Bir şehrin ya da bölgenin yerel ürünleriyle hazırlanan yemekler, o coğrafyanın kimliğini yansıtan somut kültürel değerlerden biridir. Bu nedenle tarımsal faaliyetin kalitesinin korunması, öncelikle sürdürülebilir yerel ürünler temelli bir yaklaşımın geliştirilmesine bağlıdır. Ancak bu da yetmez, çiftçinin bu sürdürülebilir yerel ürün temelli üretimden kazançlı çıkmasını sağlayacak bir ekonomik ortam oluşturmak da gerekir. Bunun için o şehrin ya da bölgenini gastronomik zenginliğini hem ulusal hem de küresel ölçekte markalaştırmak yönünde adımlar atmak en mantıklı çözüm. Yani gastro-turizmin tarım eksenli olması şart ve hatta mümkünse gastro-turizmle agro-turizmi bütünleştirecek etkinlikler düzenlemek…
SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA VE
AGRO-GASTRO TURİZM
Türkiye gibi zengin tarım coğrafyasına ve mutfak mirasına sahip bir ülke için gastro-turizm, sürdürülebilir kalkınma yolunda önemli fırsatlar sunuyor. Gastronomi, bir ülkenin sadece lezzetler yelpazesini değil; kültürel mirasını, tarım bilgisini, sürdürülebilir üretim anlayışını ve toplumsal yaratıcılığını da yansıtan en güçlü vitrinlerden biri… İşte tam bu noktada UNESCO’nun ‘Yaratıcı Şehirler Ağı’ (UNESCO Creative Cities Network-UCCN), şehirlerin bu zenginliklerini küresel ölçekte tescilleyen ve dünyaya tanıtan en prestijli platformlardan biri.
UNESCO Yaratıcı Şehirler Ağı 2004 yılında başlatıldı. Bu ağ, şehirlerin kültürel yaratıcılığı kalkınmanın çekirdek unsuru olarak benimsemesini hedefliyor. Gastronomi kategorisi 2005’te tanındı ve bugün 34 ülkede 56 şehir bu unvana sahip. Bu şehirler, mutfak mirasını sadece korumakla kalmıyor, aynı zamanda gastronomiyi ekonomik büyüme, turizm, eğitim ve kültürel diplomasi aracı olarak da kullanıyor.
Bu ağa Türkiye’den Gaziantep, Hatay ve Afyonkarahisar dahil oldu bugüne kadar… Ancak bu sayının en az beşle çarpılması gerek; zira Türkiye’nin tarımsal ürün, farklı mutfak kültürleri, pişirme yöntemleri dikkate alınırsa, bu işten bile değil! Bunun yolu ise bu potansiyeli pazarlamaktan geçiyor.
FARKLI COĞRAFYA VE İKLİMLERİN
GETİRDİĞİ ÜRÜN ZENGİNLİĞİ
Türkiye’nin bir şansı hemen her kentin özgün bir tarihe, mimariye, coğrafyaya ve doğal güzelliklere sahip olması… Kimi kentin ekonomisi açısından turizm en önemli ekonomik faaliyet olabiliyor, kimisi için ise geliştirilmesi gereken bir potansiyel olarak duruyor. Sanayileşmiş, ticari açıdan gelişkin ve güçlü tarımsal faaliyete sahip kentlerde ise turistik potansiyeli geliştirmek özellikle 2000’lerden bu yana en fazla çaba sarf edilen meselelerden biri… Bursa bu açıdan fazlasıyla imkâna sahip. Türkiye’de kış turizminin ilk merkezi olan Uludağ orada… Trilye yaz turizminde öne çıkan yörelerden sadece biri… İznik hem tarihi hem doğal açıdan özellikle yerli turistlerin ilgi odağı… Karacabey’in ve Orhaneli’nin verimli tarım arazileri de öyle…
Ancak Bursa’nın bir o kadar önemli bir turistik potansiyeli daha var. O da bulunduğu coğrafyadan kaynaklı tarım ve gıda alanındaki zenginliği. Dağlar, ovalar, deniz, göller ve ırmaklar, il sınırları içinde farklı mikro-klimalar oluşmasını, bu farklı iklimsel özellikler de tarımsal ürün çeşitliliğini sağlıyor. Karacabey’in ve Orhaneli’nin verimli tarım arazileri, şeftali, kestane, çeşit çeşit sebze ve meyve, lezzetli et ürünleri ve daha nicesi…
MUTFAK KÜLTÜRÜNÜ
DEĞERE DÖNÜŞTÜRMEK
Bu potansiyeli ekonomik, toplumsal ve kültürel olarak değerlendirmeyi hedefleyen Bursa Büyükşehir Belediyesi; kentin tescilli lezzetlerini dünyaya tanıtmak, markalaşmayı ulusal ve uluslararası düzeyde güçlendirmek, yerel üreticiyi, şefleri, zanaatkârları ve sanatçıları destekleyerek ekonomik değer yaratmak amacıyla gastronomi festivalleri düzenliyor. Bu yıl dördüncüsü düzenlenecek olan olan Uluslararası 4. Bursa Gastronomi Festivali, ‘Rota Yeniden Oluşturuluyor’ temasıyla 26-28 Eylül 2025 tarihleri arasında gerçekleştirilecek.
