Yazıyı sonlandırmak babalar gününe denk düştü. Aklım, ilgim İran-İsrail meselesinde olmasına rağmen gelen yüzlerce babalar günü mesajı beni konudan koparmaya çalışsa da gündem, hala bu savaşı, Türkiye’yi ve vatandaşlarımızı düşünmeye zorluyor.
İsrail, uzun zamandır İranlı devlet ve bilim adamlarını hedef alıyor. 2010-2020 yılları arasında beş nükleer fizikçi suikasta kurban gitmiş. Kasım 2020’de bilim insanı Mohsen Fahrizadeh de uzaktan kumandalı, yapay zekâ destekli bir silahla onlara katılmış. Aynı yıl Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ve Mayıs 2022’de Albay Seyyad Hodayi öldürülmüş. 2024’te Hamas’ın siyasi lideri İsmail Haniye Tahran’da bir patlamada ölmüşü. Eylül 2024’te ise Hizbullah lideri Hassan Nasrallah, Beyrut’ta suikasta uğramış.
Ve Haziran 2025, Tahran başta olmak üzere Tebriz, Kirmanşah, Natanz ve Kasrı Şirin şehirlerinde Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri, Devrim Muhafızları Komutanı Hüseyin Selami, Enbiya Karargâh Komutanı Gülam Ali Reşid ve üst düzey altı nükleer bilim insanı daha İsrail hava saldırısında öldürüldü. Netanyahu saldırı sonrası ağlama duvarına “Aslan uyandı, köpek sürüsü halkı yok edecek” yazılı notu sıkıştırdı.
Saat geçmiyor ki İsrail’in İran’a yönelik bu saldırısının arka planıyla ilgili yeni bir detay öğreniyoruz. Reuters haber ajansına konuşan bir İsrail güvenlik yetkilisi, MOSSAD komandolarının İran içinde bir süredir operasyonel olduğunu söylüyor. Aynı İsrailli yetkili, İsrail’in Tahran yakınlarında bir taarruz drone’u tesisi kurduğunu da iddia ediyor. İsrail’in İran’a ne boyutta sızdığını, içerden ne tür yardımlar alındığını, saldırıda can veren üst düzey askerler anlayamadan dünyaya veda ettiler.
İsrail adına bu boyutta bir başarı, içerden yardım alınmadan yani hain devşirmeden mümkün olabilir mi?
Elbette hayır. Yaşananlar ve elde edilen sonuç, İran’ın uğradığı bu saldırıya bizzat içerden, İran’dan devşirilen hainlerin katkısını gündeme getiriyor.
İran için asıl tartışmaları gereken savunma zafiyetini bir kenara bırakarak şunu söyleyebiliriz: Operasyonun türü, seçilen hedeflere yapılan nokta atışlar ciddi bir biyografik ve saha istihbaratının, yerel kaynaklarla ve hain işbirlikçilerle kurulan güçlü bir koordinasyonun başarısına işaret ediyor. Pezeşkiyan Rejimi, ileride bu hainlikleri kamuoyuyla paylaşmaya izin verir mi bilemiyorum?
Ancak geçmiş suikastlardaki resmî açıklamaların buna işaret ettiğini biliyoruz. Örneğin 2024’te Hamas’ın siyasi lideri İsmail Haniye’nin öldürülmesinden sonra Cumhur-i İslami gazetesi suikast için “İsrail unsurlarının İran güvenlik güçlerine sızması” olarak değerlendirmişti. “Asıl zarar, içimize sızan ajanlardır… İntikam almaktan daha önemlisi, düşmanın sızma yollarını kapatmak ve ihmal ettiğimiz unsurları tespit edip cezalandırmaktır.” değerlendirmesi yapmıştı.
İsraillilerin İran’da iş birliği yaptıkları şer odakları var mıdır?
İran Meclisi Ulusal Güvenlik ve Dış Politikalar Komisyonu üyesi Ebulfazl Zuhrevend’e göre bu sorunun cevabı “Evet. İsrail’in Tahran ve İran’da nüfuz ettiği şebekeler var. İran büyük bir ülke olduğu için İsraillilerin İran’da iş birliği yaptıkları ve kendilerini MOSSAD ağı içerisinde tanımladıkları şer odakları mevcut.”
Eski İstihbarat Bakanı Ali Yunusi ve Eski Kudüs Gücü Komutanı Yardımcısı Mansur Hakikatpur da MOSSAD’ın İran’daki geniş nüfuzuna dikkat çekerek, güvenlik yetkililerinin bu durumu telafi etmesi ve sızma sorununu çözmesi gerektiğini ifade etmişlerdi. İranlı yetkililerin bu özeleştirileri ve tedbir gerekliliği konusundaki görüşleri ortada. Ancak 2020’den bu yana neler olduğu çok da bilinmiyor. Acaba son beş sene devletin ve bilim adamlarının önceliği, beka tedbirleri, hainlerin tespiti, zafiyetlerin giderilmesi gibi konular mı oldu? Yoksa onlar da bizim gibi saç, örtü, etek, diploma, evlilik yaşıyla mı meşguldüler?
