşlı Avrupa için genç insan kaynağımız adeta kaymak tadı veriyor. Eskinin vasıfsız, dil bilmeyen Anadolu insanının yerini yabancı dil bilen şehirli genç meslek sahipleri ve kalifiye genç ustalar alıyor.
İki milyon Türk’ün yaşadığı Almanya’da 2020’de yayımlanan nitelikli göç yasasında aranan meslekler listelenmiş. Yazılım mühendisliği, dijital pazarlama, hemşirelik, grafik tasarım, aşçı, veri bilimi vb. diye liste uzuyor…
Peki, bu tablonun sorumlusu kimdir?
“Giderlerse gitsinler” diyen, yanlış siyasetlerin mimarı siyasi iktidar mı? Tüketime alıştırılmış, daha çok konfor bekleyen ve ücret/iş beğenmediği için insan kaynaklarını ucuz göçmenlere kaptıran gençler mi? Gençleri kendi dönemindeki gibi meşakkatle çalışmaya ikna edemeyen ebeveynler mi? Yoksa hepsi mi?
Bana göre sorumlu, köyden kente göçü önleyemeyen, “en az üç” sloganıyla kontrolsüz çoğalmayı tetikleyen, vasıfsız ve üretmeyen toplumu yaratanlardır.
Kim bilir hangi bilinmez siyasi anlaşmalarla ülkeyi göçmen pazarına ve sınırları kevgire çevirenlerdir.
Kendi insanını göçmeninden değersiz kılan, sahip çıkmayan ve gelecek kaygısı yaşatanlardır.
Kendimize not: “Herkes layık olduğu şekilde yönetilir.” Bu ekonomik koşullarda göçmen beslemek artık eziyete dönüşmüştür. Milletçe istenmediği halde bu durumu halka dayatanlar ve bu anormalliği insanlık/din kardeşliği boyutunda görenler en büyük vebalin sahibi sayılacaklardır. Yoksa sadece o insan kokulu metrobüslere değil ebedi yoksulluğa, değersizliğe ve umutsuzluğa razı olacaklardır.
Artık gerçekleri görmeliyiz ve insan kaymaklarımızın tükenmesine razı olmamalıyız.

07 Mayıs 2025
Kaynak: BİDOGU MEDYA