Festivali tanıtmak amacıyla, 7-8 Ağustos 2025 tarihlerinde düzenlenen lansmanda; Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey festivale ilişkin bilgiler verdi. Bozbey, “Gastro ekonomi ve tarım, sosyal gastronomi, kültür ve sanat ve gastro turizm ekseninde gerçekleşecek festivalimiz; yalnızca şehir merkezine değil, Mudanya’dan Karacabey’e, İznik’ten Orhaneli’ye kadar tüm ilçelere yayılarak Bursa’yı sahneye taşıyacak” sözleriyle festivalin genel konseptini tarif etti. Bu tarifteki ‘Bursa’nın tüm ilçelerine yayılan bir organizasyon’ çerçevesi önemli, zira bu farklı ürünlerin ve farklı yerel lezzetlerin tanıtımını dengeli ve yaygınlaştırılmış biçimde sağlayacak bir yaklaşım. Bu sayede, malzemelerden soyutlanmış, salt ‘geleneksel ve modernize Bursa yemekleri’nin tanıtımının ötesinde yerel tanrımsal ürünlerin de tanıtımına imkân tanınıyor. Festival, Bursa’nın gastronomi alanındaki marka değerini yükseltecek, yerel üreticilerin ve işletmelerin görünürlüğünü artıracak ve ziyaretçilere kaliteli bir gastronomi deneyimi sunacak farklı etkinliklere ev sahipliği yapıyor.
BÜTÜNSEL TANITIM
FARKINDALIK YARATIR
Bir başka dikkat çeken yaklaşım da gastronominin yalnızca damakta değil; kültürde, sinemada ve anlatıda da iz bıraktığını ortaya koyan film, açık hava gösterimleri ve yönetmen-yapımcı katılımlı sohbetlerin festival programında yer alması… İstanbul, İzmir, Antalya, Hatay ve Bursa’daki beş gastronomi okulundan öğrenciler ve akademisyenler de festival öncesinde köylerde saha çalışması yapacak. Bursa’nın yaşam kültürünü yansıtan ‘Gezek’ programı da bu yıl festivale eşlik edecek. Festival kapsamında başlatılan, ‘Bursa Lezzet Durağı’ projesiyle şehrin gastronomi mirasını korumak amacıyla, özgün lezzetleri belirli kriterlerle değerlendirecek bir kurul oluşturulmuş. Kriterlere uygun hizmet sunan işletmelere Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından ‘Güvenilirlik Sertifikası’ verilecek. Belki ileride bu sertifikadan yola çıkılarak Fransa ve İtalya’daki ‘appellation’ sistemine benzer bir yerel kalite standardı da geliştirilebilir
YEREL ÜRÜNLERDEN
MODERN ‘TABAKLAMA’YA
Festival lansmanında, festivalin gatsronomiyle agrokültürü bir araya getirme çabasının bir göstergesi de Şef Atakan Özen gelenekten ilhamla kurguladığı ‘Modern Bursa Mutfağı’ mönüsüydü. Bursa’nın bereketli topraklarından gelen ürünler farklı pişirme teknikleri ve ‘tabaklama’yla sunuldu. Yine Doğancı Kadınlar Köyü Sofrası’ndai yöresel kahvaltı da öyle… Bir zamanlar ilkokulları olan binanın restorasyonunun ardından, bir araya gelen ve 2016 yılından bugüne faaliyet gösteren ‘kadın kolektifi’nin hazırladığı ‘serpme kahvaltı’da her tabakta yöresel bir ürün vardı. Armutköy’deki şeftali bahçelerini ziyaret ve şeftali hasadı da lansmande festivalin niteliğinin ipuçlarını veren başka bir etkinlik oldu. Lezzet yolculuğu tarlalarda, bahçelerde başlar!
Sanırım gastronomi festivallerinde böyle bir konsept geliştirmek farkındalık yaratmak açısından önemli. Çiftçiler şeflerle buluştuğunda, yemek kültürünün mirasını sürdüren kadınlar gastronomi yazarlarıyla bir araya geldiğinde, bir de pazarlama uzmanları bu topluluk içinde yer alabilirse, işte o zaman Türkiye’nin pek çok kenti küresel ölçekte bir gastro-turizm merkezi olabilir. Bursa da bu yolda önemli adımlar atıyor.