Demek ki olmadı. Maalesef İran’dan devşirilen hainlerin varlığı ve güvenlik zafiyetleri sonucunda suikastlar zinciri devam etmeye hatta artık yatak odaları bile bombalanmaya devam ediliyor. Karşılıklı saldırılarda babaların çektiği tetiklerle masum çocuklar da ölmeye devam ediyor.
Çiçero, Roma Senatosunda yaptığı bir konuşmada haini şöyle tanımlar; “Hain, hain gibi gözükmez, Kurbanların dilinden konuşur, onların yüz ifadelerini takınır ve onlar gibi giyinir ve bütün insanların kalplerinde yatan değerlere hitap eder. Böyle bir hain, milletin vicdanını çürütür, devletin temellerini sarsmak için gizli ve bilinmez şekillerde çalışır, Bir katil bile hainden daha az korkunçtur. Hainlik korkunç bir bulaşıcı hastalıktır…” Çiçero’nun bu sözlerinin özeti: hain, içimizden birisidir, bizimle konuşur, şakalaşır, üniforma giyer, kılıç kuşanır, koltuk işgal eder, vatan, bayrak der, ezan, ekmek der, maaş alır lafın kısası kendi milletinden beslenir…
Farkında mıyız?
Bu durum aynı zamanda bizim aymazlığımızı, onları teşhis edemememizin millete verdiği zarara katkı sağladığımızı da göstermiyor mu? Sanki ülke güllük gülistanlıkmış gibi davranmamızın sebebi biraz da bu zahiri görüntüyü ve/veya algıyı yaratanlar değil midir?
Acaba Doğu Anadolu, Güneydoğu illerimizin üstünden uçan her İran ve İsrail füzesinin /İHA’sının, düştüğü yerde masum çocukları da öldürdüğünü ve şehirlerin Hatay depremi gibi enkaza dönüştüğünü kaçımız biliyoruz? Yarın İran yıkıldığında İran’dan, Pakistan’dan, Afganistan’dan yoğun bir göç akınına uğrayacağımızı tahmin edebiliyor muyuz? 23 milyonluk Suriye’nin yükünü hala yaşıyorken 90 milyonluk İran’ın yükünü tahmin edebilir miyiz? Biz gerçekten etrafımızı çeviren tehlikenin farkında mıyız? Acaba sokaktaki insanımız ne olup bittiğini anlıyor mu? Konuyu sadece İsrail-İran ekseninde ve nükleer tehdidi bertaraf etmek için bir savunma meselesi olarak mı görüyoruz? Resmin ve karpuzun büyüğü arkadan geliyor, onu görebiliyor muyuz? Ey babalar! Çocuklarınızın geleceği için kaygı duyuyor musunuz? Mesela sırada biz de var mıyız, var isek, sıra kaç bize ne zaman gelecek diye düşünüyor, kaygı duyuyor? Acaba yatak odalarında pijamalarıyla uyurken bizim genelkurmay başkanımızı ve kuvvet komutanlarımızı da hedef alırlar mı? Yarın bir bahaneyle Mersin-Akkuyu veya Sinop santralleri de vurulur mu?
Hiç öyle şey olur mu? Bizim nükleer gücümüz ne ki hedef olalım? Biz NATO ülkesiyiz, asla öyle şey olmaz. Hem bizim başkanımız, bu saldırının ardındaki saçları dağınık adamdan sürekli iltifat almıyor mu? Biz İsrail’le dostuz, madalyamız bile var diyebilirsiniz? Bu argümanların hiçbir önemi yok. Siz kendinizi yönetemiyorsanız, yönetilirsiniz. Fabrika ayarlarınızı bozduysanız onlar sizi istedikleri gibi ayarlarlar. Güçsüzseniz biat edersiniz. Çocuklar, babalarından mahrum kalmaya devam ederler.
Sonuç olarak; Irak, Suriye ve İran’dan sonra sırada muhtemelen biz varız. Evet belki uçaklarla taarruz etmeyecekler ancak bizi de bir şekilde ele geçirmeye çalışacaklar. Türk Milleti, 100 yıl sonra yeni bir var olma mücadelesi ve sınavı daha verecek.
Hainlik sadece düşmana bilgi, belge, plan sunmak değildir. Yaptıklarınızla ve yapamadıklarınızla ülkenizi, bağımsızlığınızı, ordunuzu, halkınızı zayıf duruma düşürüyorsanız ve güvenlik zafiyeti yaratıyorsanız bunun adı da hainliktir. Milattan önce 106–43 yılları arasında yaşamış ve tarih boyunca var olan hıyanetin tehlikesini gören Cicero’nun 21 asır önce görebildiklerini acaba biz ne zaman görebileceğiz? Umarım aymazlığımız yeni bir güç ve göç boşluğu yaratmaz. Umarım daha çok evlat babasından mahrum kalmaz.
Babalar Gününüz Kutlu Olsun…